Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

484 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Serenad... İnsan hayatlarını parçalayan hükûmetlerin romanı. İçi dopdolu, her bir sayfasında yeni bir şey öğrendiğim; her sayfasında bahsedilen bir şeyleri araştırmadan duramadığım nadir romanlardan. İncelemeyi uzun uzun yapmak istiyorumki zaman geçip geri döndüğümde burada bana anımsatan bol bol şey kalsın. Zülfü Livaneli'yi okuyanlar bilir ki kurguyla bilgiyi birleştirme tekniğini sıkça kullanır. Özellikle tarihi unsurlar içeren romanlarında bu daha sık görülüyor sanırım. Çok fazla kitabını okumamama rağmen okuduklarımla anlatımını, olay örgülerini ve karakterleri nasıl içselleştirdiğimi nasıl ifade ederim bilmiyorum. Kitabın başlarında tam olarak anlayamadığım fikirlerden dolayı rahatsız olduğum kısımlar oldu fakat sayfalar geçtikçe bu ortadan kalktı çünkü anlatılanlar o kadar tarafsız gözler önüne serilmiş ki ''nasıl ya?'' diyorsunuz tarih derslerinde, kitaplarında böyle anlatılmadı çünkü bize. Kitap 36 yaşında, eşinden boşanmış ve 14 yaşında oğlu olan, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın anlatımıyla başlıyor. İçinde dul bir kadının toplum tarafından başına gelenler, tarihin ve devletlerin acımasızlığı ve bir çok gerçekle acımasızca yüzleşiyorsunuz. Yıllar önce Hitler'in Nazi Almanya'sından kaçıp Türkiye'ye gelen ve İstanbul'da hocalık yapmış 87 yaşında bir hukuk profesörü olan Maximillian Wagner'in, yeniden Türkiye'ye gelmesi ve görevi gereği onunla ilgilenecek olan Maya ile tanışmasıyla olaylar başlıyor. Asıl hikayenin Wagner ve Nazi döneminde Nadia adında bir yahudi kıza aşık olup evlenmesiyle devam eden olaylar olmasına rağmen Maya Duran'ın da trajik aile hikayelerine değiniyor yazar. 2. Dünya savaşı sırasında Hitler Rusya'ya saldırdığında Türklerin ''O orduya katılın savaş kazanıldığında daha iyi durumda olursunuz'' gibi telkinleriyle Kırım Türklerinin Hitler'in tarafına geçiyor fakat Hitler savaşı kaybedip geri çekildiğinde Kırım Türklerinin vatan haini sayılmasıyla Kırım Türkleri aileler, çoluk çocuk toplanıp Kuzey İtalya'ya gidiyor, orası da müttefikler tarafından alınınca Avusturya'nın Drau Nehri kıyısında kışın kamplar kuruluyor. Sonrasında İngilizlerin onları Rusya'ya geri göndereceklerini öğrenen 3000 kişi kendini Drau Nehrine bırakıp intihar ediyor. Geri kalanlar da bir trenin vagonlarına doldurulup kapılarına tahtalar çakılarak Rusya'ya doğru yola çıkarılıyor. Türkiye'den Rusya'ya geçiş en az üç gün sürecek ve bu geçişte Rusya'ya Türk askerleri gözetiminde gidecekler. Tek umutları Türk hükûmeti'nin onlara yardım etmesi fakat bu olmuyor. Buraya kadar olaylar gerçek. İşte tamda buradan sonrasında Livaneli kurgusunu işin içerisine sokuyor tren tam sınıra geldiğinde bazıları kapıları kırıp kendilerini orada bulunan göle atıyor geri kalanlar da sınırda kurşuna diziliyor. Maya Duran'ın trende bulunan anneannesi de kendini bu sulara atanlardan biri fakat Ali adındaki Türk askerinin suya atlayıp onu kurtarmasıyla hayatı değişiyor, zamanla sahte kimlik çıkarıp ismini değiştiriyorlar ve Ali'yle evleniyor. Öte yandan Ermeni olduğu için adını değiştirmek zorunda kalan babaannesine de değiniyor kitabın başlarında. Sonra asıl olaylar anlatılıyor. Wagner ve Nadia'nın birbirlerine kavuşup bir anda alt üst olan aşk hikayesi. Maya Duran sıradan hayatını yaşarken Wagner'in hayatının gizemine merak salmasıyla başlıyor her şey. Nazilerin yahudi düşmanlığından eşi Nadia'yı Almanya'dan İstanbul'a kaçırmak isteyen Wagner'in başına gelenler umduğu gibi gitmez. Nadia'nın yahudi olduğu farkedilir ve profesör onu gemide tek birkaç dakika yalnız bıraktığında ondan kopartılıp alınır. İşkence kamplarına yerleştirilen Nadia'yı kurtarmak için profesör çok uğraşır, çeşitli yollarla para, mektup göndermeyi başarır ve Filistin'e yola çıkan bir gemiye bindirmeyi başarır. Günlerce denizin kenarında dürbünüyle bekler Wagner, gemiyi görür; tam kavuşacaklar sandıkları anda olanlar olur. Struma adındaki geminin motoru arızalanmıştır. Şile açıklarına çekilir fakat içeriden kimsenin dışarı çıkmama emri vardır. Ayrıca Türkiye'nin 1938'de aldığı bir kararda Türk vatandaşı olmayan yahudilerin ülkeye girmelerinin ve yerleşmelerinin kesin olarak yasaklandığı vardır ve öte yandan İngiltere geminin Filistin'e gitmesini 2.Dünya savaşındaki Arapları kışkırtmamak için istemiyordur. 769 yolcu 70 gün boyunca geminin içinde balık istifi yaşar. Sonra geminin geri gönderilmesine karar verilir fakat Karadeniz açıklarında gemi bir denizaltı tarafından batırılır, Wagner tam kavuştum derken dünyası başına yıkılır, yıllar geçer. Wagner yıllar sonra İstanbul'a tekrar döndüğünde geminin battığı yere gider, kemanını alır ve Nadia için bestelediği Serenad'ı çalmaya başlar fakat notaların bir kısmını unutmuştur. Maya da oradadır fakat olaylara hakim olamadığından anlam veremez zamanla profesör ona anlatacaktır ve aralarında bir bağ oluşacak, Profesör geri döndüğünde Maya, Struma gemisiyle ilgili bilgilere, fotoğraflara, Serenad'ın kayıp notasına erişip Wagner'e hepsini ölümüne yalnızca birkaç gün kala götürür ulaştırır. Bunca yaşadıklarından sonra ne kadar olur bilinmez ama bir nebze huzurla vefat eden Wagner'in Maya'dan son bir isteği olacaktır. Cesedinin küllerinin Şile'de tamda keman çaldığı yerde etrafa saçılması.... Bu son kısımları buraya bırakmakta olduğum Schubert'in Serenade'sini youtu.be/ZpA0l2WB86E dinleyerek gözlerim dolu dolu okudum. Saatlerce Struma Faciasını araştırdım. Buraya da kısacık bir belgeselini bırakıyorum youtu.be/poDcFKnHIKU Böyle bir olayın gerçek olması, devletlerin resmen olmasa da dolaylı yoldan işbirliğiyle bu kadar acımasızca insan hayatlarına mâl olmaları akıl alır gibi değil. Daha fazla ne desem bilemiyorum okuyun okutturun.
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2015136,9bin okunma
·
44 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.