O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı
Çiğnenmiş üzüm, mısır püskülü, bostan yaprağı
Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş.
Rüzgâr serin sesli konuğuydu evlerin
Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen
Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları
Yağmur ikinci adıydı akşamların
Günün yorgunluğu üzerine dökülen
Bir düş inceliğinde akardı sular arklarda
Dilde uzaklık türküleri tutuşturarak.
İnsanlar bir soru imi gibi girip çıkarlardı
Geçimin dar kapılarından
Alın teri umut ve kaygıdan örülü
Mutluluk toprağın ve güneşin eline bakardı.
O zamanlar dünya küçüktü ve insanlar
Kardeşlik kokardı yardım duygularıyla
Paylaşmak, bir sevinci ya da güçlüğü
Bir karşı koyuş biçimiydi hayata.
Birbirine benzerdi evler, toprak dam
Beslenen hayvan, çocuk sayısı, daracık camlar…
Bir sır gibi gizlenirdi güzellik büyüdükçe kızlar
Erkekler şapkalarının siperinde geçerdi sokaklardan.
Aynı yalın dili konuşurdu yaşlılarla çocuklar
Dingin bir gölle bir akarsuyun dostluğunda.
Sevgi bir düş gülüydü bitişik avlularda
Sessizce serpilen, bunalmış ve utangaç
Evlilikle koklanırdı ancak ve solardı daha ilk yaz.
Birbirine benzerdi
Mevsimlerin bahçelere getirdiği renk
Evlere getirdiği telaş, sevinç, keder…
Yaşamak ağır bir suydu, zamanın
Ve toprağın derin ırmağında
Sürükleyerek bir nice hayatı ince kıvrımlarında
Akar, akardı
Bulutlara çobanlık ederdim ben o zamanlar
Önümde türkü meleyen bir kuzu sürüsü
Yüreğim duygu öğüten bir düş değirmeniydi
Dilimde sulardan ve serçelerden bir ince ıslık
Yükleyip götürürdüm gökyüzünü kirpiklerime
Ay’la sürerdi geceleri güneşle başlayan yolculuğum
Bir giz gibi alırdı aklımı ufukların ardı
Konup kalktıkça her mevsim hareketsiz ülkeme
İçimdeki boşluğu biçimlerdi kanatları göçmen kuşların.
Uzak kentler, büyük sular, adını bilmediğim
Irmakların ve yolların haritasını çizerdim toprağa.
Bir de masallar… bir de türküler
İnsan yüreğinin dünyaları yıkayan
O sevgi sağanakları, duygu güzellikleri
Eli hiç eksilmezdi alnımdan söz rüzgârlarının…
Sonra kerpiç duvarların ardı
Lambalardan büyük karanlık
Gün boyu kavrulan toprak güneşte
Uykuların bile alamadığı yorgunluk…
Sonra babamın sesi
Ki korkunun simgesi oldu ömrümce
Akşamlara kadar çırpınan annem
Odalara dolan gönül üzüncü…
Sonra ürperen ağaçlar dışarda
Gecenin ve yalnızlığın
Yataklara sızan hışırtısı
Sessizce gerçeğe dönüşü düşlerin…
Bunalır… bunalırdım...