Gönderi

280 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 16 days
Mahallenin önemli simaları arasında Ramazan Hoca, Turgay abi gibi karakterler olmakla birlikte, Emin’in yanı sıra, Durmuş’un çevresinde de yine aynı şekilde kendisini, benliğini yakalamasına katkı sağlayan kişiler vardır. Bu kişiler, bir şeyleri bulmaya ya da koşmaya yardım eden gerçekleri söylerler/söyletirler. Ayrıca Emin’in arkadaşlarıyla olan sohbetleri de hep arayış aşkında olmak, gerçeği bulmak, kafa karıştıran yanlışlara çözüm geliştirmek için vardır. Bu yönden bakıldığında, arayış aşkının yanı sıra, kitabın vermek istediği iki ayrı anahtardan da bahsedilebilir. Bunlar ise amaç ve araç şeklinde karşımıza çıkar. ‘Arayış içinde olmak,’ demek, ‘hiç bitmeyecek bir yolculuğa çıkmak,’ demektir; en azından yaşadığımız müddetçe bu durum hep böyledir. Arayışımız ölümsüzdür. Çünkü derdimiz vardır. Arayış yoluna çıkaran dertler, aslında amacımızdır, yol arkadaşımız ise araçlardır. Bu araçlar ise bazen bir arkadaş, bazen bir kitap, bazen de kitap kahramanları olur… Her molada, kendimize soracağımız sorular vardır. Emin’in kafasını yararcasına, beynini delercesine, kulaklarını yırtarcasına çınlayan bir şey varsa eğer, o da soracağımız bu soruda gizlidir: Fe eyne tezhebûn? Tekvir Suresi’nin 26. ayeti ile bizlere, “bu gidiş nereye?” uyarısı verilir. Bu soru ile bizler, yolumuzu kaybetmemeye ve yolculuğumuzda kaybolmamaya çalışırız. “Bu gidiş nereye?” sorusunu, insanın duygularına değinerek de özetleyebiliriz. Bir bakarsınız Emin’in Çiğdem’e; Durmuş’un Ravza’ya; Serdar’ın Merve’ye; Bekir’in… İşte tüm bu duygular bir aşk duygusu etrafında bütünleşir. Bütün duyguların adı her ne olursa olsun, kalp insana elbette şu sorusunu soracaktır: “Bu gidiş nereye?” Hayal kırıklıklarını yaşayan kahramanlarımız, elbette çok şey öğreneceklerdir. İçleri kavuran aşka kavuştuk derken kaybetmeleri, bir öğreticidir. Bazen bizde de olur, yıllarca beklediğimiz bir şeyi bir anda kaybederiz. Dostoyevski’nin de dediği gibi, “Kendi planlarımızı yapıyorduk ama kaderimizin de planları olduğunu unutmuştuk.” Ya da Sezai Karakoç’un dediği gibi, “Son sözü hep alın yazısı söyler.” “Bu gidiş nereye?” sorusunu, Efendi’de onlarla beraber çaylarımızı içerken de sorabiliriz. İşte bu aşamada, aklımızın bir kenarından, George Simmel geçecektir. Meşhur kent sosyoloğu George Simmel, kitabındaki bir kesitten şöyle bahseder: “Otobüs, tren ya da tramvay kullanımının yaygınlaştığı 19. yüzyıla kadar, insanlar hiçbir zaman dakikalar, hatta saatler boyu tek kelime etmeksizin birbirlerine bakmak zorunda kalmamıştı.” Saatler boyu Efendi’de bulunup, birbirinden habersiz oturmak mı? Bu kesitin ardından aslında bunun, Efendi’de asla gerçekleşmeyeceğini anlarız. Dakikalar, hatta saatler boyu tek kelime etmeksizin Efendi’de bir sessizliğin olduğunu düşünün… Muhtemelen, eseri okuyunca sizler de böyle bir sessizliği düşünemeyeceksinizdir. “Bu gidiş nereye?” sorusunu, bir pergel örneği ile ilişkilendirebiliriz. Mevlânâ’nın Müslüman bir birey olarak dünyaya nasıl bir perspektiften bakacağımızı ifade eden Pergel metaforunda muazzam bir anlatım vardır: “Benim dinimde, pergelin iğneli ayağı sabittir, ama diğer ayağıyla 72 milleti dolaşırım.” Bu söz, pergelin iğneli ucunu değerlerimiz üzerinde sabitleyip, diğer ucuyla dünyayı dolaşırken, barışçıl değerlerimizle yükselmeyi ifade eder. Bu pergelle yola çıktığımızda görürüz ki; kendimizi ne değerlerimizin içine kapatmışızdır ne de kendi değerlerimizi unutup yeninin içinde kaybolmuşuzdur. Yeniyle beraber yola çıkmışsak şayet, değerlerimizi de yanımıza alarak çıkmalıyızdır. Bu sorunun cevabını ben vermeden önce sizlere belki de Durmuş vermiştir. Kim bilir? tenakuzlar.com/kahveden-adam-t...
Kahveden Adam Toplayalım
Kahveden Adam ToplayalımFaruk Sarıkavak · İzdiham · 202013 okunma
·
69 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.