Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

462 syf.
·
Puan vermedi
30 yıllık bir bilgi birkiminin, araştırma sonuçlarının olduğu bir kitap. Klasik psikiyatri anlayışının ilaç önermek olduğunu eleştirerek yakınmaların ilaçla tedavi edilemeyeceğine yönelik farklı yaklaşımları ele almakta ve sonuçları hakkında bilgi vermekte. Travmalardan sonra iyileşmenin mümkün olduğunu terapi yaklaşımlarıyla göstermekte. İnsan olarak dirençli bir tür olmamız bizim hayatta kalmamızı sağlasa da travma deneyimleri büyük ölçekli ya da belirsiz şekilde ailemizde, zihnimizde, duygularımızda, biyolojimizde, bağışıklık sistemimizde izler bırakmaktadır. En iyi tedavi yöntemini bulmak adına kimlerde, hangi travma türünde hangi tedavinin işe yaradığı bulunmaya çalışılmış. İlaç tedavisinden konuşma tedavisine yogadan EMDR'ye, tiyatroya, neurofeedback'e kadar bir çok tedavi biçimleri etkinliği değerlendirilmeye çalışılmış. Amigdalanın işlevi bizim hayatta kalmamızı sağlayan beyinde bedene duman dedektörü misali tehlike olduğuna dair sinyal göndermektir. Travması olan kişilerde gerçekten tehlike olup olmadığı ya da ne kadar güvenli olduğu amigdala tarafından yanlış yorumlanmaktadır. Normal bir zamanda frontal korteks gözetleme kulesi görevi görerek yanlış alarma tepki vermemizi ve stresin azaltarak dengeyi sağlar. Stresle etkili bir şekilde başa çıkabilmek, koku dedektörü ve gözetleme kulesi arasındaki dengeyi sağlayabilmeye bağlıdır. Bu iki sistem dengede olduğunda kendimiz gibi hissederiz ancak yaşamımız tehlikeye girdiğinde bu sistemler bağımsız hareket etmeye başlar. Limbik sistem, bir şeyin ölüm kalım meselesi olduğuna karar verdiğinde frontal loblar ve limbik sistem arasındaki yollar belirsizleşir. Duygusal beyin ve mantıksal beyin çatışmaya başladığında bu iç organlarımızda ortaya çıkar. Travmanın fiziksel belirtileri böyle ortaya çıkar. Disosiyasyon travmanın özüdür. Sürekli olarak somut olmayan tehlikelerle savaşmak yorucudur. Bu da kişileri depresif bir hale sokar. Günlük aktivitelerden zevk alamamak rutini gerçekleştirememek gittikçe kısır döngüye dönüşür. Anı tam olarak yaşayamamak kişileri geçmişe hapseder. Terapide beynin tehdit algılama sitemindeki değişim hedeflenir ve fiziksel tepkiler ile geçmişin izleri belirlenir. Geçmişte başlayan travma, şimdi bedendeki savaş alanında yaşanmaktadır. İçsel olarak onları algılama, isimlendirme, tanımlama iyileşmenin ilk adımdır. Sonuç olarak etkili bir duman dedektörüne (amigdala) sahip olmak önemlidir. Travmanın kendisi 'bu sonsuza kadar sürecek' deneyimidir. Beyinde travma yı etkileyen diğer bir yapıda talamustur. Talamus otobiyografik belleğimize dönüştüren aktarma istasyonu görevi görür. Aşçı gibi bilgileri çorba yapıp aynı zamanda filtre ve bekçi görevi görür. Travma sırasında ve sonra geçmişe dönüş sırasında talamus kapanır. Talamusun bozulması travmanın neden bir başlangıcı, ortası ve sonu olan bir öykü hatırlanmak yerine izole edilmiş duyusal izler olarak anımsandığını açıklar. Travmatik stresle ilgili pek çok tedavi yaklaşımı hastaların geçmişlerine olan duyarlılığı azaltmaya odaklanır. Maruz kalma tedavileri ya da olayları güvenli bir ortamda tekrar canlandırma şimdiki zamanda kalmalarına yardım eder. Bunun için travmaya yenik düşüldüğünde onları soyutlayan beyin yapılarının geri getirilmesine yardım edilir. Beyin-beden ilişkisi: yoğun duygular yalnızca zihinde değildir aynı zamanda bağırsaklar ve kalbi de kapsar. Kalp, bağırsaklar ve beyin pnömogastrik sinir aracılığıyla son derece yakın iletişim halindedir. İç organların travmada etkilenmesinin sebebi bu nedenledir. İç organlarıyla bağlantıyı açıklayan diğer bir teoride polivagal teoridir. Beyin, akciğer, kalp, mide gibi çeşitli organları birbirine bağlayan vagus sinirine vurgu yapar. Güvenlik ve tehlike biyolojisini anlamamızı sağlar. Travma anlayışında savaş kaç etkilerinin ötesinde sosyal ilişkilerinin merkeze alınması etkili olmuştur. İnsanların ses ve yüzlerinin içsel olarak etkileşim sağladığını açıklar. Başka insanlarla birlikteyken kendimizi güvende hissetmek ruh sağlığının en önemli yönüdür. Güvenli ilişkiler, anlamlı ve doyurucu yaşamlar için önemlidir. Pek çok çalışmada sosyal desteğin stres ve travmanın üstesinden gelmek için güçlü bir koruyucu olduğunu göstermiştir. Karşılıklılık ilkesi ile travmanın tüm dünyayı yabancılar topluluğuna dönüştürmesi engellenebilir. Yoksa hiç bir doktor dostluk ve sevgi reçetesi yazamaz. Güvenliğin üç düzeyi vardır: tehdit algıladığımızda sosyal bağlılık, savaş ya da kaç ve donma çöküş tepkilerine sığınırız. Deneyim beyni şekillendirir. Derin bir keyif ve bağlılık duygusunu besler. Beyin limbik sistemi yanlış tehlike sinyalleri verdiğinde savaş ya da kaç tepkilerini veremeyip kendilerini savunmaya karar veremez. Erken dönemde istismar ve ihmal geçmişi olan kadınların yetişkinlik döneminde tecavüze uğrama olasılıkları yedi kat daha fazladır. Çocukluk döneminde, annelerinin aşağılandığını gören kadınların aile içi şiddet kurbanı olma olasılıkları da çok artmaktadır. Yeni tedavi yaklaşımlarında kişinin güvenli sosyal ortam oluşturarak tehditi doğru değerlendirmesini sağlamak ve limbik sistemin tutsaklığımdan çıkartmak gündeme gelmektedir. Kontrolden çıkmış birine bağırmak yalnızca daha fazla düzensizliğe yol açacaktır. Güven oluşturan şey nasıl davrandığımız, sesimiz, bedenimizle yakından ilişkilidir. "Beden kayıt tutuyor; travma anısı iç organlarda kalbi kıran karnı buran duygularda otoimmün bozukluklarda iskelet kas problemlerinde kodlanmışsa ve zihin-beyin-iç organların iletişimi duygu düzenlemede kraliyet yoluysa terapötik yaklaşımlarda köklü değişikler yapmamız gerekmektedir." Notlar: - Kendilerine kesme ya da yolma gibi biçimlerle zarar veren hastalar nadiren intihara eğilimli olurlar bu tür kişiler aslında bildikleri tek yolla daha iyi hissetmeye çalışmaktadırlar. -Anı hissetmeniz için nerede olduğunuzu bilmelisiniz ve size neler olduğunu fark etmelisiniz. Kendiliğiniz hissetme sistemleri yıkıldığında bunu yeniden harekete geçirecek yollar bulmanız gereklidir. -Farkındalığımız arttıkça yaşamımızı kontrol etme olasılığımız da artar. Ne hissettiğimiz bilmek neden öyle hissettiğimizi anlamanın ilk adımıdır. -İçsel duyguları gözardı etme, içerde olup bitene hissizleşmeye neden olur ve kendinden saklanma öğrenilir. İnsanların yaşamları içsel deneyimler değişene dek korkuya esir olacaktır. - Çocukların zihni: George Orwell'i 1984 romanını yazmaya kendi yatılı okul deneyimleri esinlendirmiştir. Kitapta insanların otorite olarak sayılan birinin onayını ve sevgisini kazanmak adına krndileri için değerli ve doğru olan şeyleri benlikleri de dahil feda etmeye nasıl inandırıldıkları anlatılmaktadır. -içsel haritaların güncellenmesi ile duygusal beynimizi sahiplenmeye başladığımızda değişim başlar. Eski yollardan gitmek yerine olanları anlamak ve onlarla dost olmakla travma ile başetme adımları atılarak yeni yollar keşfedilebilir. -Sevilme ve güven duygularına ait derin anılarınız yoksa insani şefkate yanıt veren beyin reseptörleri basitçe gelişmekte yetersiz kalabilir. Kişi kendini ne kadar korumasız ve yalnız hissederse ölümün tek kaçış yolu olduğunu düşünme olasılığı da artmaktadır. - Anneleri tarafından yoğun bir şekilde ilgi gören (annelerinin onları yalaması) fare yavruları stres altındayken ilgisiz kalan fare yavrularına göre daha cesur olmakta ve daha az stres hormonu salgılamaktadır. -Travma geçmiş olabilir ancak sürekli olarak geri gelen anılar yeniden yapılanan sinir sisteminde yerini korur. - Travmatik deneyimin etkileri tutarlı mantıklı anlatılar olarak düzenlenmez, parçalara ayrılmış imgeler, sesler, fiziksel algılar gibi duyusal ve duygusal izler halinde varlığını sürdürür. Travmatik deneyimin bir ögesi tetiklendiğinde diğerleri de otomatik olarak bunu izler. -Duygular olmadan bellek neredeyse hiç sonuç ortaya koymaz. - İyileşmenin temelinde öz farkındalık yatar. Öfkemiz, gerginliğimiz ya da kaygılarımızın farkına varmak, bakış açımızın başka yöne kaymasını sağlar ve otomatik, davranışsal tepkiler yerine yeni seçenekler sunar. Duygularımızın gelip gittiğini fark ederek bunlar üzerindeki kontrolümüzü arttırabiliriz. Bedeninizin belirli duyguları ya da anıları nasıl düzenlediğinin farkında olmak, bir zamanlar hayatta kalmak için engellediğiniz duyuları ve dürtüleri açığa çıkarma fırsatı verir. - Çözümlenmemiş travmanın ilişkilerde korkunç bir bedeli vardır. Sevdiğiniz birinin saldırısına uğradığınız için kalbiniz hala kırıksa yeniden incinmemek konsunda uğraşıp durursunuz ve yeni birine açılmak sizi korkutur. Aslında farkında olmadan onlar sizi incitmeden siz onları incitmeye çalışıyor olabilirsiniz. -Travma yaşayan çoğu birey, demir atmaya ve bunu yaparken de uzun süreli rehberliğe ihtiyaç duymaktadır. Travma ile çalışmak nasıl kırıldığımız ile ilgili olduğu kadar nasıl hayatta kalmayı başardığımızla da ilgilidir. - Travma yaşamış bireyler ancak altında ezilmedikleri sürece travmayı tekrar yaşamaktan yarar görebilirler. -Duyarsızlaşma ile bireyin travmatik olayı yaşamında doğru yere koymasına yardım etmek hedeflenir. - Dinlenildiğini hissetmek ve fizyolojimizdeki değişikleri anlamak; karmaşık bir duyguyu dile getirebilmek ve duygularımızın anlaşılmasını sağlamak limbik beynimizi aydınlatır ve sorun çözüm bulunan -aha anını- oluşturur. Sessizlik ve anlayışsızlık ruhu öldürür. Ya da John Bowlby'nin unutulmaz bir şekilde yazdığı gibi "Başkalarına (annene) söyleyemediğin şeyi kendine de söyleyemezsin." - Pek çoğumuz kendimizi anlatmaktan çok başkalarını anlatmakta daha iyiyizdir. En özel deneyimlerimizi tanımlamak, kalın deri eldivenlerle küçük kırılgan kristal figürleri toplamak için derin bir kuyuya uzanmaya benzetilebilir. - Kaleminizin (klavyenizin) içeride ortaya çıkan şeylere doğru sizi istediği gibi yönlendirmesine izin vermekte özgürsünüz. Alacağınız tepkileri düşünmeden beyninizin öz gözlemleme ve anlatı bölümleriyle bağlantı kurabilirsiniz. -Yazmanın amacı kendine yazmak ve o ana kadar kendinize bile göstermekten kaçındığınız noktaları göstermektir. - Travma insanların kendini başka biri gibi ya da bir hiç gibi hissetmesine neden olmaktadır. Travmanın üstesinden gelmek için bedeniniz ve kendiliğinizle yeniden temasa geçmeniz gereklidir. - Anılar gelişir ve değişir. Anılar oluştuktan hemen sonra, uzun bir bütünleştirme ve yeniden yorumlama süreci geçirir. Bu bilinçli benlikten herhangi bir veri olmadan zihinde beyinde otomatik olarak gerçekleşen bir süreçtie. Süreç tamamlandığında, deneyim diğer yaşamsal olaylarla bütünleşir ve kendi hükümdarlığını sürdürmeyi bırakır. Travma sonrası stres bozukluğunda bu süreç başarısızlığa uğrar ve anılar sıkışıp kalır; sindirilmeden ham bir halde. -EMDR, yalnızca travma nedeniyle harekete geçen yoğun anıları düzenlemek değil aynı zamanda beden ve zihin sahipliği ile benlik hissi, katılım, bağlılığı yeniden düzenleme üzerine de odaklanmaktadır. -EMDR'ın en dikkat çeken özelliği, özgün anılarla birlikte araştırılmamış ve ilgisiz gibi görünen düşünceleri, görüntüleri, duyguları ve hisleri harekete geçirme kapasitesidir. Eski bilgiyi, yeni paketler halinde yeniden sunma yolu, sıradan, travmatik olmayan günlük deneyimleri bütünleştirmenin bir yoludur. - Hiç kimse ideal koşullar içinde büyümüyor; sanki ideal koşulların ne olduğunu biliyoruz. Her yaşam kendi koşulları içinde zordur. - Elbette yaşadıklarımızı silemeyiz ancak eski anıları etkisiz hale getirecek ve karşı olacak yoğun ve yeterince gerçek yeni duygusal senaryolar oluşturabiliriz. İnsanların kendilerinden memnun olduğu, korunduğu ihtiyaçlarının karşılandığı ve yuvasında hissetmesinin sağlandığı bir dünyada kabul görmek gibi.
Beden Kayıt Tutar
Beden Kayıt TutarBessel A. van der Kolk · Nobel Yaşam Yayınevi · 20181,478 okunma
··
4.687 görüntüleme
Recep Özbay okurunun profil resmi
Kitabın dili ağırmı hafifmi okumayı düşünüyorum da
Nil yener okurunun profil resmi
Çok ağır olmadığını söyleyebilirim.
Hamuş Bişnev okurunun profil resmi
Beğenip kaydedeyim okumaya. BAslamadan once tekrar okuyup oyle baslarim güzel inceleme için Teşekkürler
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.