Gönderi

.............Kendimizi Tanımaya Çalışalım........... 1 / Kalp Diriliği Kalp devamlı kendi vazifesini görmek, Rabb’ini zikretmek ister. Nefis de hep uyanıktır, hiç uyumaz ve sahibine kötülükleri emretmekten geri durmaz. Kul, Allah Teâlâ’nın emirlerine kulak verdi ise ne âlâ, aksi durumda o nefis ve şeytanı dinler. Hakk’ı işitme yolunu kapatan her
··
3,527 views
sır okurunun profil resmi
Kardeşin Hakkında İyi Düşün Hz. Ömer (radıyallahu anh) arkadaşlarından birini birkaç gün ortalıkta göremeyince, yanına Abdurrahman b. Avf’ı da alarak durumunu öğrenmek üzere evine gitti. Vardıklarında evin kapısını açık buldular. Aradıkları kişi oturmuş, eşinin verdiği bir kaptan bir şeyler içiyordu. Bunu gören Hz. Ömer, kaptakinin içki olduğunu düşünerek Abdurrahman b. Avf’a, “Neden ortalıkta görünmediği şimdi anlaşılıyor” dedi. Abdurrahman b. Avf (radıyallahu anh), “İçtiği şeyin içki olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu. Hz. Ömer (bu soru üzerine tereddütle), “Ne dersin, acaba (içtiği şeyin ne olduğunu tartışarak) onun gizli hallerini mi araştırmış oluyoruz?” dedi. Abdurrahman b. Avf, “Evet, bu yaptığımız gizli hali merakın (tecessüsün) tâ kendisi” diye cevap verdi. Hz. Ömer, “Peki, bunun kefâreti nedir” diye sorunca Abdurrahman b. Avf, “Gördüğümüzü kendisine söylemeyeceğiz, hakkında da iyilikten başka bir şey düşünmeyeceğiz” dedi. Bunun üzerine içeri girmeden geri döndüler.
sır okurunun profil resmi
Berat Gecesi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Berat gecesini ibadetle, gelen günü de oruçla geçirmemizi tavsiye ettikten sonra şöyle buyurdular: “Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar; ‘Yok mu benden af isteyen, onu affedeyim. Yok mu benden rızık isteyen, rızık vereyim. Yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim. Yok şunlar, şunlar...’ der” (İbn Mâce). Üç ayların bereket ayı şabanda bulunan bu gece ümitle, sevinçle doğuyor üzerimize. Zorlukları aşmak isteyenlere cesaret veriyor, ümitsizliğe düşenleri teşvik ediyor, günahlarının yüküyle beli bükülenlere ötelere dair güzel hayaller kurduruyor. Berat, ümidi, sevinci içinde barındıran bir kelime. Bir müjde gibi. Kurtulmak, temize çıkmak demek. Allah’ın affı ve bağışlamasıyla günahların yükünden kurtulmak demek. Kim korkularından kurtulmak istemez? Kim dünya ve ahiret korkularından emin olmak istemez? İnsan bunun için Rabb’ine yönelir. Dinine sarılır. Hz. Peygamber’in yaşantısını, ahlâkını kuşanmaya çalışır. Sonra büyük günde müjde gelir. Berat ettin denir...
sır okurunun profil resmi
Davet Ehli İnsanları yüce Allah’a davet edenler, insanların kendilerine tâbi olmasına ve yollarına girmesine hırs göstermezler. Bu dinimizce kötülenmiş bir tutumdur. Her insana gerekli olan benlikle değil basiret gözüyle bakmaktır. Basiretle ve Allah rızası için bakan bir kimse, kim kulları Allah’a yöneltiyor, gönülleri O’ndan başkasından çekiyor, hayra sevkediyor görür. O kimse nerede bulunursa bulunsun, nasıl olursa olsun Allah yolunda kendisine uyulur. Kimi de bu halin dışında bulursa ondan yüz çevirip başkasını arar. İnsanları etrafında toplamaya hırs göstermek yahut onların kendisine tâbi olmasına heves etmek, yüce Allah’a davet edenlerin vasfı değildir. Tam aksine onlar insanlar içinde bu işten en fazla gönlünü çekmiş kimselerdir. Onlara kim gelirse onu yüce Allah’a sevkederler, kendileriyle karşılaşan kimselere Allah için nasihat ederler. Gerçek davetçiler Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) izinden giderler. Hak Teâlâ, peygamberine şöyle buyurmuştur: “İman etsinler diye insanları zorlayacak mısın?” (Yunus 10/99). Bu nedenle Peygamber Efendimiz insanları İslâm’a davet etmiş, sonra bir zorlama yapmamış, sadece Allah Teâlâ’nın ne yapacağına bakmıştır...
sır okurunun profil resmi
Nizâmülmülk’ün Hatırası Büyük devlet adamı Nizâmülmülk şöyle anlatıyor: “Hükümdarlardan birine hizmet ederken adamın biri gelip bana şöyle dedi: Kendisini köpeklerin yiyeceği birine daha ne kadar hizmet edeceksin? Sana faydalı olacak kimselere hizmet et. Adamın söylediklerini anlamamıştım. Ancak hizmet ettiğim hükümdar o akşam içki içmiş ve sarhoş olmuştu. Gece vakti dışarı çıktı. Bahçede yabancılara saldıran köpekleri vardı. Kokusunu farklı bulmuş olacaklar ki o gece onu parçaladılar. Sabah olup manzarayı görünce adamın sözü aklıma geldi ve irkildim. Şimdi beni uyaran o şeyh gibi birini arıyorum.” “Öf” Bile Deme İmam Gazâlî (rahmetullahi aleyh), Ölüm ve Ötesi adlı kitabında anne baba hakkının önemiyle ilgili şöyle bir kıssa anlatıyor: “Bir adam ölür. Mahşerde hesabı görülürken günahları ve sevapları eşit gelir. Cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğine uzun süre karar verilemez. Sonra arştan bir kâğıt atılır ve bir yaprak gibi uça uça inerek terazinin günahlar hanesine konar. Adam merakla kâğıda bakar. Üzerinde sadece ‘öf’ yazılıdır. Adam hayatında annesine bir kerecik ‘öf’ diyerek şikâyetlenmiş ve işte o da mîzanına konmuştur...”
sır okurunun profil resmi
Hayatın Görünen Yüzü Sahip oldukları imkânlarla mağrur olanların halleri onlara perdedir. Gerçeği görmelerine, hayatın aslını bilmelerine engel olur. Sahip oldukları mal mülk ve benzeriyle meşgul olur, gönüllerini onlara bağlar ve ömürlerini onlara sarfederler de Kur’ân-ı Kerîm’de yazılı olan şu ilâhî kelâmı hiç görmezler: “Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise tamamen gafildirler” (Rûm 30/7). Dinleme ve Doğru Anlama Dinleme, karşıdaki kişinin neyi ne maksatla söylediğini anlamaya çalışmaktır. Dinleme becerisinin gelişmemesi sebebiyle, çoğu kez anlatılmak istenen ile anlaşılan şey aynı değildir. Kişilerin kendi önyargıları, anlayış seviyeleri, dünyaya bakış açıları, karşısındaki kişinin söylemek istediklerinin doğru anlaşılmasını çoğunlukla engeller. Buna çarpıtarak dinleme denir. Kişinin kendisini karşıdakinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlayabilmesi için karşıdaki kişinin dünyasını onun gözüyle görmeye çalışmak gerekir. Anlatabilmek, anlaşabilmek için önce anlamalıyız. Aksi durumda bütün konuşmalar faydasız olur.
sır okurunun profil resmi
Büyük Tavırlar Ahnef b. Kays (radıyallahu anh) bir gün yanında birkaç kişiyle Hz. Ömer’iziyaret etmişti. Hz. Ömer (radıyallahu anh) eteklerini beline sıkıştırmış koşturuyordu. Ahnef b. Kays’ı görünce, “Gel yardım et! Hazineye ait bir deve kaçtı. Onu yakalamaya çalışıyorum” dedi. Oradakiler Hz. Ömer’e bir köleyi görevlendirmesini tavsiye ettiklerinde Hz. Ömer (radıyallahu anh), “Benden daha iyi köle kimmiş?” diye karşılık verdi. Hz. Ömer’in torunu Ömer b. Abdülaziz de (radıyallahu anh), halife olduğu yıllarda halkın işiyle ilgilendiği zaman devlete ait bir mum yakıyor, kendi ziyaretçilerini ise kendi satın aldığı mumla karşılıyordu. Onun devlete ait yakacakla ısıtılmış sudan abdest almadığı da anlatılır. Ebü’d-Derdâ (radıyallahu anh) ölürken devesine, “Ey deve, kıyamette benden davacı olma. Zira ben sana gücünden fazla yük vurmadım” demiştir... Özlü Söz İlimsiz dergâh, temeli buzun üzerine yapılmış bina gibidir. Gavs-ı Sânî (kuddise sırruhû)
sır okurunun profil resmi
Hilelere Dikkat Nefisle şeytan insana açıktan saldırmaz. Kendilerini gizlemeye, insanı birtakım hilelerle, vesveselerle avlamaya çalışırlar. Nefs-i emmârenin arzuladığı şeyler, faydalı ve süslü bir şekilde görünür insana; şeytanın sevketmek istediği şeyler de yaldızlı ve çekici bir şekilde parıldar. Fakat akıllı olan insan, bunlara aldanmaz, serabı su sanmaz, yaldızlı bakırları altın zannetmez, heves ve arzuları uğruna manevi hayatını feda etmez. Gafil olanlar ise aldanırlar, nefisleri yüzünden defalarca felakete düşerler. Bir an gelir pişman olup tövbe ederler. Yazık ki sebat edemezler; yine nefislerinin arzusuna, şeytanın vesvesesine uyarlar. Sonunda mahvolur giderler. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Mümin bir delikten iki kere ısırılmaz.” Sen bir deliğe elini uzattın, orada zehirli bir hayvanın bulunduğunu anladın, artık o deliğe bir daha elini uzatır mısın? Öyleyse insan bir kere zarar gördüğü nefs-i emmâresine yani kötülüğü emreden nefsine bir daha uymamalı, bir kere kötülüğünü gördüğü şeytanın vesvesesine bir daha kapılmamalıdır...
sır okurunun profil resmi
İki İlim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Şüphesiz peygamberler altın ve gümüş cinsi maddi şeylerden miras bırakmazlar. Onlar sadece ilim bıraktılar. Kim o ilmi alırsa büyük bir nasip elde etmiş olur.” İmâm-ı Rabbânî (kuddise sırruhû) bu hadis-i şerifte zikredilen vârisliğin nasıl olacağını şöyle açıklıyor: “Peygamberlerden bize iki çeşit ilim kalmıştır: 1. İlâhî hükümleri ve edepleri öğreten ilim. 2. Manevi halleri ve sır ilmini öğreten ilim. Gerçek vâris olan âlim her iki ilimden de payını alan kimsedir. Yalnız birinden nasibini alan tam vâris değildir. Zira böyle bir şey vârisliğe terstir. Çünkü gerçek vâris, miras bırakan kimsenin tüm malına vâris olur, bir kısmını alıp bir kısmını terketmez. Miras bırakanın malının bir kısmından biraz pay alan vâris değil, belki alacaklı olabilir. Çünkü alacaklı, malın hepsini değil, ancak hakkı kadar olanı alır. Gerçek âlim, Resûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) tam vâris olan kimsedir...
sır okurunun profil resmi
Allah’tan Korkanlar Mümin, Rabb’inin büyüklüğünü ve azabının çetinliğini bilerek O’ndan korkar. Allah’tan en çok korkan da O’nu en çok bilendir. Bu sebeple Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem), “Ben, içinizde Allah’tan en çok korkanınızım” (Buhârî) buyuruyor. Fâtır sûresinin 28. âyetinde şöyle buyruluyor: “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar.” İlâhî bilgi arttıkça kalbe düşen korku da çoğalır. Fakat ümitle dengelenen Allah korkusu insanı bunalımlara değil, isyandan uzak durmaya, geçmişi telafi için taat ve ibadete, geleceğe hazırlanmaya sevkeder. Bunun için büyükler şöyle demişlerdir: “Herkes korktuğunda kaçar, yalnız Allah’tan korkan O’na yaklaşır.” Günah ve Tövbe Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyuruyor: “Kul bir günah işleyip hemen ardından tövbe ettiği zaman Allah Teâlâ meleklerine, ‘Kuluma bakın! Bir günah işledi de suçunun cezasını veren ve mağfiret eden bir Rabb’i olduğunu bildi ve tövbe etti. Şahit olun, ben de onu bağışladım’ buyurur” (Buhârî; Müslim).
sır okurunun profil resmi
Değerimiz Kalbimiz Kadar Her mümin, Allah katında ne kadar kıymetli olduğunu ve yüce Allah tarafından ne derece sevildiğini bilmek ister. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), bunun cevabı için kalbinize bakın buyuruyor ve ekliyor: “Kul kalbinde yüce Rabb’ine ne kadar yöneliyor, değer veriyor, O’nu seviyor ve zikrediyorsa bilsin ki Allah katında kıymeti o kadardır” (Hâkim, el-Müstedrek; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned; Beyhakî, Şuabü’l-İmân). Yüce Allah kalbimizi kendisi için yaratmıştır. Kalbe yüce zatını tanıma ve sevme kabiliyeti vermiştir. Onu arşın ve melekût âleminin özellikleriyle donatmıştır. İlâhî huzur ve nazar yeri yapmıştır. Onun tamamen kendi sevgisine tahsis edilmesini ve razı olmadığı bütün sevgi, düşünce, hesap ve hedeflerden temizlenmesini emretmiştir. Kalbin bu sıfatına “takva” denir. Takva sahibi yani müttaki kişi, Allah Teâlâ’nın dostudur. Ahirette de ancak kalb-i selim fayda verecek, müttakilerin yüzü gülecek, dünya için elde edilen mal, mülk, evlat, makam ve itibarın hiçbir faydası olmayacaktır...
39 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.