Gönderi

Hüseyin Nihal ATSIZ'ın Topal Asker Şiiri ve Hikayesi
Ernenilerin ve Rusların Doğu illerimizde başlattığı katliamların yaşandığı yıllardır. Ermeni ve Rus baskıları ve zulümleri artık dayananılmaz hale gelmştir. O sırada Erzurum’da bulunan ordumuza katılarak destek olmak isteyen gençler bir bir Erzurum’da konuşlanmış olan ordumuza katılmakatadırlar.  Kars’ın Derecik köyünden Ahmet Turan adlı genç de orduya katılmak ister. Ahmet Turan, evli ve bir kız babasıdır.  Ahmet Turan bir sabah ailesiyle helalleşip, azığını omuzuna vurup Erzurum’a ulaşmak için yollara düşer.  Nihayet orduya katılır. Ordu Allahu Ekber dağlarını geçip Rus ve Ermeni çetelerini yok etmek için yola çıkar.  Tabi hepinizin bildiği gibi Sarıkamış’ta  o soğuk ve tipiye dayanamayan ordumuz çok kayıplar verir. Oradan sağ olarak dönenler tekrar Erzurum’da toplanır. Ancak bu sefer ordumuza Irak cephesinde görev verilir. Orduyla beraber kendisini çok seven komutanı ve diğer askerlerle Irak cephesine gider Ahmet Turan .  Orada da çok kayıplar verilir. Arapların da ihanetiyle büyük kayıplar veren ordumuz yıllar sonra geri döner. Fakat Ahmet Turan orada savaş  sırasında ayağından vurulur. Savaş sırasında iyi de bir tedavi göremez. Diz kapağı eğri bir şekide tutunca ayağı topal kalır. Bu yetmez gibi yine bir vuruşmada bompa parçaları yüzüne denk gelir, onu tanınmaz hale getirir. Ordu geri döndükten sonra Ahmet Turan , komutanından izin isteyip Kars’a yani  köyüne gidip ailesini görmek ister. O sıralar Kars’ta katliamlarını sürdüren Rus ve Ermeniler  Ahmet Turan’ın köyünü de yakıp yıkmışlardır. Köyde sağ kalan olmamıştır. Bu durumu komutanı bilmektedir ama Ahmet Turan’a bunu söyleyemez. Komutan Ahmet Turan’ın cebine biraz da harçlık  koyar,  İstanbul’a dönersen muhakkak beni bul, der.  İstanbul’dan yola çıkan Ahmet, yorgun bitkin,aç sefil nihayet Derecik köyüne ulaşır.  Köye gitmeden önce de Kars merkezden  biricik eşi,kızı ve anne babası için hediyeler alır, Hediye bohçasını  omuzuna alan Ahmet Turan 7 yıllık özlemile yolları durmadan dinlenmeden tüketir. Biraz önce dedim ya köyüne ulaşır ama ne görsün , köy yakılmış ve bir harabeye dönmüş.  Harabelerin arasında ağlaya ağlaya dolaşmış. Naaşını bulduklarına mezar yapmış. Ailesinden kimseyi canlı bulamamış. Yemeden içmeden kesilmiş. Üstü başı darmadağın tekrar yollara düşmüş , İstanbul’a gelmiş.  Komutanını bulup ona her şeyi anlatmak ister. Komutanın evi karşıdadır. Oraya geçmek için bir vapura biner. Bir köşede oturur. Üstü başı yırtık pırtık, belki kaç zamandır yıkanamadı bile. Saçı başı karma karışık... Vapurun bir köşesinde de üç hanım kız oturmaktadır.  Kızlar bakımlı ve güzeldirler. İçlerinden biri yanındakilere Ahmet Turan’ı göstererek  güler. Sonra diğerleri de gülerler. Ahmet Turan yerinden kalkar Vapurun diğer ucuna geçer korkuluğa yaslanarak uzun uzun ve üzgün üzgün ufuklara bakar. Bir ara bir arkadaşı ona ; “Fransız ve İngilizler İstanbul’a geldiklerinde batılı olmayı batılılar gibi yaşamak olarak gören ve onlara gıbta ile bakan kimi aileler bu yabancı askerlere  çiçekler ve börekler vererek yalakalık yapmışlar.” Bu sözleri hatırlar bu kızların da onlardan biri olabileceğini düşünür... Biz bunlar için mi savaştık şeklinde iç geçiirir.  Nihayet vapur karşıya geçer. Ahmet Turan konutanın evini bulur. Komutanla kucaklaşırlar ve Ahmet Turan ağlayarak başından geçenleri anlatır. O sırada askeri tıp öğrencisi olan Nihal Atsız da oradadır. Bu anlatılanları dinler ve yukarıdaki şiiri yazar Ey saçları “alagarson” kesik hanım kız! Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız! Bacağımla alay etme pek topal diye. Bir sorsana o topallık nerden hediye? Sen Şişli’de dans ederken her gece, gündüz Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık; Siz salonda dans ederken bizler savaştık. Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız, Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız! Olan işler dimağını azıcık yorsun! Biliyorum elbisemle eğleniyorsun; Biliyorum baldırını o kadar nazla Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla Benim bütün elbisemden… Hatta kendimden… Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben Neyim? Bir hiç… işe güce yaramaz, topal… Sen sağlamsın senin hakkın dünyadan zevk al: Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz! Ey gözünün rengi bana yabancı güzel, Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel! Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün. Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur Dolaşırken… Biz de tipi, fırtına, yağmur, Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık; Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık; Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık… Gülme bana bakıp pek arsız arsız Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız! Sana karşı haykıranı mecbursun dinle; Bugün hesap göreceğiz artık seninle: Ben cephede geberirken, geride vatan Aşkı ile bin belalı işe can atan Anam, babam, karım, kızım eziliyorken Dağlar kadar yük altında… Gel, cevap ver, sen Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız? Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız! Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda… Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu: Sizin için harp ederken yedim kurşunu. Onun için topal kaldı böyle bacağım, Onun için tütmez oldu artık ocağım. Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda. Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız, Bu amansız boğuşmada öldü yarımız, Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız Size şarap oldu sanki… Şehit canımız Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz; Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz! … Gerçi salonlarda “yıldız” dı senin adın, Hakikatte fahişesin ey alçak kadın! Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu: Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu. Omuzunda neden seni fuzuli çeksin? Kinimizin şiddetiyle gebereceksin! .. Nihal ATSIZ
·
133 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.