KARASU DİYE BİR YÜREKLİ ADAM GEÇTİ BU DÜNYADAN
Bilge Karasu'nun son kitabıdır bu , öldükten sonra basılmıştır. Pankreas kanseridir son zamanlarında , bu kitapta da bolca hastane izleri görürüz.
Hacmi küçük olsa da bir hayli derin bir kitap , Karasu zaten derin bir anlatıcıdır bilenler bilir. Bilinç akışını da çok kullanmıştır , bu kitapta da mevcut. Çocukluğuna gider zihninde ve bize anlatır eskiyi , sonra bir anda bugüne döner. Bazen 1. tekil şahıs olarak konuşur , bazen başka biri gibi bahseder kendisinden.
Amansız bir hastalığa yakalandığını bilen 60'lı yaşlarındaki bir adamın hayatını gözden geçirmesidir bir bakıma bu kitap , hastalığının detaylarına girmez , dramatize etmez ama bize derdini hissettirir.
Çocukluğunda ailesinden akrabadan biri olan bir abi , önemli yer tutar kitapta , geçmişe dönüşlerinde onu da hatırlar. Çocukluğun ve ilk gençliğin şekillenmesindeki etkisini anlatır.
Bugün mevcut olan dostlarından bahseder , yakın zamana kadar görüştüğü ama ayrı düştüğü dostlarından bahseder , bir bakıma dostluk kavramı üzerine düşünür ve kendisiyle beraber insanları da sorgular.
Sevmenin ve sevilmenin ne olduğundan bahseder. Karasu ile birlikte hep anılan kediler yine olmazsa olmazdır.
"Kedi ürkmeden yanaşıyor , kediler her zaman aç."
Ölüme doğru yürüyen bir adamın hayat muhasebesini okuruz , fakat ölümün de hayattan bir parça oluşuyla ifade eder kendini , kabullenmişliği de görürüz böylece.
Yalnız bir insandır zaten , pek çoğumuz gibi.
"Yalnızlığa gereğinden çok mu alıştım ? Yalnızlığın kendini idare edişine iyicene saplandım mı ki ? Öyle mi demeli ?"
Bize müthiş bir hastane tablosu anlatır , bildiğimiz ama belki ifade edemediğimiz şeyle yüzleştirir ,
"Hastane , ölümünü geciktirmeye çalışanların , daha doğrusu , yazgısının kendisine haksızlık ettiğini düşünüp bu yazgının ancak değiştirilmek , en azından el katılmakla gerçek yazgı olarak gerçekleşeceğine inananların umut bağladığı , tıp adı verilen gizli dinin , hekimleri , hemşireleri , hasta bakıcıları , laboratuvarları , gizemsel bir gizlilik içinde korunan karanlık ya da yarı karanlık odaları , aygıtları , işçileriyle , sözün kısası irili ufaklı kulları , rahipleriyle yürütüldüğü yerdir."
""Danışma" adıyla yumuşatılmış , çağa uydurulmuş uç beyliğine yanaştı. Göreceği hekimin bir işi çıkmıştı , bir saat sonra dönecekti. Beklemesi gerekiyordu. Her iş ancak beklendiği ölçüde değer kazanmaz mıydı ? Söz veren , saat veren , arkadaşı olduğu için kızması da , bağışlaması da daha kolay olurdu. Hastanede tanıdığı , aracısı , kayırıcısı olmayan , gerçekten sırasını bekleyen ne yapacaktı sanki ?"
"Çekingensin , uzak durursun insanlardan , ama acı çekmesini de öğrendin , hasta olmayı da. Öğrendin derken , onurla katlanmayı öğrendin demek istiyorum."
Hüzünlü bir adamdır yani Karasu , bazen anlaması zordur , hep bir neşe payı ve iyimserlik de taşır. Okumanızı tavsiye ederek son bir alıntıyla bitireyim , iyi okumalar dilerim.
"Kahvaltı etmek için buzdolabından sofrasına bir şeyler taşıdı. Zeytin , peynir , yağ , domates , meyva. Bugün , hangisine elini bile sürmeden yeniden dolaba kaldıracaktı? Biraz sonra anlardı. Zeytinle yağa bakarak güldü."