Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

271 syf.
10/10 puan verdi
·
9 saatte okudu
Ziya Gökalp Türkiye'de Sosyoloji'nin kurucusu olarak görülür. Durkheim'in sosyolojik yaklaşımını benimsemiş bir düşünürdür. Gökalp, onun eserleri ile tanıştıktan sonra büyük bir açlıkla okuduğu metinleri Türkçeye aktarmış, onun fikriyatıyla Osmanlı toplumunun meselelerini ele almaya çalışmıştır. Bunun yanı sıra birçok kişiyi etkilemiş büyük bir şahsiyettir. “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.” Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları kitabında önce Türkçülüğün ne olup olmadığı konusuna değinmiş, sonrasında kendinin topluma karşı bakış açısını, bakış açısının neye dayandığını açıklamaya çalışmış ardından belli konuları Türkçülük perspektifinden ele alarak Türklerin nasıl bir yol çizmesi gerektiğini açıkça belirtme gayesi gütmüştür. Ziya Gökalp’e göre sosyal dayanışma, kültür birliğine dayanır. Kültürün nesilden nesile aktarılması terbiye vasıtasıyla olduğu için, kandaşlıkla alakası yoktur. Bu yüzden Osmanlıcılık fikri yanlıştır. Çünkü içinde bir sürü milleti barındırır. Türk bir milletin adıdır. Millet, kendisine mahsus bir kültüre malik olan zümre demektir. Turan kelimesi de aslında Türkler demektir. Yani sadece Türkleri içine alan bir birliğin adıdır. Türkçülük de mefkuresinin yani ülküsünün bakımından üç dereceye ayrılır ve bunlardan birisidir Turancılık. Turanlılar da sadece Türkçe konuşan milletlerdir. Ziya Gökalp kavmi ikiye ayırır: Milli kültüre ve Medeniyete sahip olanlar şeklinde. Milli kültür yani hars dediği bilhassa duygulardan, medeniyetin bilhassa bilgilerden mürekkep olmasıdır. Milli kültürü bozulmuş milletlere “dejenere milletler” denir. Ayrıca Ziya Gökalp milli kültürün bu yüzden halkta bulunduğu medeniyetin de seçkinlerde yani aydınlarda bulunduğunu söyler. Türkçülüğün esaslarını açıklarken Gökalp ilk esaslarından birinin “Halka Doğru” prensibi olduğunu söyler. Buna göre bir kavimde bilgiyi elinde tutan medeniyet dediğimiz yani seçkinler, aydınlar kesimidir. Bu yüzden seçkinlerin halka ulaşması gerektiği söylenir. Seçkinler medeniyete maliktir, halkta da milli kültür vardır. Bu vasıtayla seçkinler sürekli çeşitli mekteplerde eğitim gördükleri için milli kültüre çok hakim değillerdir bu vasıtayla seçkinler halka doğru adım atarak hem milli kültürü halktan alırlar hem de medeniyeti halka götürürler bu vesileyle çift taraflı bir kazanım elde edilir. Bu düşünce benim aklıma direkt bir dönem ülkemizde çığır açmış olan köy enstitülerini getirdi. Tahsil görmüş öğretmenlerin ülkemizin köşelerine eğitimi yaymak için gönderilmeleri ve bunu büyük bir kaliteyle ortaya koymaları. Aynı zamanda Ziya Gökalp’in halk ve seçkinler kesimlerine yüklemiş oldukları vizyonları Cemil Meriç’te gördüğüm aydınlara yüklenen sorumluluklarda sıkça rastladığım bir durum olduğu ve bu kitabı okurken çokça Meriç’e göndermelerde bulunduğum oldu. İkisinin değindiği noktalar, Türkiye’deki insanların içinde oldukları koşulların nasıl düzeltileceğine dair birtakım yapılanmaları içeriyordu sadece Cemil Meriç’in dili daha edebi ve tatmin ediciydi en azından benim açımdan. Ama tabii ki bu demek değildir ki Gökalp’in dili berbat. Kendisinin dili oldukça açık ve netti. Osmanlıca kelimeleri barındırıyordu ki hatta bunun için eski basım almayı tercih ettim fakat buna rağmen Meriç kadar ağır bir dili yoktu ve gerçekten çok açık ve anlaşılır bir üslubu vardı. Gökalp’in kitabında sorun olarak bahsettiği şeyler “ne yazık ki!” hala günümüzde de sorun olarak önümüzde duruyor. Bunlara değinmeden önce kısaca Gökalp’in siyasi zümreleri hakkında iki cümle etmek istiyorum: Gökalp, siyasi zümreleri diğer zümrelerden önce başat görür. Ve bu siyasi zümreleri üçe ayırır; cemia, camia ve cemiyet. Kitabında bunları açıklamaya çalışıyor cemia ve camia arasındaki farklı bir noktada kavrayabildim fakat cemiyet hakkında çok da detaylı bir açıklması yoktu, bunun havada kaldığını düşünüyorum. Ayrıca Gökalp toplumlara cemiyet demiyor, kavim kelimesini kullanıyor ama bu kavim dediğimiz zaman günümüzde aklımıza direkt ilkel topluluklar geliyor fakat bahsettiği o değil, ilkel toplulukları zaten cemia daha çok klan olarak nitelendiriyor. Bu ayrımın çok kafa karışıklığına sebep olduğunu düşünüyorum belki bunun için daha detaylı Gökalp okuması yapmam gerekiyor olabilir. Gökalp’in çeşitli sorunlara değindiğinden bahsetmiştim. Öncelikle Ziya Gökalp gerçekten çok kaliteli bir tahsil görüp geniş bir literatüre hakimdir bu yüzden ülkesindeki sorunları çok iyi kavramış ve bu sorunların çözüme kavuşturulması için makul öneriler sunmuştur ki Mustafa Kemal ilke ve inkılaplarında onu rol model olarak almıştır. Özellikle Türklerin dil sorununa değinir ki burada arı bir Türkçe’yi savunanlara karşı çıkar ki bence haklı bir savunudur çünkü neticede saf bir Türkçe hayali bile komik geliyor çünkü iki senede ortaya çıkmış bir millet değil onu da geçtim sürekli başka milletlerle etkileşim içerisinde bulunan, değişen, değiştiren ve kimi zamanda değiştirilen pozisyonlarda bulunmuş illa ki dil de bundan etkilenecektir. Ve bence Osmanlıca harika bir dil, bir kelimeyi birden fazla kelimeyle de ifade edebiliyorsun bunun sanata yansıması da çok güzel bence(her ne kadar bu konuda Gökalp’le aynı fikirde olmasakta:)) Gökalp bu konuda Türkçe kelimeler kullanılmasını tercih ediyor fakat burada saf bir Türkçe’den bahsetmiyor. Türk halkının bildiği ve kullandığı her kelimeyi Türkçe kabul ediyor ve bu noktada halk için suni olmayan her kelime millidir düşüncesinde. “Bir milletin dili, cansız köklerinden değil, canlı tasarruflarından kurulan, canlı bir uzviyettir.” Çok fazla uzatmak istemiyorum, aslında çok dolu bir kitaptı ve her bölümü teker teker ele alınabilir mesela Türklerin Feminist olduğundan bahsediyor bir bölümde, bunu bile tartışmaya açmak isterim. Ancak bunu daha fazla Gökalp hakkında araştırma yapıp akademik bir yazıya nakletmeyi tercih ederim. O yüzden burada kısaca kesmek istiyorum. Kitap gerçekten Gökalp’İn kim olduğu, ne istediği, neler uğruna çalışmalar yaptığını ve Mustafa Kemal’in de aynı zamanda neleri amaçladığı, neden Gökalp’i rol model aldığı noktalarını anlamak açısından çok kıymetli bir eser. Neticede bu ülkeyi çok kolay bir şekilde yapılandırmadık arkadaşlar. Neden ve nasıl bu hale getirildiğini anlamak, Türk milletinin neyi ifade ettiği, nasıl bir yapıya sahip olduğunu kavramak açısından da çok fazla veri barındıran ama en çok da Gökalp’in ne büyük bir aydın olduğunu herkese gösterdiği bir eser olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle her Türk’ün ve kendini Türk hissedenin okuması gerektiği bir eserdir. Ziya Gökalp: “Umut altın gibidir. Hiçbir yerde paslanmaz. Umut elmas gibidir, hiçbir kesici madde onu kesemez. “Umut ruhun gençliğidir. Bu ülke özellikle umutla kurtulacaktır.”
Türkçülüğün Esasları
Türkçülüğün EsaslarıZiya Gökalp · Devlet Kitapları · 19706,1bin okunma
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.