Gönderi

736 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 12 days
Gizemli bir Orta Çağ romanı...
“Bir roman yazdım, çünkü canım bir roman yazmak istiyordu.” Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” eseriyle Umberto Eco’nun “Gülün Adı” romanı arasında ne gibi bir ilişki var? “Çalıntı” meselesine dair şu videoyu buraya bırakıp yorumuma başlıyorum: youtu.be/M-CVb4B5OSk Aslında klasik bir Ahmet Ümit polisiyesi tadında “Suç Manastırı” veya “Melk’li Adso” adıyla yayınlanıp öyle dümdüz bir cinayet romanı olacakken son bir hamleyle virajı geniş alıp “klasikler” arasına giren bir roman “Gülün Adı”. Roman Orta Çağ’da bir manastırda geçer. Zaten bir Orta Çağ uzmanıdır Eco. Kendi tabiriyle günümüz dünyasını TV’den takip etmekte ve aslen Orta Çağ’da yaşamaktadır. Orta Çağı, şu anki dünyadan daha iyi bildiğini ima etmektedir. İşte bu nedenle “kurgusal” anlamda da olsa işin uzmanıyla o dönemlere yolculuk yapılabilecek eşsiz bir roman Gülün Adı. ! Kısmen #tatkaçıran #spoiler uyarısı! Eserin girişinde okuru sürpriz bir üst kurmaca beklemektedir. “Doğal Olarak Bir El Yazması” başlığıyla okurun kafasını karıştıran ustaca bir deneme yapar Eco. Çünkü okur orada şu soruyla boğuşur: “Anlatıcı gerçekten Eco mudur? Yoksa Anlatıcı içinde anlatıcı mı vardır?” Postmodern bir teknik kullanan Eco, okurun hayal ile gerçeği karıştırmasını daha en baştan diler gibidir. Sahafta bulunan gizemli bir eserden bahsedilen bölümde okurun gözünde hep Eco canlanırken roman bir anlamda tarihsel bir nitelik de kazanmış olur. Orta Çağ yolculuğu çetin başlamıştır. Elbette bu durum kurgusal bir teknikten ibarettir. Üst kurmacanın sınırlarını zorlayan Eco bir anlamda ilk romanında bir kurnazlık da yapmıştır. Uzun ve tarihsel bir yolculuk olan Gülün Adı için söylenecek her sözde yanıt bellidir: “Hatayı şu anlatıcı yaptı, ben değil!” Çünkü teorik olarak Eco, çerçeve bir anlatıcı zinciri oluşturmuş ve kendini de en dıştaki çerçevede güvence altına almıştır. Kurgu içinde kurgu tüneli daha en baştan okuru romana dair saygılı davranmaya ve yatarak değil dikkatle okumaya da sevk etmektedir. Peki anlatıcı kimdir? Anlatıcı, Alman bir rahibin yazdığı yapıtın XVII. yy. Latincesiyle kaleme alınmış nüshasının Fransızca kopyasının İtalyanca çevirisini yapan kişidir. Hoh. Çerçevenin en içindeki anlatı, yani okuduğumuz romanın içeriği ise Melk’li Adso isimli rahibin el yazmalarıdır. Tarihsel bir polisiye olan Gülün adı için yazarı da “100 sayfa civarında bir okuma yapmak bu eser için baraj olaracaktır.” der. Yani başlarda o gizemli manastır dünyasını o dönemin yavaşlığı ve karanlığı ile özümseyerek okumak zorundasınız. Sabretmelisiniz. Sonrası zevküsefa... Eco, kendi hayal ürünü olan bir manastır yaratır romanda. Labirentlerle örer eserini. Dönemin siyasi olaylarını arka plana alarak manastırda yaşanan bir dizi gizemli ölümün peşine takar okuru. O sıradan soruyu da sordurur en baştan: Katil kim? Okuma ilerledikçe alınan felsefi haz ile bu soru anlamını yitirir. Zaten Eco bu nedenle de eserin adını başta söylediğim iki isim yerine “Gülün Adı” olarak belirler. Amaç sadece katili bulmak olmamalıdır, der en dış çerçeveden fısıldayarak. 1327 yılında İtalya’nın yerli ve milli Sherlock Holmes’u olan üstat William, ölümleri açığa çıkarmak üzere görevlendirilir başrahip tarafından. Yardımcısı Dr. Watson, diğer adıyla Melk’li Adso ise çömezi olarak ona eşlik eder. Gizemli ölümleri takip eden bu rahipler sonunda gizemli kütüphaneye ulaşırlar. Ölümlerin kilidi orada düğümlenir bir anda. Ve Aristoteles ilginç bir kurguyla esere dahil olur. Gülme eylemi üzerinden oluşturulan harika bir dinsel hicve dönüşen Gülün Adı polisiye özelliğini bir kenara bırakarak felsefi bir hâl alır. Romanın en önemli karakteri hâline gelen kör rahip Burgoslu Jorge ile metinler arasılık tekniğini de zorlayan Eco, yazar olarak en etkilendiği isimlerden biri olan Arjantin Ulusal Kütüphanesi Müdürü Jorge Luis Borges’e de selam çakar. Yavaş yavaş görme yetisini kaybeden Borges’in “Bana aynı anda hem 800 bin kitabı hem de karanlığı veren Tanrı’nın muhteşem ironisi...” sözü bir Orta Çağ manastırında kör rahip Jorge’nin kulağına fısıldanır adeta. Adso’nun muhteşem esprilerle örülü rüyası ise romanın ince bir zekâyla yazıldığının kanıtıdır. Yazar bu bölümde kendine “teneffüs molası” vermiş ve okuru da o arada güldürmek istemiş gibidir. Özetle Gülün Adı, farklı gözler tarafından farklı yorumlanmaya müsait zengin bir metin sayılabilir. Sayılabilir diyorum çünkü her ne kadar muhteşem bir roman olsa da yazarının da dediği gibi “Bir şeyler eksiktir.” O “şey” her okurda farklı suretle canlanabilir ama bendeki karşılığı ise “Entelektüelin edebiyat yapma çabası içindeyken yanlışlıkla ışıldaması.” olarak özetlenebilir. O çaba, belki de bu eserin ilk roman olması sebebiyle kendini bazı anlarda net bir şekilde göstermektedir. Filmi de gayet tatmin edici bir emeğin ürünü olan Gülün Adı her okur için hoş bir deneyim olacaktır. Sırf bu film için o gizemli manastır inşa edilmiş ve esere oldukça sadık kalarak bu atmosfer görsele aktarılmıştır. Manastırda biraz daha vakit geçirmek isteyen okurlar filmden sonra bir de dizisini değerlendirebilir. Benim Adım Kırmızı konusuna burada girmiyorum, dileyenler videoyu seyredebilir. #iyikitapkurtlamalar #gülünadı #umbertoeco
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012.7k okunma
··
1 plus 1
·
313 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.