Gönderi

400 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 14 days
Arundhati Roy'un ilk romanı "Küçük Şeylerin Tanrısı" Hint toplumu içerisindeki sınıf ayrımları/kast sistemi hakkında yazılmış odağında aşkın bulunduğu unutulmaz bir kitap. Farklı sosyal statüdeki iki karakterin imkânsız aşkı romanın merkezine yerleştirilerek roman boyunca toplum eleştirisini okuyoruz. Yazar romanı ilk yayınladığında toplumu kötülediği, Hindistan'ı kötü gösterdiği üzerine oldukça sert eleştiriye maruz kalmış. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “Küçük Şeylerin Tanrısı insan doğası hakkında bir kitaptır. Kitabımı toplumumuzu sertçe eleştiren bir kitap olarak görmüyorum. Uzlaşmaz doğamızı görmenin ve onu sunmanın bir yolu bu kitap, çok derin ve zalimce sevebilme yeteneğimizin” demiş, bence çok yerinde bir söz olmuş. Toplumsal eleştirilerin de kaynağında aslında insan doğası vardır, insan kurar toplumsal normları. Romana baktığımızda 1997 yılında Booker kazanmış ve Booker kazanan birçok kitap gibi anlatımının kolay olarak okuma sağlayacak bir roman olmadığını bilerek başladım aslında.( bknz. Sütçü, Arafta) Booker kazanan kitapların en büyük özelliği sanırım daha deneysel bir şey ortaya koymak neyse o başka bir konu. :D Roman iki ana zamanda geçiyor bakıldığında: 1969 yılının Aralık ayı ve 1993 yılı. Roman ilerledikçe başka zamanlarla da karşılaşıyoruz aslında( Ammu'nun evliliğini sonlandırdığı zamanlar, Pappachi'yle ilgili kısımlar) ancak ana konumuz bu iki zamanda geçiyor. Burada eklemem gereken bir şey var ki yazar okuru hiç düşünmüyor bu zaman anlatılarında, kitabın başında 93 yılındayken 2 sayfa sonra kendimizi 69 yılında buluyoruz ve bu okura direkt belirtilmemiş, konuya hakim oldukça anlıyoruz. Mekana baktığımızda, öncelikle tasvirler gerçekten çok önemli, yazar en ince ayrıntısına kadar mekan ve doğa tasvirleri yapmış. Ayemenem'de geçiyor roman, Hindistan'ın Kerala eyaletine bağlı başkenti Koçin olan Kottayam kasabasına 1-2 saatlik uzaklıkta bir köy diyebiliriz. Herkesin "Geri Geldiği ev" Ayemenem'de turşu/konserve fabrikaları olan varlıklı bir aileler.( Chacko gelip fabrikayı batırana kadar.) Evlerinin yanındaki ırmağın karşısında Tarih Evi denilen mekan kitap için oldukça önemli. Eskiden İngiliz aristokratın yaşadığı sonrasında Ayemenem'den bir erkekle birlikte olunca yaşamı da aslında son bulan bu evde hâlâ İngiliz aristokratın hayaletinin orada olduğu varsayılıyor. 69 yılına baktığımızda Tarih Evi boş iken 93 yılında Otel oluyor. Yazar kültürün nasıl tüketildiği ve satılıp turistlerin bir eğlencesi haline getirildiğini sarsıcı bir şekilde aktarmış. Karakterlere gelince, Rahel ve Estha'dan bahsetmekle başlamalıyız, çift yumurta ikizleri olan çok zeki çocuklardan. 69 yılında 7 yaşında ikizler bunu bilmek de önemli. Karakterler için çok ayrıntı vermekten kaçınacağım, spoiler olmaması adına. Anneleri Ammu, babaları Baba olarak geçiyor ancak Baba'nın roman için çok önemli bir yeri yok.( Estha'nın geri verilmesi dışında.) Ammu'nun erkek kardeşi Chacko, Oxford'da okumuş ancak Ayemenem'e geri dönmüş ve fabrikanın başına geçmiş. Bu Chacko'nun eski bir eşi var Margaret Kochamma, İngiltere'de tanışıp evleniyorlar ama yürütemiyorlar sonra Margaret Chacko neyse o olmayan Joe ile evleniyor.) Chacko ve Margaret'ın bir kız çocuğu var: Sophie Mol. Romanın ilk sayfalarında daha bu isimle karşılaşıyoruz ve hiç beklemediğimiz bir şekilde. Ammu ve Chacko'nun annesi Mamachi babası Pappachi ve halası Bebek Kochamma. Bebek Kochamma romanın gidişatı için önemli bir karakter. Son olarak Velutha'dan da bahsetmemiz gerek Velutha "Dokunulmazlar" kastından. Babası senelerdir Mamachi'nin hizmeti altında çalışıyor, doğal olarak Velutha'da onların bir nevi hizmetkârı, marangozluk eğitimi almış bir hizmetkâr. Romanda başka karakterler de var aslında ancak romanın mihenk taşı olan karakterler bunlar. Mümkün olmayan iki insanın göz göze gelmesiyle Tarih'in durmasına tanıklık ediyoruz. Fırtına sonrası her biri dört bir tarafa fırlatılan karakterlerin yaşadıkları, nasıl o raddeye geldikleri ve toplumsal statülerin insan yaşamlarına olan acımasız etkilerini okuyoruz. Doğa tasvirleri çok başarılı kullanılmış, karakterlerin içinde bulundukları durumlarla, yaşadıklarıyla tam örtüşen dikkatli okumalar yapmanız sonucu daha iyi fark edeceğiniz detaylarla dolu. Eklemem gereken bir diğer nokta İngilizceniz ileri seviye ise kitabı İngilizce okumanız olabilir çünkü yazarın yaptığı kelime oyunları, kelimelerin yansımalarını kendi içindeki uyumunu yakalayabilirsiniz. Türkçeye çevrilince maalesef bunların birçoğunu kaçırıyoruz.(Tarih= HiStory gibi) Roman kadınların romanı, her ne kadar Velutha üzerinde kast meselesini ele alsak da kadınların yaşadıklarını görüyoruz. Ammu'nun boşanıp eve gelince aşağılanmaları, Mamachi'nin pirinç vazoyla dövülmeleri, Bebek Kochamma'nın sadece aşık olup adı çıkması sonucu okuyabilmesi gibi birçok detay aslında kadın olmanın zorluklarını görüyoruz. Tabii kadının kadına olan şiddetini de okuyoruz.( Ammu'nun toplumlararası aşk evliliği yapıp boşanması Bebek Kochamma'nın öfkeden gözünü döndürür.) Ayrıca Ammu'nun havaalanında bir koltuğa yönelir gibi evlenmesi de kadınları için evliliği sorgulatan bir kısımdı. Roman tragedyaların asıl konusunu oluşturan "Kader" meselesini de konu ediniyor. Okurken sürekli sorguluyorsunuz böyle olsaydı nasıl olurdu ya şöyle olsa diye ama hep aynı sonuca ulaşıyorsunuz: Tarih kendisine başkaldıranları affetmiyor. "Kast sisteminin kuralcı yapısı, insanlığın en özgür duygularından biri olan aşkı bile kontrol altına alır ve kimin nasıl ve ne kadar sevilebileceği Aşk Yasaları’yla belirtilir. Büyük gücün koruyucusu konumundaki bu yasalar, küçük şeylerin oluşmasına yine de engel olamaz. Diğer taraftan arzu ve disiplin arasında denge kuramayan karakterler ise cezaya maruz kalırlar." Yazar dış görünüşün, giyimin sınıfları nasıl ayırdığını çok başarılı betimlemelerle aktarıyor. En belirgin örnek hizmetçi Kochu Maria’nın tasviri sanıyorum ki. “Ağır kunukku küpeleri altındandı. Kulak memeleri, uzayıp ağrılaşmış birer halkaya dönüşmüştü, boynunun iki yanında sağa sola savruluyorlar, küpeleri de atlıkarıncaya binmiş neşeli çocuklara benziyorlardı. Kochu Maria kunukku’sunu takmaktan asla vazgeçmezdi; çünkü vazgeçmiş olsaydı, az gelirli aşçılık işine karşın (ayda yetmiş beş rupi) onun bir Süryani ve Mar Thoma Kilisesi’nin üyesi olduğunu insanlar nasıl bilebilirlerdi? Pelaya ya da Pulaya ya da Paravan değildi o. Dokunulabilir, üst kasttan bir Hıristiyan’dı” Benzer bir olayı ikizlerin amcası Chacko’nun, kızı Sophie Mol’u karşılamak üzere havaalanına giderken giydiği elbisede de bulabiliriz. “Genellikle mundu giyen Chacko bugün gülünç görünümlü, daracık bir takım elbise giymişti” Geleneksel bir elbiseden ziyade, Batı’ya ait kültürün bir parçası olan takım elbise giyerek eşinin( eski eşin Chacko!) gözünde daha iyi bir etki bırakmak ister Chacko. Romanda sınıfsal ayrımın en büyük sembolü olarak ise ten renginin kullanıldığını görüyoruz. Bireyin toplum içerisindeki değeri veya değersizliği sahip olduğu ten rengiyle betimleniyor. Yazar okurun içinde bir yankı bulayım istemiş ve bunu o güçlü anlatımıyla başarıyor, en çok kalbimde hissettim anlattıklarını. *İncelememde Barış Ağır'ın Love,oppression and body: A feminist reading of Arundhati Roy’xxs The God of Small Things yüksek lisans tezinden ve Thormann'ın The Ethical Subject of The God of Small Things makalesinden yararlandım.
Küçük Şeylerin Tanrısı
Küçük Şeylerin TanrısıArundhati Roy · Can Yayınları · 20191,213 okunma
··
1,435 views
betül okurunun profil resmi
iyi ki birlikte okuduk🧡🧡🧡
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.