Gönderi

DÖRT DUVAR ARASINDA KUR’AN OKUNMAZ…
…Daha doğrusu okunamaz. Kur’an, satırlardan sadırlara maharetle süzülen muhteşem kitap buna izin vermez çünkü… Diyelim evde, işyerinde, yolculukta, “Biraz sohbet edelim onunla, ağzımızın/ruhumuzun tadı yerine gelsin” deyip açtınız Kelam-ı Kadim’in kapağını… Bir de bakarsınız artık okumaya başladığınız o mekânda değilsiniz. Sanki bir zaman tünelinde, bambaşka zamanlara düşürmüşsünüz yolu… Mübarek elleriyle cansız bir bedene dokunup onu Allah’ın izniyle dirilten İsa’nın hemen yanı başında, ölü yakınlarının sevinç gözyaşlarına tanık olur Kur'an okuyucusu. “Vücudunu kurt yiyen, Kurt yedikçe şükreden Belalara sabreden Eyüp peygambere”, (“Hor bakma sen toprağa / Toprakta neler yatur” dizeleriyle başlayan olağanüstü şiiriyle peygamberleri ve kendisinden önceki bütün güzel canları hayatına davet eden Koca Yunus’a selam olsun.) ‘geçmiş olsun’a gider. “Yusuf’un yavi kılan, Kurt ile davi kılan, Ağlayıp gözsüz kalan Yakup Peygamber'in” omzuna usulca dokunup bir mendil uzatmak gelir içinden... Müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için evinden tam adımını attığı anda güzel peygamber… Akşam yemeğine davet ettiği arkadaşları yemekten sonra dağılmayıp uzun uzun oturunca: "Eve gidince ne yaparsınız? - Yatarız. Siz gitseniz biz de yatarız" diyemeyen can Ahmed'in bakışlarından süzülen yorgunluk... Böyledir, çünkü bu hikâyeleri yazılı bir metinden okumanın çok ötesinde bir boyut söz konusudur. Kur’an okuyucusu bütün bu davaların sadece seyircisi değil, müdahil tarafıdır, "dağlarla taşlarla Mevla’yı çağıran” Davud’la bir ilahi tutturur, Süleyman'la birlikte cins atların boyunlarını okşar. Bu iş ta “cennette” Âdem’e kadar varır. Geçmişe yolculuk böyle doyumsuz anlar/anılar oluştururken bir anda, gerçekten de bir anda, Araf’ın burcuna oturtulur Kur’an okuyucusu… Kıyamet kopmuş, hesap görülmüş, herkes yerine yerleşmiş… Bu garibanlar ise tam ortada… Hem cenneti hem de cehennemi görebiliyorlar. Yine bir anda… Sadece bir anda… Güneş, ay, yıldızlar, hayvanlar, yerin altı ve üstündeki, suyun altı ve üstündeki, gökteki her varlık, o varlıklardan elde edilen her tür eşya, serapa insanın ayakları altında, Kur’an okuyucusunun da gözleri önünde… Bunlar aracılığıyla, “ben seni unutmam, sen de Ben’i unutma” diyen Rahman’ın şefkati okuyucuyu sarar, sarmalar. "Yol gösteren" bir kitabın olmazsa olmazlarından olmak üzere, “nasıl” sorusuna cevap veren, okuyucusuyla konuşan Kitab’ın deniz feneri mesabesinde yönlendirmeleri... Namaz kıl, bunun için önce abdest al, nasıl mı? Bak, şöyle… Bir yakınını kaybettin öyle mi? Başka kimler kaldı ardında senden başka? Mal varlığı ne âlemde, borcu, vasiyeti? Şöyle paylaştır o halde, her durumda mevtanın anasını-babasını sakın unutma, aman ha! Evleniyorsun, öyle mi? Mübarek olsun. Aman, mehir konusunda çok özen göster, bu önemli… Niyetini temiz tut! Boşanıyor musun? Yine mübarek olsun, iyi düşünmüşsündür herhâl… Hayat bu, olmasa iyi ama oluyor işte… Niyetini yine temiz tut! İddete özen, mehire de. Zarar vermek yok, görmek de… Hele çocuklar… Onları bu süreçten hasar almadan çıkart, aksi takdirde hesap ağır olacak, unutma. Çünkü bunlar Allah’ın hududu, aşarsan yanarsın. .... Bütün bu sahneler, renkler, kokular ilginizi çekmediyse yazının kalan kısmını okumanıza gerek yok. Ama bu sınırsız gezi hâli size cazip geldiyse şunu duymanız lazım: Bu yolculuğa çıkmak, uzun hazırlık evreleri istemiyor. Yükte hafif, pahada ağır bir derin talebi var bu kitabın: Gözünü, gönlünü, zihnini, bütün yeteneklerini sonuna kadar aç ve öylece gel... Gerisini bana bırak... Kafan karışırsa, anlayamazsan o zaman da bir bilene sor. Bu koşulu yerine getirenlere söyleyecek çok şeyi var Kur'an'ın çünkü insana dününü, bugününü, yarınını anlatan bu kitap - adı üzerinde- okunmak üzere indirildi. Her zaman, ama özellikle Kur'an'ın doğum gününü içinde barındıran Kur'an ayı ramazanda bir kaç küçük adım -bittecrübe sabit- çok bereketli farkındalıklara kapı aralar: * Kur'an okyanusunun kenarında gezen herkes, elindeki kabın vüsatınca beslenir. “Kabım küçük” diye üzülme, bazen oradaki bir damla okyanuslara bedel olur. * Bu alanda aza çoğa bakma! Ramazan ayında her gün sadece tek bir ayetin ne dediğini öğrenmek bile, muhteşem bir birikimin nüvesini teşkil edebilir. * Kur'an okumak çok basamaklı bir süreç. Son basamağı asla göremeyeceksin bunu bil ama yürümekten de asla vazgeçme. İlk basamak Kur’an’ı kurallarına uygun olarak güzelce okumak. İkincisi lafzen ne dediğinin farkına varmak. Okunanlar üzerinde işlem yapmak, dersler çıkarmak… Basamaklar böylece yükseliyor… * Kur’an’ı okurken bir cümle, bir hüküm gönlünü derinden yakalayıverdi. Durdun kaldın öylece… Ama sonra üzerinden zaman geçti, unuttun sanki onu. Korkma, bu her Kur’an okuyucusunun başına geliyor. Bu kitabın tasarımı biraz farklı, alışık olduğun giriş-gelişme-sonuç örüntüsü çoğu yerinde yok, konudan konuya konar gibi bir hâli var ya, ondan. Tasalanma, o ayet senin gönlüne yerleşti, ihtiyaç anında nasıl da koşuverecek imdada, dene bak, denemesi bedava. * Bir de bu durumun tersi var. Üç kere, beş kere okudun aynı sureyi… Bir sonraki okuyuşta sanki o ayetle ilk defa karşılaşmışsın gibi hissettin. Artık onu inceden inceye anlamak sana ait. Bu hâl, ömrün son nefesine kadar döne döne Kur’an’ı okuma zorunluluğunun, onu başucu kitabı yapmanın da en önemli sebeplerinden biri. Hz. Peygamber, Kur’an okumayı yolculuk terimleriyle tanımlıyor ve bu yolculuğa heveslenenlere “müjdeler olsun” diyor. O hâlde, haydi, size de iyi yolculuklar… Yrd. Doç. Fatma Asiye ŞENAT Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Diyanet Aile- Temmuz 2014
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.