Gönderi

345 syf.
·
Not rated
Elif Şafak'ın zaten hayal gücü çok yüksek. Bu romanı hayal gücü fazla yüksek olan bir eser. Kitabı okumadan bir kaç yorum okumuştum, beğenilmediğini okumuştum, şu bir gerçek ki roman çok içine almıyor sizi, biraz dışında kalıyorsunuz. Tam hakim olunacak satırlar sonrası bir karmaşa ve bağlantısız olaylara giriyorsunuz. Oysa ki en sevdiğim yazarlar arasındadır kendisi. Yine diğer eserlerini okumaya akıcı diliyle karşılaşma ümidiyle devam edeceğim. Ama bu roman için söyleyeceklerim bu kadar. Sadece her zamanki gibi olay akışı, karakterler, anlatılmak istenen olaylardan bahsetmek istiyorum. Ömer , doktorasını yapmak için Amerika'ya gidiyor, orada karşılaştığı ve akabinde yaşamaya başladığı ev arkadaşlarıyla aralarında geçen diyaloglar, çeşitli insanlarla karşılaşmaları, Ömer'in çocukluk anılarından kesitler, bazı huylarının ne kadar ilginç olduğunu okuyorsunuz. Örneğin ;Amerika'ya gelmeden önce Defne isimli bir kız arkadaşı vardır ve bu kişi Ömer'e aldırdığı çocuğun onun olduğunu bile söylemeden aldırmıştır, ve aralarında kopukluk oluşmuştur. Amerika'ya geldikten sonra bile kopuk bir şekilde görüşmeye devam etmişlerdir. Ömer'in zaman kavramıyla ilgili problemleri vardır, bir süreyi hesaplarken, okula gidip gelirken genelde dinlediği şarkıların süresinden yola çıkarak hesaplama yapmaktadır. bazen bu takıntısı yüzünden okula geç kaldığı zamanlar dahi olmuştur. Ev arkadaşları ile görüşmeye gittiğinde ilginç şeyler başına geliyor, ev arkadaşı alma testi yapılıyor, cevapları hep aynı şıkkı işaretlemekle deneme yapıyor. Ev arkadaşı olarak alındığını bunun sebebinin ne olduğunu sorunca, sarımsak çok sevmesinin mükemmel olduğu yanıtını alıyor. Ayrıca diğer cevapların da kabul görmeyecek cevaplar olduğunu varsaysa bile onu sevmelerine sebep oluyor. Piu ispanyol, Abed ise Faslı. Piu'nun sevgilisi Alegre'nin hayatından ayrıca söz ediliyor. Bir çeşit terapiye gidiyor, çok iyi yemekler yapıyor. teyze ve halaları tarafından büyütülmüş , ingilizce bilmenin öneminin vurgulandığı bir aileye sahiptir. Gittiği terapi esnasında çeşitli yardımlara katılıyor, kendini iyi hissetmek için her şeyi yapıyor. Bu arada oraya terapi için gelen Dempra ile tanışıyor, onu da Piu ve arkadaşlarıyla tanıştırmaya doğum gününe davet ediyor. Orada Gail ile birlikte geliyorlar. Gail’in küçüklükten gelen mahçup, içine kapanık bir ruh hali var, okulda kadın hakları, özgürlük gruplarının olduğu bir örgüte dahil oluyor. Debra isimli kişiyle arkadaş olup uzun yıllar dostluk yaşıyorlar. Debra’nın yönlendirmesiyle terapiye gidiyor. Doğum gününde herkes birbiriyle kaynaşıyor. Bu arada Fas’lı Abed’in Müslümanlığı ile Ömer’in Müslümanlığı çatışmaktadır . Ömer’in domuz yemeyeceğini düşündükleri zamanlarda bile Ömer sevdiğini söyleyerek şaşırtıyor arkadaşlarını . Abed’in annesi ABD’ye geliyor, Abed parti ile annesinin gelişinin denk gelmesini hoş karşılamıyor , annesinin ayıplayacağını düşünüyor. Bu sebepten parti yapılan odaların kapıları kapalı olarak annesi karşılanıyor. Abed’i şaşırtacak seviyede annesi bir çok şeyi anlayışla karşılıyor. Hatta Debra, Gail ve evde yaşayan diğerlerini seviyor. Annesi küçükken ona musallat olan cinleri oradakilere anlatıyor. Hatta Abed’in bu sebepten korkulu rüyalar gördüğünü iddia ediyor. Annesi bir kurban kestirmek istiyor, bunun için herkes seferber oluyor ancak , Ömer bunu bir şekilde yardıma çevirerek hallettiğini söyleyerek yalan söylüyor. Kasapların kesip etleri verdiğini , başka türlü bu tür şeylerin orada yasak olduğunu söylüyor. Eve gelen atlar dağıtılıyor. Gail ilginç bir kadın ; simsiyah saçları ve herkesin beğenmeyeceği standart bir yüzü var. Saçında kaşıkla gezen Debra ile çikolata satan bir dükkanları var.Ömer yılbaşı gecesi içip mide fesatı geçiriyor , hastaneye kaldırılıyor , arkadaşları ziyaretine geliyor , kendini toparlamaya çalışıyor , sigarayı bırakıyor. Sonra evin içinde düşünüp bu güne kadar birlikte olduğu kadınlarla görüşmüyor ve Gail’e olan aşkını arkadaşlarına itiraf ediyor . Abed em büyük tepkiyi veren olarak, herkes karşı çıkıyor uygun olmayacağını söylüyor ; ancak Ömer ısrarlıdır ve aşık olduğunu ısrarla söyler. Artık Ömer’in Gail’e nasıl açılacağının planlarını yapmaya başlar tüm arkadaşları. Gail için her şeyin sonradan olabileceğini düşünerek çoğu açılma yöntemini egale ediyorlar . En son Depra işe onların eve yemeğe geliyorlar ve Ömer onu sevdiğini söylüyor , Gail ise ben de seni seviyorum diyor. Öncesinde çikolata dükkanından beraber yürüyüşlere çıkmışlardır. Sonra evleniyorlar , aynı evde arkadaşlarıyla yaşamaya devam ediyorlar. Bir süre sonra ayrılıp başka eve taşınıyorlar . Bir gün Ömer’ in ailesi ile tanışmaya İstanbul’a gitmeye karar veriyorlar . Gittikten sonra Gail Ömer’in ailesinin ne kadar görgülü Ömer için bir çok şeyi yapmış , varlıklı bir aile olduğunu görüyor . Otel odasında kalırken Gail’e benim seni sevmem için senin aşkına ihtiyacım yok gibi bir cümle söylemişti ondan çok etkilenmiştim . Yani sevmesen de seni öyle bir sevgiyle seviyorum demek istemişti. Bu arasa Debra ve Alegre çok yakın arkadaş oluyorlar. Bir gün Debra Alegre’nin dudağından öpünce Alegre bu sevginin Debranın tarafında farklı olduğunu anlıyor. Gail İstanbul’u kendince tasvir ediyor. Beğenmişse benziyor. İnsanları hakkında ilginç düşünceleri oluyor. Bir gün Ömer’le Gail taksiyle ailesiyle buluşacağı yere gitmek için boğaz köprüsünden karşıya geçiyor. Gail tıpkı Araf gibi arkadayız diyor, sonra yan tarafında bir araba görüyor ve içinde bir çocuk . O çocuğun kendisi olduğunu anlıyor, ve o an iki arada kalmanın tam ortasında olduğunu düşünüyor . Ve bir olay yaşanıyor . Bu olayı yazmayacağım . Film sonu anlatılmaz gibi bir şey bu :) *Kimse duyduğu dedikodu parçasına güvenmediğinden , herkes hikayenin bütününü keşfetme arzusuyla yanıp tutuşuyordu . *Son tahlilde herkes yana yakıla popülerlik peşinde olsa da popüler olmayan , içe kapanık birine duyulan genel talep , popüler ve dışa dönük birine yönelik genel talebi geçebilir . *Özeleştiri her türlü insan topluluğunda inşa etmesi en zor şey olmuştur . Biz grup olarak sürekli kendimizi onaylama halinde yaşamamaya özen göstermeliyiz, bunun yerine özeleştiriyi teşvik etmeliyiz , ne kadar dikenli ve yaralayıcı olsa da . *Ama senin şüphelerinin , başkalarının kör adanmışlıklarından çok daha büyük katkı sağlayacağını da biliyorum. *İşi üzerinde yoğunlaşmaya , hedeflerini gerçekleştirmek için mücadele etmeye , geçmişiyle bir nevi iç barış ilan etmeye , annesiyle babasını değiştirmeye çalışmaktan ve değişmediklerinde hüsrana uğramaktan vazgeçmeye , başkalarına karşı daha az şüpheci , kendinden daha emin olmaya .. kısacası olabildiğince hızlı olgunlaşmaya karar verdi. *Hiç kimse olduğu için herhangi biri olabilirdi. *Bir: yavaş konuşun , İki: nazik olun, Üç: hayır işleri için gönüllü olun , Dört: günlük tutun , beş: doğru insanlarla görüşün. *İşitilmek istiyorsan , söylediğini galibin diliyle söylemelisin. *Karşındakilerin senin kültürel arka planını ne kadar bildiğinin , ne kadar alıcı olacaklarının , önyargılarının nerede başlayacağının haritasını çıkarman gerekir çünkü bir yerlere yapışmış bir önyargı daima vardır . *Ancak kendimizi bize verilen kimliklerle özdeşleşmeyi bırakırsak , ancak bunu başarabilirsek her türlü ırkçılığı , cinsiyetçiliği, milliyetçiliği , köktenciliği ve insanlar arasına sınırlar koyarak bizi farklı sürülere , altsürülere bölen her şeyi saf dışı edebiliriz . *Özünde hep birbirine benzeyen o mahrem,eşsiz , egemen figürü : anne! *Hayattan olumlu bir gelişme bekleyebilmek için denklemi dengelemek karşılığında bir şeyler vermek gerekir. *Sigarayı bırakmak için en önemli sebebinizi yazın ve o cümleye sık sık bakın. *Belki aşk , sevgiliyi kazanmayı değil , kendini onda kaybetmeyi gerektirir. *Karşılığında bir şey almayı beklemeden vermeye başladığın anda bütün evren ginseng olacak ! *İnsan sıradan olmaya ne kadar uğraşırsa , o kadar uzaklaşıyordu sıradanlıktan . *Ama sevmesen bile benim sana olan aşkım seninkinden bağımsız , egemen bir devlet , biliyorsun , varolmak için dış yarıma ihtiyacı yok . *Bilgi sahibi olmakla elindekini bilmek arasında tersine bir ilişki vardı .İnsanın ne kadar imtiyazlı olduğunu bilebilmesi için öncelikle imtiyazsız olması gerekiyordu ama o zaman da paradoksal bir biçimde artık bilinecek bir imtiyaz kalmıyordu. *Dikkatle kulak kabartırsanız alttan alta bir ritim fark edersiniz .İstanbul’da sokakların nabzı , üzerlerinden akıp giden hayatınkinden daha ahenkli atar.
Araf
ArafElif Şafak · Metis Yyaınları · 20044,947 okunma
97 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.