Gönderi

TÜRKİYE’DE DOĞUM YANLILIĞI (En az 3 çocuk!)
Öncelikle doğum yanlılığını (pronatalizm) tanımlamak gerekirse, bu ideoloji, doğumların artırılmasını savunan, insan üremesini destekleyen bir görüştür. Bu görüşü savunanlara göre nüfus; ekonomik, askeri ve siyasi güçtür. Diğer koşullar eşit ise, nüfusun fazla olduğu ülkede emek arzı, üretim kapasitesi, ekonomik güç ve milli gelir daha yüksek olacaktır. Zamanımızda doğumların azalmasıyla nüfusun yaşlandığı, dinamizmini kaybettiği, azalan nüfus ile askeri gücün kaybedileceği, nüfusun geleceği ve varlığının tehlikeye düşeceği gibi korkular doğum yanlısı politikaların temel nedenleridir. Ayrıca yaşlı nüfusun görece yoğun olduğu ülkelerde işgücü arzında yaşanabilecek eksiklikler ve yaşlı nüfusun bağımlılığı nedeniyle sosyal güvenlik sistemleri risk altında olabilirler. Türkiye’de doğum yanlılığı, söylem düzeyinde, 2008 yılından itibaren tekrar gündeme gelmiştir. Dönemin Başbakanı Erdoğan, “En az üç çocuk!” söylemini sürekli tekrarlayarak aileleri -özellikle kadınları- doğum yoluyla daha çok çocuk sahibi olmaya teşvik etmiştir. 2015 yılında yapılan resmi düzenlemelerle ebeveynlere canlı doğumlar için bir defaya mahsus olarak, birinci çocuk için 300 TL, ikincisi için 400 TL ve üçüncüsü için 600 TL yardım verilmesi kararlaştırılmıştır. Genç yaşta evlenen çiftlere çeyiz yardımı yapılmış ve kürtaj karşıtı politikalar uygulanmaya başlanmıştır. Doğurganlığın 20. yüzyılın ikinci yarısındaki çarpıcı düşüşüne bakıldığında, yazındaki çalışmaların daha yoğun biçimde odaklandığı konuların, evlilik, eğitim ve kadınların işgücüne katılımı olduğu görülmektedir. Sonuçlar, ilk çocuğa geçişte babanın, ikinci ve sonraki çocuğa geçişlerde annenin eğitim düzeyinin belirleyici olduğunu ve genel itibariyle eğitim düzeyi düşük olan ebeveynlerin daha yüksek doğum yapma olasılıklarına sahip olduklarını göstermektedir. (Attar, 2015) Genç nüfusun önemli bir kısmı üniversite eğitimi aldığı için evlilik yaşı hem mecburi olarak hem de isteğe bağlı olarak yükseliyor gibi görünmektedir. Kadınların eğitim seviyelerinin yükselmesinin ve işgücüne katılımlarının artmasının yetiştirebilecekleri çocuk sayısı kararında negatif bir etkisi olduğu görülmektedir. Böyle bir durumda tek çocuk sahibi aileleri ikinci çocuğu doğurmak için ikna etmek olası görülebilir ya da iki çocuk sahibi ve eğitim düzeyi düşük aileler doğum yardımı ile üçüncü çocuğu doğurmaya ikna olabilirler. Ancak bunun aile bütçesi için bir bedeli olacaktır. Ülkemizde bebeğin doğumundan yetişkin birisi olarak iş hayatına girmesine kadar geçen sürede çocuk ekonomik olarak ailesine bağımlıdır. Annenin iş gücüne katılmadığı bir ailede üçüncü çocuk, aileyi yoksulluk sınırının altına sokacaktır. Hem anne hem babanın çalıştığı ailelerde ise kreş ve bakıcı ücretleri yine aile bütçesi için büyük bir yer tutacaktır. Üstelik çocuğu sanat ve spor gibi ilgi-yetenek gerektiren alanlarda eğitmek ekonomik olarak mümkün olmayacaktır. Eğitim düzeyi yüksek ebeveynler daha az çocuk sahibi tercih ediyor görünüyorlar; eğitim düzeyi düşük ebeveynler ise ekonomik koşullar sebebiyle daha az çocuk sahibi olmak zorunda kalıyor görünmektedirler. Ülke açısından bakıldığında ise günümüzde askeri güç ölçülürken teknoloji nüfusun önüne geçmiş durumdadır. Ayrıca birçok ülke akılcı ve pragmatist antlaşmalarla ve ticari ilişkilerde savaş kavramını gündemlerinden çıkarmışlardır. Dolayısıyla bir savaş ihtimaliyle ya da askeri tehdit oluştursun diye bu politikaları uygulamanın anlamı yoktur. Günümüzde siyasi güç büyük ölçüde ekonomiye ve ülkelerin katılımcısı olduğu uluslararası organizasyonlara göre şekillenmektedir. İnsan hak ve özgürlüklerinin gelişmişliği, eğitim düzeyi, uluslararası barış ve ticaret politikaları ülkelere güzel bir profil oluşturmaktadır. Bu ideolojinin dayandığı en temel argüman olan ekonomiye bakıldığında ise nüfusun işgücüne katılım oranı, işgücü talep ve arzı ile işsizlik oranları dikkate alınabilir. Günümüzde Türkiye artan genç nüfusuna ve bu nüfusun eğitim düzeyinin yüksekliğine rağmen nüfusun işgücüne katılım oranında ve istihdam oranlarında gelişmiş ekonomilerin gerisinde yer alıyor. Genç işsizliğin çok ciddi seviyelerde olduğu bir ülkede doğum yanlılığı politikaları uygulamak akılcı durmamaktadır. Bu rakamlar ülkede çok ciddi bir işgücü arzı fazlası olduğunu ve işgücü piyasasının verimsiz olduğunu göstermektedir. Son olarak, yapılan bazı çalışmalar bu politikaların sosyal güvenlik sistemlerini iyileştirmediğini tahmin etmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’de doğum yanlılığı politikaları uygulamak akılcı gözükmemektedir. Devletin verdiği bir defaya mahsus yardımlar veya işçi ücretlerindeki çok az bir miktardaki artışlar aileleri ikna ediyor gibi de durmamaktadır. 3 çocuk pek çok aileyi yoksul duruma düşürecek ve refahını azaltacaktır. Çocuğun iyi bir eğitimle yetişmesi için gereken ekonomik imkanlar bulunamayacaktır. Ülke açısından da istihdam etmenin mümkün olmadığı bir nüfus fazlası oluşacaktır. İşçi arzının çok yüksek olması ücretleri düşürerek sermaye sahiplerinin işine yarasa da işçileri daha da yoksul hale getirecektir. Türkiye’nin izlemesi gereken politika “daha çok nüfus” değil “daha fazla teknolojik gelişim ve istihdam” olmalıdır.
Alonso Quijano
Alonso Quijano
Referans metinler: Vikipedi / Doğum yanlılığı ATTAR, M. Aykut (2015). "DOĞURGANLIK KARARLARI, AKILCI SEÇİM VE TÜRKİYE'DE NÜFUS POLİTİKASI"
··1 quotes·
92 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.