Sensiz, mehtaplı bir gecede tekrar o sokaktan geçtim,
Bütün bedenimle göz oldum, şaşkın şaşkın senin peşinden arandım,
Seni görme arzusu dolup taştı vücudumun kadehinde,
Yine o çılgın âşık oldum.
Gönlümün mezarında senin hatıranın çiçeği parladı.
Yüz hatıranın bahçesi güldü,
Yüz hatıranın kokusu sardı:
Bir gece birlikte o sokaktan geçtiğimiz aklıma geldi
Kanatlandık ve o inzivada sevgili olarak dolaştık
Bir saat o çayın ucunda oturduk.
Sen, siyah gözlerine dünyanın tüm sırrı dökülmüş,
Ben hep, bakışını izlemekten mahvolmuş.
Gökyüzü açık, gece sessiz
Talih, güleç ve zaman, itaatkâr
Ayın salkımları suya dökülmüş,
Dallar mehtaba el kaldırmış
Gece, ova, çiçek ve taş
Hepsi bülbülün sesine gönül vermiş
Hatırlıyorum, sen bana:
- “Bu aşktan sakın!
Birkaç dakika bu suyun üstüne bak!
Su, gelip geçici aşkın aynasıdır,
Senin bugünkü bakışın kaygılı bir gözedir!
Yarın olsun, gönlün başkalarıyladır!
Unutasın diye bir süre bu şehirden ayrıl!” demiştin.
Sana söyledim: “Aşktan uzak durmak mı? - Bilmem
Senin yanından ayrılmak mı? Asla yapamam,
Yapamam!
Kalbimin seni arzulayarak kanat çırptığı ilk gün
Güvercin gibi, senin çatının ucuna oturdum
Sen bana taş attın! Ben ne ürktüm ne de ayrıldım…”
Yine dedim ki: “Sen bir avcısın, ben de ova ceylanıyım
Senin tuzağına düşmek için her yeri dolaştım ve dolandım!
Aşktan vazgeçmeyi bilmem, yapamam!”
Daldan bir gözyaşı aşağı düştü
Gece kuşu, acı bir inilti çıkardı ve kaçtı…
Gözyaşı senin gözünde titredi,
Ay, senin aşkına güldü!
Artık senden hiçbir cevap duymadığım aklıma geliyor.
Ayağı, kederin eteğine çektim.
Ayrılmadım, korkmadım.
Gitti kederin karanlığında, o gece ve diğer geceler de!
Artık incinmiş âşıktan haber de almadın!
Artık o sokaktan da geçmedin…
Sensiz, fakat ne halde ben o sokaktan geçtim!
Fereydûn-i Muşîrî