Gönderi

Dostlarımdan sözetmem gerektiğini söylüyorlar. Eğer insan çok yaşlanmamışsa ve dostları bu dünyadan ayrılıp gitmemişlerse bu konuda gerçekçi olunamaz. İnsan boşboğazlık ile sır saklama arasında rastgele bir denge kurmak zorunda kalır. Rahatla, yazdıklarımı okuyabileceksin. Birisi ayrıntılı itiraflarda bulunmuştu. Elbette eski metresine metni okuması için izin verdi. Kadın yazılanları okur okumaz tuvalete gidip kustu ve kendi adının çıkarılmasını istedi. Yazar onun ricasını kabul etti ancak ona ilişkin tüm olumlu yanları silip olumsuzları vurguladı. Dostluk tıpkı aşk gibi son derece keskin görüşlüdür ve özü açık yürekliliği ve gerçeğe duyulan tutkuyu kapsar. Dostumuzun yüzünü görmek ya da telefonda sesini duymak, onunla en incitici, en önemli şeylerden sözetmek, dostumuzun düşünme yürekliliğini kendinde güçlükle bulabildiği şeyi bize itiraf ettiğini işitmek, gönül ferahlatıcıdır. Dostlukta çoğu kez bir duyarlılık dokusu vardır. Dostumuzun görünüşü, yüzü, gözleri, dudakları, sesi, hareketleri, ses tonu belleğimize kazınmıştır ve bize gerçek dostluk içinde kendimizi dile getirme güveni veren gizli bir şifredir. Bir aşk ilişkisi içinde çatışmalar patlak verir, bu kaçınılmaz bir şeydir. Dostluğun ise aşktaki gürültü, patırtı ve kendini temize çıkarma gereksiniminden uzak başka bir tadı vardır. Kimi zaman dostluk bağının kırılgan yüzeyine kumlar yapışır. İşte o zaman üzüntü ve zorluklar ortaya çıkar. O dönemde şöyle düşünürüm: Bu budala olmaksızın ben pekâlâ başımın çaresine bakarım! Aradan biraz zaman geçer, sevimsiz bir özlem duygusu değişik biçimlerde kendini hissettirir. Zaman zaman açıktan açığa, zaman zaman daha dikkatli. Şimdi bağımızı yeniliyoruz, önemli olan özü korumak. Bunu vurgular, bazı şeylerin üzerine sünger çeker ve her şeyi yeniden düzene koyarız. Sonuç belli olamaz. Daha iyi, daha kötü ya da eskisi gibi. Dostluk hiçbir zaman söz vermelere, taahhütlere bağlı değildir. Ne zamana ne de mekâna bağlıdır. Bir noktanın dışında dostluk kesinlikle bir şey talep etmez. O nokta da şudur: Dostluk dürüstlük gerektirir. Tek ama çetin bir talep. Çok yakın bir arkadaşım dışa dönük, dinamik bir yaşamı bırakıp ülkeden ayrıldı. Riviera’ya yerleşip üç odalı bir apartman dairesi kiraladı. Şimdi balkonda oturup halı dokuyor. Kendisinden oldukça genç olan kadın arkadaşı yurdunda çalışmayı sürdürüp yılda birkaç ay bu rahat balkonu ziyaret ediyor. Arkadaşım suskunlaştı. Konuşmalarımız temkinliliğin sert duvarına takılıp sendeliyor, iletişimi açık tutmak zor ve zahmetli oldu. Mesajları giderek daha şifrelendi. Ne halt etmeye gidip Akdenize bakan bir balkona oturdun! Cesedinde lekeler belirmeden yavaş yavaş ve nezaketle ölüyorsun. Konuşmalarımız ritüellere uygun. Kafasının içinde bana açamadığı bir kaygı taşıdığını biliyorum. Evet, her şey çok hoş, palmiye ağaçlarının üzerine kar yağıyor ama manolya çiçek açmış. Ona ne gibi kaygılar yaşadığını bildiğimi söyleyemem. Yeterince açık yürekli olmadığı için onu kınayıp incitmek istemem. Aslında ikimiz aynı yaştayız, belki de gerçek yaşlılığın başlangıcı böyledir. Giderek loş salonlarda, süprülmemiş uzun koridorlarda yolumuzu yitiriyoruz. Birbirimizle biraz parazitli ev telefonlarıyla konuşuyor ve açıklaması güç bir ihtiyatlılığa takılıp kalıyoruz. Bir aktör arkadaşım benim yönetmenliğine talip olduğum büyüleyici bir radyo oyunu yazdı. Birkaç ay sonra ‘Hamlet’i sahneye koyarken kendisinden Hayaleti ve Birinci Oyuncuyu oynamasını istedim. Üzücü bir çekişmeden sonra beni reddetti. Çok öfkelendim ve bu durumda benim de onun radyo oyununu yönetmeyeceğimi söyledim. Haklı olarak çok şaşırdı ve ikisi arasında bir bağlantı kuramadığını söyledi. Oysa benim için bu bağlantı açıktı. Epeyce "şöyle olurdu" "böyle olmazdı"dan sonra tavrımızı değiştirmeksizin aramızdaki anlaşmazlığı giderdik. Gene de olay dostluğumuzu etkiledi. Toplumsal ve siyasal açıdan başarılı bir dostum, her türlü doğrudan saldırganlık karşısında nevrotik bir korku yaşar. Şakacı bir tavırla kendini bir ‘besserwisser’ (her şeyi bilen) olarak tanımlar, zaten öyledir de. Ben ondan öğrenmeyi severim, çünkü bana öğreteceği çok şey vardır. Yıllar önce bana uluslararası film piyasasında sallantıda olan durumuma ilişkin -bu durumu ben herkesten daha iyi biliyordum- söylevler verdi. Yedi kez. Sekizinci söylevinde ben de ona çenesini kapatıp cehennemin dibine gitmesini söyledim. Dostluğumuzun düzelmesi için aradan birkaç yıl geçmesi gerekti. Genelde dostluk kurma yeteneğim konusunda kendimi hiç hayale kaptırmıyorum. Ben gerçi sadık, ama son derece kuşkucu biriyim. Eğer bana ihanet edildiğini farkedersem, ben de hemen ihanet ederim. Dışlandığımı hissedersem, ben de hemen dışlarım. Kuşku götürür ve tipik Bergman vâri bir yetenek. Kadınlarla dostluk daha kolaydır. İçtenlik belirgindir (böyle düşünmek istiyorum), hiçbir şey talep edilmez (umuyorum), sadakat kırılgan değildir (sanıyorum). Önyargısız sezgiler, açık duygular vardır, sözkonusu edilen prestij değildir. Ortaya çıkan çatışmalar doğal kabul edilir, bulaşıcı değildir. Birlikte akla gelebilecek her türlü dansı, her figürü yaptık: İhtiras, şefkat, tutku, budalalık, ihanet, öfke, komedi, can sıkıntısı, sevgi, yalanlar, sevinç, doğumlar, yıldırım çarpmaları, ay ışığı, mobilya, ev aletleri, kıskançlık, büyük yataklar, dar yataklar, evlilikdışı ilişkiler, sınırları zorlama, iyi niyet. Daha bitmedi: Göz yaşları, erotizm, yalnızca erotizm, felaketler, zaferler, dertler, utanmazlıklar, kavga dövüşler, kaygı, gene kaygı, çaresizlik, yumurta, sperm, aylık kanamalar, ayrılıklar, donlar. Gene bitmedi -çığrından çıkmadan bitirmek en iyisi-: İktidarsızlık, iğrençlik, dehşet, ölümün yakınlığı, ölüm, kara geceler, uykusuz geceler, beyaz geceler, müzik, sabah kahvaltıları, göğüsler, dudaklar, resimler, kameraya doğru dönüp ellerime bak, ten, köpek, ritüeller, ördek kızartması, balina bifteği, bozulmuş istiridyeler, kandırmalar, sinirlenmeler, ırza geçmeler, şık giysiler, mücevherler, temaslar, öpücükler, omuzlar, kalçalar, garip ışıklar, sokaklar, kentler, rakipler, baştan çıkaranlar, tarakta saçlar, uzun mektuplar, tüm o kahkahalar, yaşlılık, ağrılar, gözlükler, eller, eller, eller. Aryanın sonu geliyor: Gölgeler, yumuşaklık, sana yardım edeyim, kumsal, deniz. Artık sessizlik. Babamın camı çatlak altın saati masanın üzerinde tıkırdayıp duruyor. Onikiye yedi var. Hayır arkadaşlarıma ilişkin hiçbir şey yazmayacağım. Bu mümkün değil. Karım Ingrid’e ilişkin de hiçbir şey söylemeyeceğim. Yıllar önce pek başarılı olmayan ‘Aşksız Aşıklar’ adlı bir film senaryosu yazdım. Batı Alman yaşamının bir panaroması oldu ve bir tutuklunun kudretsiz öfkesiyle renklenip derinleşti sanırım. Ölü doğmuş bu devden, bir bonfile çıkarıp ‘Kuklaların Yaşamından’ adlı bir televizyon filmi yaptım. Beğenilmedi ama benim en iyi filmlerimden biridir. Bu görüşü paylaşan birkaç kişi daha var. Altı saat süren o berbat senaryoda, temel yapıda dayanılmaz karışıklıklara karşı ağırlık olarak Ovidius’un Philemon ile Baukis masalından bir açıklama vardır. Tanrı insan kılığına girip yaratıkları arasında dünyada dolaşır. Serin bir ilkyaz akşamı, deniz kıyısında bir koyun ucunda yaşlı bir çiftçiyle karısının yaşadığı, yıkılmaya yüz tutmuş bir çiftliğe varır. Yaşlı karı koca onu akşam yemeğine çağırırlar ve geceyi geçirmesi için bir oda verirler. Tanrı gezisini sürdürmek üzere ayrılırken yaşlı çiftten bir dilek dilemelerini ister. Onlar da ölümün kendilerini ayırmamasını dilerler. Tanrı dileklerini kabul eder ve onları çiftliği gölgeleyecek büyük bir ağaca dönüştürür. Karımla ben birbirimize çok yakınız. Birimiz düşünür, öbürümüz yanıtlar ya da tersi. Yakınlığımızı anlatacak sözcükleri bulamıyorum. Bir sorun çözümsüz. Bir gün giyotin hızla savrulup ikimizi ayıracak. Bizi, çiftliği gölgeleyecek bir ağaca dönüştürecek dost bir Tanrı da yok. Ben yaşamın pek çok durumunu düşlemleme yeteneğine sahibim. Sezgilerimi ve düşlemlerimi harekete geçiririm; durumları derinleştiren ve renklendiren duygular oluşmaya başlar. Gene de ayrılık anını gözümün önünde canlandırmaya yarayacak bir araçtan yoksunum. Öteki yaşamı, sınırın ötesindeki bir yaşamı gözümün önüne getiremediğim, getirmek istemediğim için böyle bir perspektif bana korkunç geliyor. Şimdi birisiyken o zaman hiç kimseye dönüşeceğim. Bu hiç kimse, bir yakınlığın anısına bile sahip olmayacak.
Sayfa 287 - -23-Kitabı okudu
·
272 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.