Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

638 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Sıcacık, etkileyici, insanı sarıveren, etkisinden kolay kurtulamayacağınız bir aile hikayesi bu. Galler’de, yemyeşil bir vadinin ortasında, kömür madenleri ile doğanın iç içe geçtiği küçük bir köyde; kalabalık ailelerin, arkadaşların, komşuların, acıların ve mutlulukların ortasındaki yaşamı bir tablo titizliğinde, şiirsel diliyle bizlere sunuyor Richard Llewellyn. Bir kömür madeni çevresinde kurulmuş bu yerleşim yerindeki günlük hayat son derece mütevazi, ama bir o kadar da cezbedici. 1930lu yıllar. İngiltere’de o tarihlerde büyük olaylara yol açan kapitalizmin vahşi yüzü Galler Bölgesi’nde daha kendisini göstermemiş. Neredeyse tümü kömür madenlerinde çalışan işçiler kalabalık ailelerini geçindirebilecek, hatta az da olsa birikim yapabilecek kadar para kazanıyorlar hala. Birbirlerine ve kiliseye saygı ile bağlı olan, acılarını da, mutluluklarını da toplu halde yaşayan bu büyük topluluğu izlemek çok keyifli. Büyük yemekler, büyük kutlamalar, muhteşem evlilik törenleri kadar bir anda kabaran öfkelerini, sorunları çözmek için başvurdukları yumruklarını izlemek de eğlenceli. Polis yok, devletten bir beklentileri de yok. Kendi küçük komünleri içinde, alıştıkları usullere göre, kilisenin ve toplumun ileri gelenlerinin önderliğinde düzenlerini sağlıyorlar. 640 sayfalık romanın uzun kısmında bu keyifli yaşantıyı kalabalık Morgan ailesinin küçük oğlu Huw’un gözünden izliyoruz. Her yönü ile etkileyici bir Galler kırsal yaşantısı resmi çiziyor Llewellyn. Geleneklerine bağlı toplumda büyüklere ve kiliseye saygı ön planda. Kadınlar çalışma hayatında yoklar, ancak o kalabalık ailelerin tüm yükünü taşıdıklarından büyük saygı görüyorlar. Cehalet var evet, ancak toplum birlikte huzur içinde yaşamayı becerebildiğinden başarıları da çok. Vaizin önderliğinde kurdukları koro Kraliçe’ye konser verebilecek kadar tanınıyor örneğin. Birlikte sevinip birlikte üzülmeleri ile, teklifsiz yardımlaşmaları ile, her şeyi bir arada yapmaları ile büyüklerimizden duyduğumuz “Ah o eski günler”i hatırlatıyor bize… Derken… Başka yerlerden iş arayanlar vadiye aktıkça kapitalizm de dişlerini keskinleştirmeye başlıyor. İşçi sayısı artınca ücretler düşüyor, çalışma koşulları bozuluyor. Bu düzene başkaldırıp sendikalaşmaya çalışan gençlerin zararı, faydasından çok oluyor. Zira büyük sermayeye karşı kazanma şansları yok; uzun süren grevler büyük yoksulluk ve acılarla, her seferinde bir öncekine göre daha düşük ücretlere, daha kötü koşullara razı olma ile sonuçlanıyor. Gerginlik arttıkça akıl ve mantık devre dışı kalıyor; bir arada olmanın o sihirli gücünü kaybettikleri anda ise öfke birbirlerine yöneliyor. Dönemin resmini o kadar güzel aktarıyor ki Llewellyn, 640 sayfa su gibi akıp gidiyor okurken. Muhteşem Morgan ailesinin sevgi dolu yaşantısını, keyifli sofralarını, oğullarının maceralarını, Angharad-Gruffydd aşkını izlerken mutluluğun para ile hiç ilgisi olmadığını anlıyor; bozulan toplumsal düzenin her şeyden -yerleşim merkezini tehdit eden cüruflardan bile- daha tehlikeli olduğunu görüyoruz. Ve büyüklerimizin yaşadığı o güzel günleri biz de özlüyoruz…
Vadim O Kadar Yeşildi ki
Vadim O Kadar Yeşildi kiRichard Llewellyn · Engin Yayıncılık · 1998439 okunma
··
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.