Gönderi

Züleyhanâme..
Mülteciyim vuslattan ömrümün nehrine ikinci 𝓑𝓪𝓱𝓪𝓻 vaat midir? Susuyorum artık, ciğer acımı harflere yürek sızımı cümlelere yükledim. Aldım cümle kadınların yalnızlığını dönüşü olmayan bir yola çıkıyorum, çıkınımda gözyaşlarım adımlarında sevda düşlerinin izleri gidiyorum Yusuf.. Geride Züleyhanâmemi bırakıyorum yani Aşkın Meali mektuplar. Seni doğuran annenin süt hakkı için, yolunu gözleyen babanın gözyaşları için, seni sevdim Yusuf ötesi yok. Sevdasızlığa mahkum kadınların hatırı için aşk özgürlüğüm ol, Allah aşkına söyle Yusuf Hiç mi hatırım yok? Sendin varlığımın bütünü, Züleyha idim ezelden şimdi ise tamamen Yusuf.. İnsan yüzünü ne tarafa dönerse dönsün her yer yüreğin gördüğü kadardır. Yusuf'suz bir yönüm yok ki! Sensizlik bir sarsılmışlık savruluyorum ne yana düşsem derin bir ıstırap ve korku düşüyor nasibime. Züleyha'yım surette görünmeyen yanımla, Yusuf'um işte kendi bedenimi gören bir ruhum şimdi. Sen bilir misin aşkın kaç harf olduğunu? Yusuf'la başlayan her cümlenin Yusuf'tan öte olmadığını. Ne kadar susadımsa Nil o kadar kuruyor, ne kadar hayal kuruyorsam Yüreğim o kadar yanıyor, ayrılığı ben seçtim geride ne bıraktığımın hesabını yapmadan. Ben ayrılığı kaderime, adını kalbime düşürdüm. Ey Yar! ayrılığımı hicretime say! Asıllar surete, rüyalar hayata dönüşse de beyhudedir artık. Kaçan ben kovalayan ben saklanan ben. Kalbin kırk hali var, benimse kırık kalbimde halsizlik.. Ey! Yusuf'un Allah'ı duy beni diye duaya başladım, utandım. Kendi edepsizliğimden değil, senin efendiliğinden utandım Yusuf! hayanın dudak ile kulak arasında bir devrik kelime değil insanın suretinin terlemesinden akan damla olduğuna uyandım. Anladım, aşk görüntüye göz kırpanların görünürde ne denli zavallı olduklarını bilmekmiş.. Ruhum, kalbim, Zihnim, bedenim, ne kadarsam ondan fazlası düştü, halden hale geçtim halim bu dünyaya sığmadı. Bir acıya tahammül edebilmek, ancak ondan daha büyük bir acıyla yüz yüze gelmek ile mümkün olabilirmiş. Kendi içime kapandım, iç kapanıklığında bambaşka bir dünyanın kapılarını araladım. Olanı yok saydık, ben bir düğüm attım sevdama, öyle sıkı bağladım ki istesem ben bile açamam. Karanlıklara karışacağım, görünür yanımdan daha derin acılarla dolu görünmez yanımı karanlıklarda saklayacağım. Bir yanım derinliksiz, renksiz ve sessiz, bir yanım hayallerden acı toplayan hakikat, bir yanımda korumam saklamam gereken sevdamın savrukluğu, bir yanımda ölümüne suskunluk. Halimin hülasası, taşıyamadığımdan kaçışımdır benim, şimdiden sonra bir hülyayım ben. Hülya hakikatin sılası, başka türlü nasıl tahammül edilir ki aşka bilmiyorum. Bende neyin eksiği tamamlanmıyorsa, bitmiş tükenmiş ne varsa, neyin yeri dolmuyorsa, tamamlanmayan yarım kalan ne'm varsa, hepsini bu mektubumla tamamlıyorum. Gidilmeyene gitmenin ağır bedeli ile ödedim görülmeyenin bulma bedelini. İnsan, içindeyken yangının neleri yaktığını bilemiyor, bilmek için geride kalan küllere bakmak gerek, kül yağmurunu bırakarak gidiyorum. Ey ismini sevdiğim! aşkın sebebi yok iken müsebbibim bildiğim, seni hakikat perdesinden görene kadar bencildim, ben kadardım yani. Sadakat, Ahde Vefa, kalp kırma korkusu yoktu bende. Ben hiçbir zaman kendimi bir başkasının yerine koymadım, hasret yoktu. Ruhumda hararetle tutuşurken tenim, sevdiğinin hissi ile hissetmek yoktu, sevdalının gözünden dünyaya bakmak yoktu. Bu yokluklarla hayata çoktum bile, bu yüzden beni tutmak kurtarmak isteyenin üstüne yığılıyordum ve can acıtırken acımıyordu canım.. Ey hayatımı aşk ile dolduran sevgilim! ömrümü sana armağan ediyorum. En büyük aşkı yaşamış ben, aşkı Yaradana Aşığım ve Yaradan bana öyle bir hediye verdi ki! yarattığı aşkı tüm iliklerimde hissettirecek kadar derin, yakıcı can alıcı. Ey Sevgili! Sen varsan Aşkın varsa sanma ki sıradanız, en büyük aşkın hediye ettiği aşıklarız. Hayalimin ufkundan geçti hatıralar, gecenin kanadında parlayan ışıltı gibi gafletteki kalbimi uyardı. Yalnızlık gecelerimin örtüsünü açtı onları nasıl unuturum? kalbim hala yokluğuna Mesken tutmuşken, onlar aşkımın hikâyesidir. Seni özlemenin sonu var mı Yusuf? kalbimdeki susamış Aşk sana sesleniyor, ey meltemden ince, melekten güzel olan sen, ruhumsun, bütün ömrümsün ve hayatımın nurusun. Ey hayatımın varlık sebebi Yusuf'um söyle! Ben senin için neyim? önceleri senin gözlerini, yüzünü tenini saçlarını sevdim, yani herkes gibi ben de şekle takıldım. Sonraları gönlünü sevdim efendiliğini edebini tevazunu sevdim. Her kadının özlediği güç, beklediği sadakat, istediği Sevgi, işiteceği iltifat, yaşayacağı güven sende fazlasıyla varken, her kadın Yusuf yüzlü, Yusuf ruhlu bir erkeğin derdinde. Sana ait her şeyi sevdim, senin her yanına her yönüne hayran kaldım. Aşkın tek lisanı yaşanmasıdır, Yusuf! yaşatarak öğreten sen, direnen debelenen ben. Aşk edebe kurban etmekti dünyayı, Yusuf gibi.. Aşk gecenin en uzun demine bir buselik hece bırakmaktı.. Söz geldi geçti, bir Yusuf bakışı yüreğimi deldi geçti. Aşktan bahsettik, aşkı tanımıyorduk, öldük ölmüyorduk, sevdik ama aslında kimin kimi sevdiğini bilmiyorduk. İçim bir çığlık yığını, gözlerim bir Yusuf talanı, susmanın bin ölüme bedel olduğunu, susmak ile sevdaya susamak tayin ediyormuş meğerse. Aşk ile tabir etmek düşleri, bir rüzgarın koynuna kokunu yükleyip sılaya ısmarlamak. Aşk uğruna dünyadan geçmek, sonra ömürden, anadan babadan, candan geçmek, üstelik her geçişte daha beter yanmak.. Kim bile bile yanmayı göze alabilirdi ben misali? Kim göz göre göre ecelini dudağında taşır ki? Üstelik dudağım yüreğimin Arafı iken! Her gün, Güneş Gecenin en karanlık vaktine doğarken ben Yusuf'suzluğa (Sensizliğe) uyanıyordum.. Sen Zindanda Rabbine aşk demledikçe, ben Rabbine aşk demleyenin ülkesine göç ediyorum. Gün batardı avuç içlerime, sonunu hiç bilmediğimiz masalımızın virgülüne takılınca gözlerimiz, aşk bilmiş seni senden gizli saklı, edebinden mi? kelam yol verirmiş kadere bilmez miydin? söyle diline Yusuf ihrama girsin! ömrümün tavafında selam dur öksüzlüğüne, bir o tutsun boğazından seni kurtarsın. Kime dayanırım, dayanamazken sana? tüm renklerini topladığında? Aşk en siyahında gecenin, ne kadar zorlu çileli gecem varsa, kirlenen tenim gibi, daralan nefesim gibi neyim varsa hele hele hepsinden öte gün görmemiş sevdamı, yeri bilinmeyecek bir mezarın karanlığına gömeceğim. Rüyalar yorumcusu Yusuf'um Sana bir rüyada Ben armağan ediyorum. Rüya Senin ama ilk göreni benim. Adımlıyorum isminin manasında, ölümü yazıyor her harfinde eğiliyorum zaman kuyusuna, saçlarımdan hazan dökülüyor tel tel, anladım ki yaşamak ne kadar ucuz, kederi ise ederinden pahalı. Gidiyorum Seni emanetim bilerek, gidiyorum Yusuf.. Bu mektubun sayfalarında pişmanlığımın, utanan yanımın, af dileyen dudaklarımın, gözlerimin kıyısından yüreğimin kuyusuna iltica eden keşkelerin, Nil'in kıyısında kainatın Rahmet katlarına dualar büyüten günahkar toprağımın alfabesi var. Oku ey narında aşkın sonsuzluğunu bulduğum. Oku n'olur.. Affet sadakatinin, sabrının, iffetinin ve kulluğunun bakirliğinde Rabbine koşanım.. Affet! Sahipsiz kelimeler gibiyim, hangi cümleye sığınacağını bilmeden kendini alfabesinin uçurumundan atan! Ey Yar! gidişimi son demin ölüme sığınan pişmanlığına say! Aynalarımın kırılan parçalarını öpüyor yüreğimin utangaç çehresi. Dudaklarımı kanattıkça pişmanlığım, yüreğimde doğup ruhuma inen günahı giydiriyorum gidişime biçtiğim kaftanı. Böylece arkama bakmadan gitmenin felsefesini işliyor mürekkebine dualar yükleyen kelimeler! Anladım vuslatın aslı hasretmiş, öğrendim her hasret bir hicrete bedelmiş, bildim herkesin hicreti kendi içindeymiş. Şimdi ben hicretimi yaşarken, bedelini ödüyorum. Bir Yusuf aşkı için hurilere cennetimi bedel olarak verdim..
·
391 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.