Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ın nasıl yazıldığının macerasını öğrenmişken, bir de hakkında daha çok bilgi sahibi olunca
Aziz Nesin'in zekasına bir kez daha hayran oldum.
Nasıl mı? Anlatayım o zaman, dinleyin! Efendim Aziz Nesin, kendisinden radyo tiyatrosu isteyen kişiye 12 bölümlük bir eser hazırlar. Daha doğrusu yazılarını karıştırır ve 12 hikâyeyi sıralar. Ama bu hikâyeyi bir çatı altında toplamak zorundadır. İşte burada Aziz Nesin'in zekası devreye giriyor. Birbirinden bağımsız 12 hikâyeyi aynı çatı altında toplayarak bir efsane yaratıyor.
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'da anlatılan iki bağımsız hikâyeye denk geldim ve işte zeka dediğin budur, dedim. O hikayeleri okuyunca nasıl bir zoru başardığını anladım.
Sizin Memlekette Eşek Yok mu? kitapları oldu. Aslında hepsi birbirinden güzel ama hikayelerine en çok güldüğüm bu iki kitap oldu. Daha doğrusu bana göre en komiklerini bu iki kitapta toplamış. Ağlamak nasıl göreceliyse, gülmek de görecelidir bana göre. Belki siz başka kitaplarına güleceksiniz. Zevkler ve renkler tartışılmazmış.
Evet, gelelim
Sizin Memlekette Eşek Yok mu? kitabına. Kitabımız 21 hikâye ve 6 taşlamadan oluşmuş. Kitabın sonuna konan taşlamaları bilmeyen yoktur sanırım. "Atam İzindeyiz!" diyince ne demek istediğimi anlamışsınızdır sanırım.
12 hikâyeyi mi soruyorsunuz.? En çok güldüğüme geleyim en iyisi.
Zavallı bekçilerin atlıkarıncaya binme öykülerine gülmekten öldüm. Bir yandan da üzüldüm. Çocukluğunu yaşayamamış büyükler dedim, tıpkı küçük Nusret (Aziz Nesin) gibi.
Ya "Seyis atı"na ne demeli? Okurken kahkahalar attım. Önceki halt etmiş, bu daha komik dedim.
"Donla şaka olmaz"mış öğrendim. Öğrenirken de gülmekten gözümden yaş geldi. Bu arada hikâyenin kahramanı zor durumda kaldı ama biz hep ağlanacak hallere güldüğümüz için, buna da gülmem gayet normal.
Ama "Garba açılan pencere"yi okuyunca kızım bir an delirdiğimi sandı. Neden mi? Kendi kendine gülene deli derler de o yüzden. Çünkü ona göre ben, kendi kendime gülüyordum. Hikâyeyi ona da okuyunca, neyseki hakkımdaki düşüncesi çabuk değişti de ambulansı aramaktan vazgeçti. Şimdilik ucuz atlattım. Aramızda kalsın, henüz delirdiğimi bilmiyor.
"Parle vu Fransızca", bana gramer konusunda çok başarılı olduğumuzu bir kez daha gösterdi, her ne kadar işimize yaramasa da! Burada
Mustafa A.'nın yazdığı hikâyeyi çokca andım. Merak edenler için buraya bırakıyorum ( #109464060 )
"Naaa size, alırsınız cenneti!" diyen Bekir hoca gibisini hiç görmemiştim. Ne yalan söyleyeyim, imanlı biri olarak dinsizin hakkından çok güzel geldi. Ama nasıl geldiğini ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim. Bu bizim aramızda sır.
Elin Amerikalısı, kendi ülkesinde eşek yokmuş gibi, gelmiş bizim gariban köylümüzü, eşeği satın alacağım diye kandırmaya kalkar. Hadi oradan! Bir sen misin kendini uyanık sanan? "Sizin Memlekette Eşek Yok mu?" sanki. İşte böyle, adamı suya götürüp susuz getirirler.
Ah "İstikbalim olmasa" şimdi burada neler yazardım neler? Siz görürdünüz. Ah istikbalim olmasa... Okuyunca ne demek istediğimi anlarsınız :)
Bu arada 'Fil Hamdi' aranıyor. Acilen görenlerin en yakın polis karakoluna bildirmeleri rica olunur. Acaba "Fil Hamdi nasıl yakalandı?" Fil Hamdi aranırken, ülkemde bu kadar Fil Hamdi olduğunu bilmiyordum. Ne çok Fil Hamdi varmış meğer.
"Yiyin allaşkına" diye diye az kalsın elin Almanları elimizde kalıyordu. Bu kadar konuksever olmaya gerek yok. Maazallah aşırısı ölüme sebebiyet veririr.
Okuya okuya kitabın sonuna geldim. Bir yandan da, Aziz Nesin yazmış ama bu işin sonu nereye varacak? "Du bakali n'olecak" dedim. "Du bakali n'olecak" diye diye kitabı bitirdim. Bence siz hiç 'Dur bakalm n'olacak' diye sakın ola meraklanmayın. Neden mi? Okuyunca anlarsınız. Ama insan 'Dur bakalım n'olacak' demeden de duramıyor. Ah bu merak! Bizi öldürecek bir gün.
Çok istememe rağmen, her okuduğumu yazamasam da hepsinde ayrı bir tat, ayrı bir lezzet buldum. Sizin de bildiğiniz gibi Aziz Nesin demek, ironi demek. İroniyle birlikte anlattığı öykülerde bizleri kahkahaya boğar. Verdiği dersler ve yaptığı ironilerden dolayı devlet erkanı tarafından pek sevilmez. Pek kelimesi hafif oldu sanırım, hiç sevilmez. E, kim sever milleti uyandırmak isteyeni. Aziz Nesin, UYAN EY HALKIM diye diye gitti. Peki uyandı mı canım halkım? Şimdiki gidişata bakacak olursak hala uyuyor. Du bakalım n'olacak? Du bakalım bu işin sonu nereye varacak?
Keyifle okuyun dostlar. Okurken de yanınızda mendil bulundurmayı sakın ola ihmal etmeyin. Yok canım ne ağlaması, tabii ki gülmekten gözümüzden gelecek yaşları silmek için. E, ne de olsa ağlanacak halimize gülmeye millet olarak çok alışmışız.
Sevgiyle kalın... Arada düşünmeyi de ihmal etmeyin.
Bekçilerin atlıkarınca hikayesi gerçek bir olay gibi anlatılır her yerde. İnternette de birçok yerde geçiyor. Benim de en çok güldüğüm hikayesidir ayrıca. Atlıkarıncaya bindikten sonra akıllarının başlarına gelmesi ve çaresizlikleri trajikomiktir gerçekten de.:)
Aziz Nesin iyi bir öykücüdür ama benim gözümde öykücülüğünden ziyade iyi bir aydın olması daha değerlidir. Toplumu aydınlatma adına 1930lardan beri mücadele etmiştir. Uyan halkım diye diye gitmiştir ama illaki uyandırdıkları da olmuştur.
Elinize sağlık Sultan hocam. Yine kapsamlı, dolu dolu bir inceleme yazmışsınız.
Öykülerini okuyunca, bir çoğu tanıdık geldi. Aziz Nesin'in öyküleri o kadar benimsenmiş ve o kadar gerçek olduğu düşünülmüş ki, insanlar bu hikayeleri gerçek gibi anlatmaya başlamışlar.
Çok güzel bir incelemeydi elinize sağlık :)🌹sizin memlekette eşek yok mu ve adamı zorla deli ederler kitabını 7 yaşındayken babamla anneme almıştık ve okumayı öğrenir öğrenmez ben de okumuştum ve yeterince anlamasam da çok güzel değerli bir insan olduğunu farketmiştim Aziz ustanın , şu an kitaplığımın en güzel köşesindeler o yüzden ayrı bir ilgiyle okudum incelemenizi :)
Bu değerli yorumun için çok teşekkür ederim. Aziz Nesin, değerini bilenler için kütüphanenin en değerli köşesinde yerini almakta gecikmez, tıpkı senin kütüphanende olduğu gibi.