Gönderi

Biraz uzun ama lütfen okuyun
Bir saat sonra tekrar toplanıldı ve Falih Rıfkı, hazırladığımız projeyi Mustafa Kemal'e verdi. Ansızın Mustafa Kemal'in yüzü değişti, kaşları çatıldı, kendisine sunulan kâğıdı parça parça yırtıp attı ve sonra Falih'e dönerek, — Sizler galiba nerede bulunduğunuzu ve kime hitap ettiğinizi unuttunuz, dedi. Herkes şaşırmıştı. Toplantı normal başlamıyordu. Mustafa Kemal sözüne devam etti: — Zaten ben «Hâkimiyeti Milliye »nin ıslahı için yapılacak şeyi düşündüm ve buldum. Bu işi Recep Beyefendiye vereceğim. Recep Bey (Peker) Atatürk'ün askerlik arkadaşı, eski bir komutandı. Mustafa Kemal kararını bildirir bildirmez derhal, güya oy alıyormuş gibi, birer birer sormaya başladı: — Siz ne buyurursunuz Yakup Kadri Beyefendi? — Pek münasip Paşam... — Ne buyurulur, Ahmet Beyefendi? — Çok doğru düşünmüşsünüz Paşam.. — Fikri âliniz Ruşen Eşref Beyefendi? —• isabet buyurmuşsunuz Paşam... Karşımda oturanlar, memleketin kalburüstü edipleri, fikir adanılan ve aydınlarıydı. Mustafa Kemal'in üstün kişiliği karşısında hepsinin dili tutulmuştu. Düşünemez olmuşlardı. Yada fikirlerine uysa da uymasa da böyle cevap vermeyi daha uygun buluyorlardı. Fakat düşünüyordum ki, bunlar gerçek aydın kimselerse, fikirlerini açıkça söylemekten çekinmemeleri gerekirdi. Aydının en ayırıcı niteliği, fikre, fakat herkesten önce kendi fikrine saygı göstermesiydi. Herkes biribiri ardından «Evet Paşam, doğru Paşam» dedikçe ben şaşırıyor ve sinirleniyordum. Hattâ bir dereceye kadar iğreniyordum. Kendi kendime, «îşte diktatör böyle yetişir» diyordum. Zaten bütün diktatörleri etrafındaki dalkavukları yetiştirmiş değil midir? Kafam bu duygu ve düşüncelerle çalkanırken sıra bana geldi. Kulaklarımda Mustafa Kemal'in sesi çınladı: — Ne buyurulur Matbuat Umum Müdürü Beyefendi? Birden bire ayıldım, — Olamaz Paşam, diye cevap verince gözler hayretle önce bana, sonra Mustafa Kemal'e çevrildi. Bu, beklenmiyen bir cevaptı. Mustafa Kemal böyle bir cevaba alışmamıştı. Sert bakışlarını bana dikti ve, — Neden? dedi. — Recep Beyefendiyi tanımıyorum Paşam, dedim. Çok değerli bir asker olduğunu duyuyorum. O kadar. Fakat gazetecilik, ayrı bilgi isteyen bir uzmanlık işidir. Ben nasıl iyi bir komutan olmazsam, Recep Beyefendi de bu işi başaramaz sanırım. Bu cevap ortalığı büsbütün karıştırdı. Mustafa Kemal'in nasıl bir tavır takınacağanı herkes merak ediyor, ona bakıyordu. Mustafa Kemal bir şey söylemedi, sâdece konuşmayı burda kesti ve oturuma son verdi. Dağıldık. Köşkten Tevfik Rüştü ile birlikte çıktık. Otomobilde bana hayretini söylemekten kendini alamadı: — Ne yaptın Zekeriya? — Ne yaptım, dedim. — Canım, Mustafa Kemal'e böyle cevap verilebilir mi? — Ya ne yapmalıydım? — Efendim, sen daha yenisin. Burasını bilmiyorsun. Mustafa Kemal'i tanımıyorsun. O bizleri bu akşam fikirlerimizi almak için toplamış değildir. O, kararını önceden vermiştir. Bizi toplaması bir şekilden ibarettir. Bu defa da ben şaştım. Madem ki başkalarının fikrine ihtiyacı yoktu, o halde bu toplantıya ne lüzum vardı? Fakat sonradan öğrendim ki, bu, Mustafa Kemal'in çalışma usulüdür. Herhangi bir konuda o işin uzmanlarını akşam sofrasında topluyor, onlan dinliyor, ama kararı kendisi veriyordu.
··
43 views
aysee okurunun profil resmi
Ya lütfen büyük umutlarla paylaştım okursanız mutlu olucam lütfen
Bu yorum görüntülenemiyor
aysee okurunun profil resmi
5 dakikanızı ayırıp okursanız bu beni mutlu eder :)
aysee okurunun profil resmi
Ben şaşırmadım okurken çünkü tahmin ettiğim şeylerdi
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.