Gönderi

216 syf.
10/10 puan verdi
“Ömer Hayyam” ismini andığımızda Türkiye'de birçoklarının aklına Pergel rubaisi gelir. Peki ya nasıldı bu rubai? Öncelikle bunu hatırlayalım: “Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?” Ortadoğu coğrafyasında ekmek kaygısı çeken insanlar için ekmeğin ötesine geçebilen tek şeydir aşk. Bu yüzdendir Hayyam'ın bu dörtlüğü ile ön plana çıkması. Peki ya Hayyam'ın felsefesi? Hayyam'ın düşüncesi? Ne kadarını anlayabildik ne kadarını anlayabileyeceğiz? Ya da Hayyam'ı anlatmaya başlarsak nereden başlayacağız? Bana kalırsa hangi rubaisini ele alırsak oradan başlar ve bambaşka felsefi boyutlarda, bambaşka düşüncelerde buluşabiliriz. (Tabi aynı pencereden bakarsak.) Batı'nın Egzistansiyalizm diye adlandırdığı bizimse Varoluşçuluk Felsefesi dediğimiz felsefe ile başlayabiliriz Hayyam'ı anlamaya: “Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler, Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.” “Anı yaşamak” varoluşçuluğun en büyük kavramlarından biri. Bu felsefenin temeline bakacak olursak sistemleştiren kişi Sartre olarak karşımıza çıkar. Biraz zorlarsak Kierkegard'a, biraz daha zorlarsak Pascal'a, hadi daha fazla zorlayalım dersek Epiktetos'a kadar inebiliriz. Dikkat ettiyseniz hep yabancı isimler saydım. Hep Batı'dan isimler, peki ya Doğu nerede? (Ekmek kaygısında) Ekmek kaygısı güden felsefe doğuramaz. Hele bir de bu dünya imtihan dünyası derler ve şükretmeyi dogmatik bir bilinç olarak aksettirip sorgulamayı günah sayarlarsa... Hayyam, Epiktetos ve Pascal arasında bir dönemde yaşamış lakin doğduğu coğrafyada pek anlaşılmamış hatta münafık dahi sayılmıştır. Her şeyden vazgeçmiş Beat Kuşağı öncülerinden Fitzgerald, Hayyam rubailerini kendi diline çevirirken kendi coğrasının ona sırt çevirmesi elzem bir durumdur. Halkın dilinde yazar Hayyam lakin derindir söyledikleri bu sebeple farklı anlaşılmaya oldukça müsaittir. “Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.” Mesela Hayyam'ın Allah'a olan tutumu da diğerleri gibi değildir. “Allahtan kork!” diyenlere güler Hayyam. Onları riyakarlıkla suçlar. Ben bir insanım, der ve günah işleme yetisiyle yaratıldım. Günah işlemek benim fıtratımda var lakin beni yaratanda da öyle bir rahmet var ki benim günahım ne kadar büyük olursa olsun O'nun rahmeti her zaman daha büyüktür: “Büyükse de isyanım, kötülüklerim, Yüce Tanrı'dan umut kesmiş değilim; Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın Rahmete kavuşur elbet kemiklerim.” Görüldüğü üzre günahtan korkusu yoktur Hayyam'ın çünkü öylesine inandığı Rabbinin rahmeti tabiki de balçıktan yaratılma Hayyam'ın günahından büyük olacaktır. Ham softaların ne dediğine bakmaz Hayyam, gösterdikleri eylemlere bakmaz. Niyet her zaman daha önemlidir onun için. Din kisvesi adı altında yapılan bütün riyalara, baskılara, zulümlere, haksızlıklara başkaldırır: “İçin temiz olmadıktan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tesbih, post, seccade güzel: Ama Tanrı kanar mı bunlara?” Aklın süzgecinden geçmeyen hiçbir düşünceyi kabul etmez. “Böyle gelmiş böyle gidecek” anlayışına karşıdır. Ve cesurdur. Değil söylenilmesi, düşünülmesi dahi suç! sayılacak şeyleri düşünmekle kalmamış dile getirmiştir. Benim nezdimde cesaretin, aklın, düşüncenin, gerçek inancın, bugünün temsilcisidir Hayyam. Her okuduğumda farklı yorumlar, farklı soluklar, farklı duyuşlar görüyorum onda ama ne kadar okursam okuyayım en sevdiğim rubaisi hep aynı kalıyor. En sevdiğim rubaisi ile sonlandırmak istiyorum: “Kim senin yasanı çiğnemedi ki söyle? Günahsız bir ömrün tadı ne ki söyle YAPTIĞIM KÖTÜLÜĞÜ, KÖTÜLÜKLE ÖDETİRSEN SEN SEN İLE BEN ARASINDA NE FARK KALIR Kİ, SÖYLE.”
Dörtlükler
DörtlüklerÖmer Hayyam · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202122.6k okunma
··
290 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.