Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Değer
Her bireyin kafasında değerlerden oluşan bir hiyerarşi bulunur. Bazı kimselerin ortak değerleri vardır. Bu sayede birbirleriyle yakınlık hisseder ve iyi anlaşırlar. Bazılarının değer yargıları uyuşmazlık gösterebilir. Bu kimseler de ya birbirlerine karşı saygı ve hoşgörü gösterirler ya da birbirleriyle anlaşmazlık yaşar ve çatışırlar. Bu kimselerden bazısı dünyevi hazları ve menfaatleri iyi olan davranışların üzerinde tutabilir. Bazısı da iyi olan davranışları dünyevi hazlardan ve menfaatlerden daha değerli bulabilir. Bu iki tavır da kişinin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kafasında kurmuş olduğu değer yargılarıyla ilişkilidir. Bu değer yargılarının her biri de öznel (sübjektif) yargılardır. Peki özünde (hakikatte) insanın (gözlemcinin) sahiplenmiş olduğu öznel (sübjektif) yargılardan bağımsız nesnel (objektif) değerler var mıdır? Eğer yoksa; sahiplenmiş olduğumuz tüm bu değerler yani değer biçtiğimiz olgular kendi kafamızdan uydurmuş olduğumuz, özünde değeri olmayan ama o anda bize değerli gelen birtakım boş retoriklerdir. Dolayısıyla iyilik ve dünyevi haz arasında kalmış kimsenin yapacağı tercihin bir değeri yoktur; zira iki değer de insan uydurması obsesyonlardır. Hangi tercihle mutlu olacağına inanıyorsa onu tercih etmesi kendi açısından rasyonel (mantıklı) olacaktır. Böyle bir durumda iyilik yapmak yerine dünyevi hazları tercih etmiş hatta bu uğurda kötülükler yapmış birini ayıplamamız veya "sen yanlış yapıyorsun" dememiz için ortada bir gerekçe kalmamış olur. Tüm bu değerlerin ve doğruların insan uydurması olduğunu kabul etmişsek eğer, bir kimsenin kendi menfaati uğruna yapmış olduğu kötülükleri ayıplayıp ona "sen yanlış yapıyorsun" demek tutarsız olacaktır. Zira en başında, sahiplenmiş olduğumuz değerlerin sübjektif olduğunu kabullenmiştik; o kimse için de kendi doğrusu, dünyevi menfaatler uğruna kötülük yapmak olabilir. İyilik yapmayı her şeyden daha yüce, her şeyden daha değerli bulan birinin aksine dünyevi hazlara ve menfaatlere daha çok değer veriyor olabilir. Esasen günümüz dünyasına bakıldığında da iyiliktense dünyevi hazları ve menfaatleri değerli bulan insanların çoğunlukta olduğu görülecektir. İyiliğin, özünde (hakikatte) yüce bir değer olduğunu söyleyebilmek için; onun, insanın (gözlemcinin) sahiplenmiş olduğu öznel (sübjektif) yargılardan bağımsız nesnel (objektif) bir değer olduğunu kabul etmek gerekir. Bu kabullenmenin rasyonel bir temele oturabilmesi için iyi değerini ve diğer bütün değerleri yaratmış ve belirlemiş olan bir varlığı denkleme oturtmak gerekir. Bu tip bir varlığı denklemin dışına attığınız zaman özünde (hakikatte) neyin daha değerli olduğunun belirlenmesi mümkün olmayacaktır. Her şey materyalden ibaretse, iyilik yapmanın dünyevi hazlardan ve menfaatlerden daha değerli bir olgu olduğunu kabul etmek için bir temele sahip olamazsınız. Size göre iyilik yapmak, bir başkasına göre hayvansı hazlar peşinde koşmak daha değerlidir. Özünde (hakikatte) hangisinin daha değerli olduğunu belirleyebilmek için; tüm bu değerleri belli bir hiyerarşiye göre yaratan ilahı denklemin içinde tutmak gerekir. Değeri yaratan ilahın varlığını kabul etmediğiniz zaman, hangi seçeneğin daha değerli olduğunu belirleyebilmek mümkün olmayacaktır. Böyle bir durumda bu değerler hiyerarşisi denkleminde bir çelişki söz konusu olacaktır. Çelişki olmaması için tüm parçaların birbiriyle uyumlu olmaları ve mantıksal temellere sahip olmaları gerekir; bu mantıksal temel de ancak yaratıcıyla sağlanabilir. Bu yoktan yaratma gücüne sahip tanrısal varlık sayısı birden fazla olursa da değerleri belli bir nizama göre sıralamak ve onları nesnel (objektif) gerçekler olarak kabul etmek mümkün olmayacaktır; zira sayısı birden fazla olan Tanrısal varlıkların yarattıkları doğruların birbirleriyle çelişme ihtimali bulunduğundan spesifik ve kalıcı değer normlarının varlığını kabul etmek tutarsız olacaktır. Dolayısıyla şaşmaz ve değişmez iyiyi düzene uygun şekilde değerli kılabilmek için onun "tek" bir kaynağının olması gerektiğini kabul etmek gerekir. Bu yaratıcı tek Tanrı, iyi değerini yaratmış olabilir; ancak iyi olanın hakikatte ne olduğunu açıklamıyorsa yine iyi değeri öznel (sübjektif) kalmaya mahkum olacaktır. Öyleyse bu yaratıcı tek Tanrı tarafından iyi olanın ne olduğunun bildirilmesi ve değerli olanın iyilik yapmak olduğunun anlatılması gerekir. Ancak bu mesajı vermek de yeterli olmayacaktır en yüce değerin iyilik olduğunu gösterebilmek için. Onun en yüce değer olabilmesi için bu değeri benimseyenlerin ve bu değere uyanların Cennet gibi sonsuz mutluluğun olduğu bir yerle müjdelenmesi gerekir. İyilik değerinin daha da yücelebilmesi için onun zıttı olan kötülük kavramına ihtiyaç vardır. Batman'in süper kahraman olabilmesi için karşısında Joker gibi bir anti kahraman olması gerekir ki Batman kahramanlığını gösterebilsin. Kötülüğün süslü ve yanıltıcı varoluşuna rağmen "Batman iradesi"yle iyi olanın tercih edilmesi gerekir. Bu dünyada kazanç sağlayabilmenin en kolay yollarından olan kötülük yapma seçeneğinin hakikatte irrasyonel bir tercih olabilmesi için de insanın kötü olmayı tercih edeceği takdirde Cehennem gibi sonsuz acının olduğu bir yerle müjdelenmesi gerekir. Tüm bunların özünde tek bir ilah (kural koyucu) olduğunu kabul edip ona ve kurallarına şirk koşmamamız gerekir ki başkalarının bize taslamış olduğu ilahlığın değersiz olduğunu ve bize iyi diye dayatılanların bir yanıltmaca olabileceğini akıl edip yalnızca; iyiyi-kötüyü yaratmış olduğu gibi her şeyi yaratmış olanın hakiki anlamda iyi olanı belirleyebileceğini ve onun bize dikte etmiş olduğu doğrulara uymamız gerektiğini idrak edebilelim. Günün birinde Hitler gibi biri çıkıp kendi değerlerini bize en yüce değerler olarak gösterdiğinde onun ilah olmadığını, yalnızca yaratıcı ilahın bize emir verebileceğini ve tek efendinin o olduğunu kabul edip ona kulluk etmemiz gerekir ki doğru yoldan sapmayalım. Kendi emellerini Tanrı'nın istekleriymiş gibi gösterenleri de adam yerine koymayalım ki Tanrı'ya ve kurallarına şirk koşmamış olalım. Aklımızı kullanalım ki o aldatıcılar bizi Tanrı ile aldatamaya cesaret edemesin. Kendimize iyiyi ve kötüyü yaratmış olandan başka ilahlar (yasa koyucular) edinmeyelim ki müşriklerden olmayalım. Tanrı'dan başka ilah yoktur deyip onun kurallarına boyun eğelim ki zalimlerden olmayalım. İyi olmayı en yüce değer sayalım ki Tanrı'nın rızasını kazanabilelim. İyi bir insan olalım ki sonsuz iyiyle ödüllendirilebilelim. İşte ancak böyle bir denklemi sağladığımız zaman iyi insan olmak bu hayattaki en yüce değer olabilir. Fatır (Yaratan, Yoktan var eden) Suresi: 1. Övgü, gökleri ve yeri yoktan yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a aittir. Hiç kuşkusuz O, dilediğini yaratılışta üstün kılar. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter. 2. Allah'ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz ve O'nun kapattığını da kimse açamaz: Çünkü O, kudret ve hikmet Sahibidir. 3. Ey insanlar, Allah'ın size bağışladığı nimetleri hatırlayın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz çeviriyorsunuz? 4. Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün planların, icra edilerek sonuçlandırıldığı, bütün icraatların, amellerin hesabının sorulduğu tek merci Allah'tır. 5. Ey insanlar, Allah'ın vaadi haktır! O halde iğreti dünya hayatı sizi sakın aldatmasın! O yaman aldatıcı, o çok gururlu, sizi sakın Allah ile aldatmasın. 6. Gerçekten şeytan, size düşman olmuştur; öyleyse siz de ona düşman olun! Doğrusu o, taraftarlarını ancak cehennemlik olmaya çağırır! 7. Küfre sapanlar için şiddetli bir azap vardır. İman edip hayra ve barışa yönelik ameller işleyenlere gelince onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül olacaktır. 8. O halde, işlediği kötü, çirkin fiillerin cazibesine kapılıp [sonunda] onları güzel gören biri [Şeytan'ın adamlarından başkası] olur mu? Kuşkusuz Allah, [doğru yoldan sapmak] isteyenin sapmasına izin verir, [aydınlığa ulaşmak] isteyeni de aydınlığa ulaştırır. O halde [ey müminler,] onlara üzülerek kendinizi perişan etmeyin: Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir! 9. Allah, rüzgarı gönderip, bulutu toz edip kaldırandır. Ardından, onu ölü bir beldeye sevk ederiz, böylece yere[dünyaya], kendi ölümünün ardından onunla hayat veririz. Yayılma [yeniden hayat bulma] bunun gibidir. 10. Kudret ve ihtişam arayan kimse [bilsin ki] gerçek kudret ve ihtişam [yalnız] Allah'a aittir. Bütün güzel sözler O'na yükselir; bütün doğru ve yararlı işleri O yüceltir. Sinsi şekilde kötü fiiller tasarlayanlara gelince, onları şiddetli bir azap beklemektedir; ve onların bütün tertipleri de yok olup gitmeye mahkumdur. 11. Sizi topraktan, sonra da bir damla sudan yaratan; ayrıca sizi, çiftler haline getiren O'dur. O’nun bilgisi dışında ne bir dişi gebe kalabilir, ne de doğurabilir. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömrünün kısaltılması da, mutlaka bir kitaptadır. Hiç kuşkusuz bunlar, Allah için çok kolaydır. 12. İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi hoş ve rahattır; şu tuzludur, acıdır. Ama hepsinden de taze et yersiniz; giyip takınacağınız bir süs çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan nasip aramanız ve şükredebilmeniz için, gemilerin denizi yara yara gittiğini görürsün. 13. Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Belirlenmiş bir süreye kadar akıp giden güneşi ve ayı emri altına almıştır. Rabbiniz Allah işte böyledir; egemenlik O'na aittir. O'nun berisinden yakardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. 14. Onları çağırsanız sizin çağırmanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet günü de, sizin [onları Allah'a] ortak koşmanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyi bilen [Allah] gibi gerçekleri haber veremez. 15. Ey insanlar, hepiniz Allah'a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her türlü övgüye layık olan birisi varsa, o da Allah'tır. 16. Dilerse O sizi ortadan kaldırır, yerinize yeni bir halk getirir. 17. Ve bu, Allah'a göre zor bir şey değildir. 18. Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenemez. Yükü ağır olan biri başka birini çağırıp yükünün bir kısmını taşımasını istese o kişi en yakını bile olsa ona hiçbir yük yüklenmez. Sen ancak Rablerine içten derin bir saygı duyan ve namazı hakkıyla kılan kimseleri uyarabilirsin! Artık kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur, zira dönüş Allah’adır. 19. Hakikati gören ile görmeyen de bir olmaz! 20. Tıpkı, karanlıklarla aydınlığın aynı olmadığı gibi! 21. Gölge ile sıcaklık da bir değildir. 22. Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir; yoksa kabirdekilere işittirmek senin elinde değildir. 23. Sen sadece bir uyarıcısın! 24. Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir toplum yoktur ki içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. 25. Eğer seni yalancı sayarlarsa, üzülme. Bu yeni bir şey değil. Onlardan öncekiler de gerçeği yalan saymışlardı. Elçileri kendilerine açık kanıtlarla, kutsal metinlerle ve aydınlatıcı kitapla geldi. 26. Sonunda görmezlik edenlerin yakasından tuttum. Benim cezalandırmam nasıl oldu, bir bak! 27. Allah'ın, gökten bir su indirdiğini hiç görmedin mi? Onunla renkleri farklı olan ürünler çıkardık. Dağlardan renkleri çeşitli beyaz, kırmızı ve siyah düzgün yollar vardır. 28. İnsanların, canlıların ve hayvanların da böyle çeşit çeşit renkleri vardır. Ancak kullarından bilgili olanlar Allah'a saygı duyarlar. Allah, güçlüdür, bağışlayıcıdır. 29. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı/duayı yerine getirenler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık bağışta bulunan kimseler, asla zarara uğramayacak bir ticaret umabilirler. 30. Allah, onların hak ettiği karşılığı eksiksiz verir ve onu lütfuyla daha da arttırır: Allah, şüphesiz çok bağışlayıcıdır ve şükrün karşılığını verendir. 31. Kitap'tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan gerçeğin ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir. 32. Sonra, kullarımız arasından seçtiklerimizi Kitap'a mirasçı kıldık. İçlerinden öz nefsine zulmeden var. Orta yolda gideni var. Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçeni var. Şüphesiz en değerli olanlar da önde olanlardır. 33. Adn cennetlerine girerler onlar, orada altın bilezikler ve inciler takacaklardır, oradaki elbiseleri ise ipektendir. 34. Bu muhteşem nimetlerle karşılaşınca, “Bizi o müthiş Hesap Gününde her türlü sıkıntı, endişe ve üzüntüden kurtaran Allah’a hamd olsun!” diyecekler, “Rabbimiz gerçekten de çok bağışlayıcıdır, bütün iyiliklerin karşılığını cömertçe verendir!” 35. "O, lütfuyla bu konak yerine bizi yerleştirdi: orada bize ne bir çatışma ve gerginlik bulaşır, ne de yorgunluk ya da bıkkınlık!” 36. Doğruları inkâr edenlere gelince, onlar için cehennem ateşi vardır. Ne ölmelerine izin verilir, ne de onlardan cehennem cezası hafifletilir. Nankörleri böyle cezalandırırız. 37. Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık. 38. Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir ve elbette O, kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri de bilmektedir. 39. Sizlere yeryüzünü emanet eden ve sizleri yeryüzüne halife (yönetici) kılan O'dur. O halde her kim nankörlük edecek olursa, onun bu nankörlüğü kendi aleyhinedir. Çünkü onların gerçeği inkar etmeleri yalnızca Rablerinin katındaki alçalışlarını artttırır; ve gerçeği inkar etmeleri inkarcıların ziyanını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. 40. De ki: Allah'tan başka dua ettiğiniz ortaklarınızı görüyor musunuz? Onların dünyada ne yarattığını bana gösterin. Yoksa, onların ortaklıkları göklerde midir? Yoksa onlara bir kitap verildi de, ondan bir belgeye mi dayanıyorlar? Hayır, zalimler birbirlerini aldatmaktan başka bir vaatte bulunmuyorlar. 41. Gökleri ve yeri yok olmaktan alıkoyan Allah'tır. Eğer onlar yok olup gidecek olsa, O'ndan başka kimse onların nizamını sağlayamaz. O kullarına karşı çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır. 42. Eğer kendilerine bir uyarıcı gelecek olursa, toplulukların içinde en doğru yolda giden biri olacaklarına dair tüm güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. Onlara bir uyarıcı gelince, nefretle uzaklaşmaktan başka bir şey yapmadılar. 43. Yeryüzünde kibirlendi ve kötülük tezgahladılar. Oysaki tezgahlanan kötülük, sahibinden başkasını kuşatmaz. Onlar daha öncekiler için geçerli olan yasadan başka bir şey mi bekliyorlar? Oysa Allah'ın kanununda hiçbir değişim bulamazsın. Allah'ın kanununda hiçbir sapma da bulamazsın. 44. Onlar yeryüzünde gezip de kendilerinden evvel geçenlerin sonlarının ne olduğuna bakmadılar mı? Oysa öncekiler daha da güçlüydü. Ne göklerde, ne de yerde Allah'a engel olabilecek bir şey yoktur. O'nun ilmi her şeyi kuşatır, gücü her şeye yeter. 45. Bununla beraber Allah, insanları işledikleri günahlar yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat hesabı belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar. Şüphe yok ki Allah, kullarını hakkıyla görmekte ve bilmektedir.
·
314 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.