Şafak bulutta gizli şimdi,
Sancısız doğum yasaktı bilirim
Seyrine aldırdığım tüm izler
Birbiri ardında gizli şimdi.
Kar ve deniz bu
Ovaları buluşturan,
Kan ve kemik bu
Aklımı buruşturan...
Olmadığın bir dünya hayal ediyorum
Acısız, bir o kadar tatsız.
Kollarından başlayıp Akdeniz'e,
Orta doğuya ve daha kuzeye
Oradan gözlerime,
Yayılan bir iklim.
Bir iç çekim,
Dolaşım,
Başkalaşım.
Hepsinden geçiyorum,
İçinden ve dışından.
İki at boğuyor düşümü,
Kabzasından tuttuğun yağmur,
Alnımda şakıyor,
Üstelik kızıl ve kansız...
En çok seslerin var ortada,
Düşlerin dağılmış sokaklara,
Acısız sevme beni,
Alışma olduğum zamana,
Kalma aklımın ucunda,
Git karış insanlara,
Derdin ya şimdi.
Ölüm öncesi bir uzlaşı gibi...
Kaç adım bu bilmem,
Sensiz attığım.
Vatan bilip olanca varlığını,
Hangi ülkeyi tanıyacağım?
Senden sonra hala sana yazıyorum,
Bütün alışkanlıklarımı.
Tutulan ellerimi, tutuşan gözlerimi.
Nasıl başa çıkılır bunlarla?
Nasıl yaşıyor insan?
Bunları nasıl öğrenmeli?
Hangi günden başlanır haftaya?
Hangi ay yaz ve sonra kış?
Hangi saatte uyanır gece?
En baştan nasıl başlanır.
Ne çok bilinmezlik bıraktın bana,
Söyle hangisine alışayım?..
Yanıyor gece, lambalar yanıyor,
Su ve doku,
Her yan alev içinde,
Mıh gibi çakılı aklım.
İçinden çıkılmaz cümleler devşiriyor,
İçinde ölesi bir iklim.
Haydi kalkta gilelim,
Üsküdar'dan Kızılay'a
Bornova'dan Işıklar'a.
Sabahtan akşama,
Ah işte, gidelim...
Gözlerim çocuk, ellerim soğuk,
İçimde yedi düş, boğuk boğuk.
Varoluşsal kaygılarıma,
Bir yenisi daha eklendi.
Tek başına ölmekte sıkıcı olmalı,
Nerden tutturdun bunları bilmem.
İnadın inattır oysa, bilirim.
Yine de oldukça gençtik sevgilim...
Kasım 2007/°Kanlıca°
#ockham