Gönderi

252 syf.
8/10 puan verdi
“ORTALAMANIN SONU” SONUN BAŞLANGICI
Elimizdeki bu kitapta, yazar aynı olmaya değer veren bir dünyada başarılı olmanın yollarını aramıştır. Ortalama kavramının insan ve insanlık yaşamını nasıl etkilediği üzerine derin araştırmalara yer vermiş, insanın biricikliğini yıkan, onu sıradanlaştıran bu yaklaşımı eleştirmiş ve bu hususta çözüm yolları sunmuştur. Eser üç ana bölüm ve alt bölümlerden oluşmuştur. İlk bölümde ortalamanın nasıl icat edildiği, dünyamızın nasıl standart bir hale geldiği ve ortalamayı devirmek konuları ele alınırken, ikinci bölümde yeteneğin dalgalılığından, özelliklerin mit oluşundan ve hepimizin daha az kullanılan yolda yürüdüğüne dair bulgulara yer verilmiş, son kısımda ise; bireyselliğe yönelen işletmelere, yükseköğrenimde ortalamanın ikamesine ve fırsatı yeniden tanımlamak konuları ele alınmıştır. Hepimiz ortalamacı kültürün baskın hale gelen tek boyutlu düşünmenin ağırlığı altında eziliyoruz. Bizi hiç durmadan sıralayan, kategorilere ayıran standart eğitim sisteminde yok olup gidiyoruz. Bize özgürlüğü vaat edenler bizi tutsak edenlerden başkası olmadı. İnsan eşref-i mahlukattır; yani yaratılmışların en şereflisi. Parmak izi gibi hepimiz birbirimizden farklıyız. Tek tipleştirmek, aynılaştırmak, sıradan kalıplara sokulmak bir insana yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu kitap ortalamacı zihniyetin sonu, bireyselliğin zafere ulaşma vesikasıdır. Günümüzde bireyselliğin temellerine dinamit döşenmiş ve durmadan yok edilmeye çalışılmaktadır. Yeteneklerimiz yok sayıldığı gibi aynı yollarda yürümeye zorlanmaktayız. Standart bir insandan daima harikalar yaratması beklenmektedir. Eserde, Daniels’ in ortalama pilot düşüncesinin hüsranla son bulduğuna şahit oluyoruz. Ayarlanabilir pedalların üretilmesi sayesinde bu düşüncenin değiştiğini ortalama zihniyet yerine bireyselliği esas alan düşüncenin mantıklı olduğunu görüyoruz. Cleveland Sağlık Müzesi, “İdeal Kız” olarak yarattığı Norma heykeli de bir başka ortalamacı zihniyetin tezahürüdür. İdeal kadın Norma’ nın da “yanlış ideal” olarak hüsranla son bulmuştur. Birkaç yıl önce “Beyonce” nin ideal kadın olduğuna dair haberlere rastlamıştım. Sonrasında ise insanların ona benzeme yarışına tanıklık etmiştim. İnsanların bu yanlış idealler uğruna kendilerinden vazgeçtikleri, botokslar, ameliyatlar, estetikler yapması onları mutsuzluğa itmektedir. Evet, ortalama vücut ölçüsü, ortalama pilot, ortalama zekâ veya ortalama karakter diye bir şey yoktur; çünkü hiç kimse ortalama değildir. Bu konuda yazarla aynı görüşleri paylaşıyorum ve “Ortalama kişiyi merkez alarak tasarlanan her sistem başarısızlığa mahkumdur.” Doktorların tedavi ettikleri bireyleri değerlendirmek için ortalamanın kullanılmasına şiddetle karşı çıktığını görüyoruz. Fransız Doktor Claude Bernard, 1865’te “Hastaya bu tür vakaların yüzde sekseninin iyileştiğini söyleyebilirsiniz…ama bu onu çok az etkileyecektir. Hastanın bilmek istediği şey, iyileşen yüzdelik dilimin içinde olup olmadığıdır.” diye yazmıştır. Coronavirüs’ ün bütün dünyayı etkilediği günümüzde bütün insanların gözü kulağı ölüm oranlarında. Önemli olan hangi ülkede ölüm oranının ne olduğu değil. Diyelim ki ülkemizde Coronavirüs’ ten ölenlerin oranı yüzde bir olsun, bu bize isabet etmeyeceği anlamına gelmez. Yüzde birin bizde olması virüsü bizde yüzde yüz seviyesine çıkarır. Bu da ortalama algısını yok eder. Taylor’un ortalamacılığın temel öğretisi olarak: “Geçmişte insan öncelikliydi, gelecekte sistem öncelikli olmalı.” düşüncesi ve bir konferansında çalışanlarla yöneticiler arasındaki ilişkiden bahsederken, onlardan inisiyatif istemediğini, onlardan tek isteklerinin verdikleri emirleri harfiyen ve çabucak yerine getirmeleri olmuştur. Charlie Chaplin’in Asri Zamanlar filminde bir fabrikada montaj işinde monoton ve delicesine çalıştırılan bir işçinin tempoya ayak uyduramayıp ruhsal çöküntü yaşaması ve George Orwell’ın 1984 distopyasından tek düzelik çağından, yalnızlık çağından, Büyük Birader çağından, çiftdüşün çağından kendisini selamlıyor bu zararlı düşüncesine en güzel cevap olarak “SİSTEM SENSİN” diyorum. Bir kişinin benzersizliği ve değeri ortalamadan ne kadar saptığına göre belirlenemez. Bir öğrencinin yeteneği en iyi not ortalamalasına ve en yüksek standart test sonuçlarına göre tespit edilemez. Toplum her ne kadar bizi okulumuzda, kariyerimizde ve hayatımızda başarılı olmak için dar beklentilere uyum sağlamaya zorlasa da herkes gibi olamayız. Adlarımız bile farklıyken bu benzerlik yarışı oldukça anlamsızdır. Ortalamacı zihniyetin “engodik” kuş kapanlarına girmek bizler için hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ortalamacılık her ne kadar zihinlerimizi dar kalıplara sığmaya zorlasa da, ondan kurtulmalı ve bireyin biliminden türetilen üç prensibi: dalgalılık prensibi, bağlam prensibi ve yollar prensibini hatırlamalıyız. Kendi dalgalı profilimizin farkına varmalı ve bütün potansiyelimizi anlamalıyız. Bağlama özgü davranışsal imzalarımıza odaklanmalı ve benzersizliğimizi unutmamalıyız. Düşünmenin temel varsayımı, doğru yolun, ortalama kişi veya en azından başarılı mezunlar veya profesyoneller gibi kendimize örnek aldığımız belli bir grubun üyesi tarafından izlenen yol olduğunu söylese de A’dan B’ye ulaşmanın daima birçok yolu vardır. Cesaretli olup yeni yolları keşfetmeliyiz. Edward Thorndike tarafından eğitim sistemimize sokulan, “Daha hızlı olan daha zekidir.” varsayımına da karşıyım. Gardner’ in Çoklu Zekâ kuramından öğreniyoruz ki zekanın tek ve baskın değil de, çeşitli ve özel boyutlardan oluştuğunu görüyoruz. Bugün eğitim sistemimizde eleştirdiğimiz ve değiştirmek için gayret gösterdiğimiz davranışçı yaklaşımın çıktı odaklı düşüncesi yerine öğrencilerimize süreç odaklı ve kendi öğrenme hızında imkân tanıdığımızda daha üretici olduklarını görmekteyiz. Eserde işletmelerin bireyselliğe yönelip, insana yatırım yaptığında nasıl bir güce ulaştığını görmekteyiz. Costco, Zoho ve Morning Star’ın izlediği yolun onlara sadık, azimli ve tutkulu bireyler kazandırdığına şahit oluyoruz. Bireye yatırım bir anlamda kendine yatırım demektir. Kitabın son bölümüne geldiğimizde eğitim sistemimizin ortalamacı mimarisini, bireysel öğrenciye değer veren bir sisteme dönüştürmek için üç fikir sunulmuştur: Diploma yerine yeterlik belgesi vermek, notların yerine yeterliliği esas almak, öğrencilerin kendi eğitim yolunu belirlemelerine izin vermek. Bu fikirlerin hepsine tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü hepimiz bu sistemin bir ürünüyüz. Yeterince sıkıntısını yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Not sistemini özellikle ilk ve ortaöğretimde kaldırmadıkça üniversitelerimizin durumunun da değişeceğini düşünmüyorum. Özetle; bireye yatırım yapan toplumlar kazanacak, bireyselliği göz ardı eden toplumlar da ya mevcut durumlarını sürdürecek ya da daha kötü olacak. Son olarak; aynı olmaya değer veren bu dünyada başarılı olmanın yolu, kendi imzamızı taşımaktır, diyor, keyifli okumalar diliyorum!
Ortalamanın Sonu
Ortalamanın SonuTodd Rose · Paloma · 2017180 okunma
·
20 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.