Romain Gary... Kendisi ile tanıştım tanışalı Kafka'dan sonra en sevdiğim yazar oldu. Hayatı, hayata bakışı, tecrübeleri ve tecrübesizlikleri...
Roman bir annenin çocuğuna anlattığı peri masalı ile başlıyor, deyim yerindeyse. Her çocuk, çocukluğundaki masallara inanarak büyür, yalan olduklarını sonradan öğrenip hayal kırıklığına uğrar... Romain Bey de tam olarak bunu yaşamış. Annesi, ki tek dayanağı, nefesi, sesi, benliği, öldüğünde yaşadığı o boşluğu hissettim. Yaptığı her şey onun masallarına layık olabilmek içindi. Normalde başkası yapsa çok kınardım bu durumu, "Hayat senin hayatın kardeşim, yaşa!" derdim, ama diyemedim. Nedendir bilinmez. Belki de çok yakın hissettim.
Yer yer güldürdü, kruvasan hikayesi gibi; yer yer ağlattı, annesinin öldüğü (burada ayrıntı vermek isterdim fakat okuyarak öğrenmenizi isterim) yer gibi. Bir anda Afrika'da bir anda Fas'ta bir anda o Akdeniz'in samimi maviliğinde hissettiriyor insana kendini. O koca sahile sığamadığı arkadaşlıklarıyla, dostlarıyla cılız bir adamı görüyorsunuz belli belirsiz.