Gönderi

448 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Nereden başlanır bilmiyorum. Fakat yazacağım incelemenin içeriğinde büyük ölçüde spoiler mevcut olacak muhtemelen- bilginize.. Aslında hayattaki pek çok değerin- kafamızdaki birer beklentiye dayandığını hissettiren bir eser. Öncesinde hayran olduğu- ulaşılamaz gördüğü insanları tanıma hayali ve onların çevresinde bir yaşam sürme hayali kuruyor. Ama zamanla bu insanların arasına girdikçe ve bu sınıfın yozlaşmışlığını- ve bir zamanlar hayranlıkla baktığı bu insanların ne kadar yapmacık olduğunu fark etmesiyle birlikte hayatındaki en büyük bilinmezlik döngüsünü başlatmış oluyor. İnsanı insan yapanın, sınıfları olmadığını anlamaya başlıyor. Geçmişte onu hor gören- hiçbir değer vermemiş insanların bir süre sonra elde ettiği sosyal statü ve maddiyat gücü ile kapısında sıralanışına şahit oluyor. Ne kadar üzücü değil mi? Bir zamanlar kendisini normal bir insan gibi hayal dahi edemediği- kendi zihninde beklentisinde onu adeta Tanrısal bir seviyeye getirdiği insanın ona olan sevgisi aslında statüsüne ve mesleğine bağlıydı. Martin'in benliği sanırım en çok da bunu sindirememişti. Karşılıklı sevgiyi- değer vermeyi birbirlerine öğreten Martin & Ruth çiftinin, arasına maneviyatın yanında hiçbir değeri olmayan maddiyat duvarlarının örülmüş olması- işte bu en acıtan kısımdı. İnsan bir kere güvenini kaybettiğinde bir daha eskisi gibi olamıyor zaten.. Martin' i bu noktada net bir şekilde anlayabiliriz. O hep bilgi açlığıyla daha yükseklere ulaşmayı planladı ve başardı. Ve yükseldikçe tükendi aslında içten içe. Hiçbir yere ait olamadığını daha net bir şekilde anlamlandırabildi. Bir süre sonra paranın- gerçek dostluğun ya da sevginin yanında hiçbir değeri olmadığını fark etti.. "Ben değişmedim; gerçi birden herkesin gözünde kıymetim arttığı için, bu konuda ben bile sürekli kuşkuya düşüyorum. Kemiklerimin üstünde aynı et, ellerimde ve ayak parmaklarımda aynı on parmak var. Tamamen aynıyım. yeni bir kudret ya da erdeme sahip değilim. Beynim aynı beyin. Yeni bir edebi yahut felsefi genelleme dahi ortaya koymuş değilim. Kimsenin beni istemediğiyle aynı kişilik değerindeyim. Kafamı karıştıran, beni şimdi istemeleri. Beni kendim için istemedikleri ortada, çünkü özde hala eski istemedikleri insanım. Beni başka bir şey, benim dışımdaki bir şey, aslında olmadığım bir şey için istiyorlar. O şey ne söyleyeyim mi? Kazandığım takdir. bu takdir ben değilim ki. Takdir, başkalarının zihninde yer alıyor. bir de kazandığım ve kazanmakta olduğum para için istiyorlar beni. Ama para ben değilim. Para bankalarda ve şunun bunun cebinde de var.." Dünyada kendi fikrine güvenemeyen, başkalarının fikirlerini kendi fikirleriymiş gibi benimseyen- dillendiren ve kolayca çevresinden etkilenen- makama mevkiye önem veren o kadar çok insan var ki.. Olmadığı gibi davranan- maskesini belki de bir ömür çıkartamayan insanların içerisindeyiz. En son ne zaman bir güneşin doğuşunun ya da batışının tadını çıkarttık? Onun fotoğrafını çekip bir yerlerde bu an'ı yaşadığımızı kast edip aslında yaşamamış olmamızdan bahsetmiyorum. Ya da aynı şekilde bir konserde elinde telefon olmadan an'ı yaşayabilen çok insan görememek de bu eleştiriyi kanıtlar cinsten.. Her şeyimiz- ama her şeyimiz başkalarını etkilemek, onların üzerlerimizdeki yargılarını yüceltme çabası üzerine. Ama en önemli şeyi unutuyoruz. Kendimizi, benliğimizi.. Böyle bir romanı yazabilmek için Jack London'un neler yaşamış olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Okudukça ve öğrendikçe anlıyor insan, tanıdıkça biliyor, bildikçe tiksiniyor bazı şeylerden. Ve yalnızlığa sarılıyor- içine kapanmaya başlıyor. Burada olup biten de buydu aslında.. Aslında bir asırdan daha fazla zaman geçmiş olmasına rağmen insanların değişmediğinin- nasıl da çiğ kalıp hala pişemediğinin, mide bulandırıcı ikiyüzlülüklerin muhtemelen binlerce yıl geçse de aynı kalacağını ispatlayan cinsten. İnsan sevdiği, değer verdiği, aşık olduğu insanı gözünde nasıl da yüceltiyor demek ki. Ama aslına bakıldığında her birinin kemiğinin üzerini kapatan bir et var. Önemli olan içerisinde sahip olduğu o sonsuz ruhu görebilmekte- tanıyabilmekte.. Okuduğunda insanın içerisinde kapatılması mümkün olmayan bir boşluk oluşturuyor sanki. Kitapta Martin'e pek çok şey katan Brissenden'in aslında pek çok şeyin farkında oluşu- ve Martin' e rast gelişi de Martin'in hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Sanıyorum ki o gerçek bir dosttu. İnsanların ve toplumun çirkinliğini görmüştü ve en değerlisi olan Efemerid' ini onlardan olabildiğince saklamak istemişti. Ve haklıydı da.. Dostoyevski' nin söylemiş olduğu bir söz vardır. "Her şeyi anlamaya çalışmak bir hastalıktır.." der. Martin ne yazık ki her şeyi anlamaya çalıştığı için hayatı bir türlü kabullenememişti. O büyük ölçüde inandığı- koşulsuz gördüğü Ruth' a karşı olan sevgisinin Ruth için aslında pek bir şey ifade etmediğinde hissettikleri- onu tam anlamıyla hissizleştirmişti aslında.Onu hayatta tutan bir dalı kaybetmişti bir nevi, çünkü yaptığı her şeyi onun için yapmıştı. Johny Cash' in "Hurt" şarkısını anımsayıveririz bu noktada.. "Canımı acıttım bugün, hâlâ hissedebiliyor muyum görebilmek için.." Hissizliği nasıl da başarılı bir şekilde hissettirebiliyor bizlere.. Jack London'u ve eserlerini oldum olası çok beğenmiştim. Fakat hep bir yerlerde onda Christopher McCandles' ı bu denli etkileyenin ne olduğunu düşünüp dururdum. Ta ki bu kitabı okuyana kadar. O, Henry David Thoreau ya da Lord Byron gibi Jack London' dan da çok fazla ilham almıştı. Onu insanların ve toplumun kokuşmuşluğundan doğanın kollarına atılmasının da sebeplerinden biri de bu kitaptı muhtemelen. "Yaşama yönelen aşırı sevgiden, Umuttan, korkudan kurtulan bizler, Kısa teşekkürlerle şükranımızı sunarız. Tanrılara ve Tanrı diye ne varsa; Ki, hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez; Ki, ölüler dirilmezler; Ki, en yorgun ırmaklar bile Bir yerde denizle birleşirler.." Ne derin, ne etkileyici bir sondu bu. Ne kadar da doğruydu, çünkü ölüm acıtmazdı. Yaşamdı acıtan. Bir bakıma, yaşamın indirebileceği son darbeydi ölüm... Uzunca bir süre başucu kitabım olacak bir kitap kazandım sanırım..
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202392,2bin okunma
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.