Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ben adam olmak istemiyorum ki.
Zeytin ağacının altında bir küçük çocuk oynuyordu. Yanına yaklaştım. Yeşil zeytinleri korku ile bana uzattı. — Sizin mi bunlar? dedi. — Benim ya, dedim. — Ben taş atmadım, dedi, kendi kendilerine düştü bunlar. — Onlar ne? dedim. — Acı şeyler, dedi. Açık mavi gözlerinin kırmızı kirpikleri yanıp yanıp sönüyordu. — Bunlar ne biliyor musun? dedim. — Bilmem, dedi. — Sen zeytin nedir bilir misin? — Bilirim elbette. — İşte bunlar zeytin. — Sabahleyin yediğimiz mî? — Siz sabahlan zeytin mi yersiniz? — Yeriz ya. — Senin baban kim, dedim. — Benim babam yok, dedi. Mavi gözlerine beyazlıktan mavileşmiş bir gözkapağı altın ışıklarıyla indi. Büyük büyük dudaklarını uzata uzata: — Benim babam ölmüş, dedi. — Nerede ölmüş? — Muharebede. — Hangi muharebede? — İstiklal Muharebesi’nd e. İçimden dostum, kardeşim, canım, ruhum, evladım, ciğerim benim, dedim. — Oyna zeytinlerle ama, dedim, sakın taş atma emi! — Sizin mi bu zeytinler? — Hayır, benim değil. Bu zeytinler kimsenin değil. — Eve götüreyim mi bunları? — Bunlar düşmüş, buruşmuş, İyi değil, kurtludur. — Öyleyse oynarım, dedi. — Oyna ama, sakın yine ısırma. Hepsi acıdır. — İyileri de mi acıdır? — İyileri de acı olur. — Sonra nasıl tatlılaşır? — Onu ben de pek iyi bilmem. — Kim bilir bunu peki? — Ne yapacaksın? — Sabahleyin yemek için zeytin yaparım. — Annen var mı senin? — Var tabii. — Ne iş yapar? — Çamaşıra gidiyor. — Sen ne olacaksın büyüyünce? — Ben mi? dedi. Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. — Ben, dedi, boyacı olacağım. — Ne boyacısı? — Kundura boyacısı. — Neden kundura boyacısı? — Ya ne olayım? — Doktor ol, dedim. — Olmam, dedi. — Neden? — Olmam işte. — Neden ama? — Doktoru sevmem ki. — Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu? — Tabii sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan. — Ama annen iyileşti. — Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün yemek yemedim ben. — Peki, dedim, öğretmen ol. — Ben mektebe gitmiyorum ki. — Neden? — Öğretmen beni dövüyor. — Neden? — Yaramazlık ediyorum da ondan. — Sen de yaramazlık yapma. — Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki. — Öğretmenin yapma dediği şey, dedim. — Belli olmuyor ki! Bir gün arkadaşımın biri, “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de dövdüm onu. Öğretmen de beni dövdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi dövmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye dövdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem dövdüler, hem mektepten kovdular. — Çok fena yapmışsın. — Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.