Paul Tillich (1952) umutsuzluğu 'son istasyon'
olarak betimler. Kimse onun daha ötesine gidemez. Orada artık gelecek görünmez, yokluk mutlak zaferini kazanmıştır. Umutsuzluğun acısı, varlığın -farkında olarak, yokluğun gücüne teslim olmasıyla belirir. Eğer anksiyete sadece kader ve ölüm anksiyetesi olsaydı iradi ölüm umutsuzluğu savuşturmaya yeterdi. O zaman gerekli olan 'olmamak cesareti' olurdu. Ancak
umutsuzluk aynı zamanda suç ve kınanma umutsuzluğudur. İçimizde yaşanmadan bekleyen bir hayatın suçunu duyarız.