Gönderi

Bunu Bilmelisiniz!!
Nazım Hikmet’i anlatmak zor.. Sadece anlatmak değil, anlamak da çok zor.. Çünkü hiçbirimizin tüm hücreleri onun kadar hasrete bürünmedi. Hiçbirimiz nefes aldığımız zamanın yarısından fazlasını ya sürgünde ya da parmaklıklar ardında geçirmedik. Aşık olduk belki ama hiçbirimiz onun kadar aşık olup onun kadar özlemedik. İki buçuk aylık çocuğumuzu bırakıp vatanımızdan kaçmak zorunda kalmadık. Vatan haini de ilan edilmedik, üstüne barış ödülü de almadık. Tahir de değildik Zühre de.. Yani hiçbirimiz Nazım Hikmet olmadık. Biz onu anca yazdığı oyunlarda, kaleme aldığı şiirlerde dinleriz. Hayretle ‘nasıl yazmış’ deriz. Ama anlayamayız.. Bir zamanlar vatandaşlıktan çıkarılan, yazdığı tüm eserler yasaklanan, onları yazdığı için hapsedilmesini geçin onları okuyanların hapsedildiği Nazım Hikmet, artık okullarda ders olarak anlatılıyor. Nazım Hikmeti anlatacağım, gözümde damlamaya hazır yaşla. Nazım Hikmet Ran, 20 Kasım 1901’de bir daha asla dönmeyeceği Selanik’de dünyaya geliyor. Bir daha asla oraya dönmeyecekti, çünkü kendisinin de dediği gibi, geri dönmeyi sevmezdi. Yazıları 30-40 dile çevriliyordu ama Türkiye’de kendi dilinde yasaklandı. Şanslıdır ki Nazım şiiri okuyor diye tutuklananlarla aynı koğuşta kaldı. Çıkan af yasasıyla dışarda aydınlar, içerde Nazım Hikmet açlık grevi başlatıldı. Dizelerinde ulaşıldıkça ulaşılmaz olan ‘ hasretim’ dediği memleketinden girmek zorunda kalacaktı. Kalbinden hastayken, 46 yaşındayken, yasal olarak yükümlülüğü olmaksızın askere çağrıldı. Bu onun ölüm fermanıydı aslında. Öldürüleceğini anladı. Bi gece ansızın iki buçuk aylık çocuğunu, çiçeği burnunda anne olan aşkını, milletini, vatanını terk edip Moskova’ya kaçıyor. Korka korka, usulca terk ettiği memleketinden ayak bastığı yerde büyük bir coşkuyla karşılandı. Yine aynı ülkede yarım asrı devrilmişliğin kutlaması yapıldı kocaman bir konser salonunda. Salon hıncahınç doluydu. 1951’de vatan haini ilan edilip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Ve evet o da kabul ediyordu hainliğini. Ve bu sözlerle açıklıyordu: ‘Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, Vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, Maaşlarınızsa, ödeneklerinizse vatan, Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, Ben vatan hainiyim Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. ! ’ ... Sonra Polonya vatandaşlığına geçti. Sonra da hayatının son aşkı olan ‘seviyorum seni, ekmeği tuza banıp yer gibi.’ Dediği Vera ile tanışır. Ve dünyanın her yerini gezdi. Ama hastaydı kalbi. Öleceğini anladığı zaman oğlu Memed’e son mektubunda: ‘memed ben dilimden, tuzumdan ekmeğimden uzakta anana hasret, sana hasret, yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim ama sürgünde değil, gurbet ellerde değil öleceğim rüyalarımın memleketinde. Beyaz şehrinde en güzel günlerimin...’ Vasiyetinde de ‘Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni Ve de uyarına gelirse, Tepemde bir de çınar olursa Taş maş da istemez hani..’ dile getirmiştir. Vasiyetinde yazdığı gibi Anadolu’nun bir köy öezarlığına değil, Moskova’da kahramanlar mezarlığına gömüldü. Öyle de bir Çınar ağacı yok başucunda. Meşhur şiiri rüzgara yürüyen adamın figürü var siyah granitten yapılan. Çünkü o da rüzgara karşı yürüdü. Hep bir memleket vardı düşünde, sahiden önlenebilen bir diyar. Ama o memleketinde yasaklıydı, o memleketin rüzgarı onu hep uzaklara sürmüştü... Şiirleri ölümünden bir yıl sonra memleketinde okunmaya başlandı. Ve yıllar sonra 2009’da ona esen rüzagar hepten durdu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılan kişilerin incelenmesi kapsamından, ölümünden yıllarca sonra vatandaşlığı geri verildi. Nazım Hikmet tam 58 yıl sonra hasretini çektiği vatanın bir bireyi olmuştu. Ama bu rüzgar onu Nazım Hikmet yapmıştı. Bu rüzgarla o bir kaya gibi durmayı öğrenmişti. Adını tarihe sadece Türkiye değil dünya tarihine bu rüzgara karşı daha fazla değer o nefes alırken hiç bilinmedi. Kimi otların, balıkların çeşidini bilirdi o da ayrılıkların. Kimi insan ezbere söylerdi yıldızların adını, o hasretlerin...
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
160 görüntüleme
Ihlamur Düşleri okurunun profil resmi
Bu durumda binlerce insan var. Sadece yanımızda acıyı yudumlayanlara kör bakıyor, sağır gibi dinliyoruz onları. Hergün onbinlerce insan hain damgası yiyor bu ülkede. Cezaevleri tıkabasa dolu. Hain mi gerçekten hepsi, vatanı mı sattı hepsi... Nazım'ın da dediği gibi kimlerin kasaları ve çek defterleri dolu bugün? Aynı şeyler devam ediyor. Kahraman olmak zaman meselesi. Taraftar meselesi. O yüzden zamanın geçmesi gerek... Kör vicdanların zulmü görmesi için, kahramanların can vermesi gerek. Türkiye hiç değişmedi. Herşey aynı...~
Xecê okurunun profil resmi
Ciğerdeki acı dinene kadar uzun soluklu bir ahhh! Çekmekten başka ne düşüyor ki nasibimize🥺😔
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.