Gönderi

234 syf.
·
Not rated
·
Read in 11 days
Dünyadaki dört büyük öykücüden (Çehov, O. Henry, Poe ve Maupassant) üçünü okumuş, geriye okumadığım yalnızca Guy De Maupassant kalmıştı, Mutluluk ile onu da okumuş bulundum. Maupassant'ın yeri bende Çehov kadar özel oldu diyebilirim. Yazarı uzun zamandır okumak istemiştim fakat fırsat olmamıştı. Gerek kütüphanede geçen seferinde gördüğüm ve bir dahaki sefere almayı kafama koyduğum kitabının yerinde olmaması gerekse de mevcut okuduğum kitapları bitirememem bunda etkili oldu. Mutluluk'u kütüphanede, rafta gördüğümde dünyalar benim oldu. Maupassant'da beni çeken özel bir yan vardı. Kitabın arka kapağında da bahsedildiği gibi yazar "hüzünlü bir gözlemci" rolü yüklüyor biz okurlara. Mutluluk'daki hikayelerin çoğu hüzün içeren öykülerdi. Ama bu rolü yalnızca duygusal anlatımla yapmıyor Maupassant. Hikayenin gidişatı daha en baştan belli ediyor kendini. Ama bu da ölçülü bir şekilde oluyor elbette. Hikayenin başında dramatik ve hüzünlü olaylar biraz biraz başlarken sonlara doğru işler öylesine karışıyor ki bir hüzün dalgasına kapılıyorsunuz. Bu dalgayı okura yansıtmak elbette ki kolay değil. Mesela bir öykücü, hikayesini nerede bitireceğini çok iyi ayarlamalıdır. Aksi takdirde hikaye okuru sıkabilir ya da beklentileri minimum halde iken öykünün bitmesi onu boğabilir. Maupassant bunu çok iyi ayarlamış. Bir hikayeyi öyle bir noktada kesiyor ki, okur ister istemez öykünün vermiş olduğu duygusal akıma kapılıp gidiyor. Kendisi olay hikayecisi olduğu için öykülerinde bir devamlılık söz konusu değil. Yani öykü bittiğinde, olaylar okurun kafasında devam etmiyor. Fakat bu Maupassant'ın eksik bir yönü değil tabii ki; bu onun tarzı. Olay ve durum hikayeleri bu açıdan kıyaslanmamalı bana göre, ikisi de ayrı bir zevki yansıtıyor. Maupassant'ın diğer bir yönü de betimlemelerindeki ustalık. Hocası Flaubert'in betimleme üzerine öğütlerine bağlı kalan yazar bunu zamanla öyle iyi bir dereceye getirmiş ki insan onu okurken ayrı bir zevk alıyor. İki aşığın gözyaşları ya da batan bir güneşin resmedilme anı öyle özgün bir dille betimlemiş ki okurken hayran kaldım. Elbette ki biz okurlara verilen "hüzünlü gözlemci" rolüne bu özgün betimlemeler de katılınca anlatım çarpıcı bir hale geliyor. Bu sayede de hikayelerin doruk noktası da mükemmel ayarlanmış. Üstte de bahsettiğim gibi hikayenin doruk noktasında içinize yepyeni duygular giriyor; bazen hüzün, bazense de neşe. Dolayısıyla her hikayeden sonra diğer bir hikayeye hemen başlayamıyorsunuz. Bu duyguların ağırlığı sizi bir süre onları sindirmeye zorluyor. Maupassant'ın hikayelerine bir bütün olarak bakılmalı bana göre. Çünkü kimi öykülerinde ayrıntıya fazla yer verilmemiş. Dolayısıyla olaylar ve verilmek istenen duygular tüm hikayeye yayılmış. Bu açıdan bir bütün olan öykülerinin çoğu gereksiz ayrıntılarla kirlenmemiş desem yeridir. Bunun nedeni belki de Maupassant'ın öyküleriyle okura vermek istediği olgular. Okura kimi duyguları yaşatmak istemiş zannımca. Bu duygular genellikle hayattaki olaylar karşısında içimizde yeşeren ya da çürüyen duygulardan ibaret. Kısacası hayatın duygusal anlamdaki gerçekliğini öykülerinde gayet etkili bir şekilde yansıtmayı başarabilmiş bir yazar Maupassant. Her öyküsünün sonundaki o duygu yoğunluğunu deneyimlenizi kesinlikle öneririm. Şahsen bundan sonra Maupassant dendiği zaman benim aklıma hikayelerindeki doruk noktaları gelecek. Bu deneyim bir nevi hayatın kendisi; kendi hayatınızı, başka hayatlardan yansıtıyor size Maupassant.
Mutluluk
MutlulukGuy de Maupassant · Bordo Siyah Yayınları · 2003835 okunma
··
334 views
Anıl okurunun profil resmi
Aykut Hocam okumadiysan Maksim Gorki'nin Soytarı kitabını öneririm. Birde Gorki'nin hikayelerinin tadına bakmış olursun. :)
Nympheutria okurunun profil resmi
Ekledim hocam listeme, teşekkürler ettim. :)
1 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.