Gönderi

304 syf.
10/10 puan verdi
Şark’ın Şiiri İran Sineması
“Sinema milletleri tanımak için en iyi pencere, selam vermek için de en uygun vesile” Dijital çağda sinemanın tesirinde Müslüman kalmanın yollarını arayan bir insanın hayatında tasvirin yeri nedir? Sinema ile değerlerin aktarılması kabil mi? Dini bir sinema olabilir mi? Kadının sinemadaki mahremiyet sınırları nelerdir? Sinemanın bıraktığı etki altında dinin evrensel idealleri gerçekleştirilebilir mi? Dini bir düzeni olan bir ülkede dini bir sinema hedefi niçin tartışılıyor? Bu kitabın yazılması tam da bu soruların cevaplarını bulabilmek içindir. İran yıllardır Batı tarafından ekonomik ve siyasal bakımdan ambargolara uğrayan bir ülkedir. İran dünyaya Batı’nın icat ettiği bir sanat ve teknik sayılan sinema kanalıyla açılmaya çalışmıştır. Sinema İran’ın dünyaya dönük tek yüzüdür. Devrim’den önce İran’da yasak ve haram sayılan sinema, Devrim’de sonra meşru bir hüviyet kazanmıştır. “Yeni İran sineması, ilkesel olarak, gerçekliği olay örgüsüne boğarak seyirciden uzak tutmaktan, seyirciyi meşgul etmeye dönük hikayelerden kaçınmaktadır.” İran sineması devletin desteğini alarak gelişmiştir; ama en önemli etmen devletin sinemayı propaganda aracı olarak görmeyişidir. İran’ın büyük yönetmeni Abbas Kiyarüstemi, İran’ın günümüzde dört şey ihraç ettiğini söylüyor: Halı, fıstık, petrol ve sinema…İran sineması, İran şiirinin bir devamı gibi görülüyor. İzlediğiniz her filmde edebiyat ve şiirden bir iz bulursunuz. Filmlerinde; Hâfız, Mevlana, Hayyâm, Sadi gibi klasik İran şairlerinin yanı sıra Sohrab Sepehrî, Füruğ Ferruhzâd, Nima Yuşic gibi modern şairlerin izlerini de pekala görebilirsiniz. İran sinemasından şiiri çıkarırsanız geriye hiçbir şey kalmaz da diyebiliriz. Devrim öncesi taklitçiliği esas alan İran sineması, Devrim’den sonra yeni bir sinema hayaliyle kendisini bulmaya başlamıştır. Sinemanın niteliksel gelişmesi ise 1987’den sonra olmuştur. Bu gelişmeyi sağlayan etkenler ise şöyle sıralanmıştır:1984’ten sonra İran’a yabancı film girişi yasaklandı. Mahalli ögeler taşıyan senaryolar desteklendi. Vergi indirimine gidildi. Sinema için gerekli materyal ve teçhizat üretilerek, dağıtıldı. Devrimden sonra ideolojik bir arınmaya tabii tutulan filmler, 1987’den itibaren sanatsal düzeyine göre değerlendirilmeye başlanmıştır. İran sinemasının ayırt edici özelliği, filmlerinde fuhşiyat ve şiddet sahnelerinin bulunmayışıdır. Kötü bir örnek teşkil edecek her türlü görüntüden aridir. İslamiyet’in yasakladığı şeyleri filmlerinde göremezsiniz. Hem toplumsal hem özel boyutları olan karı- koca ilişkisinin mahrem sınırları perdede de korunur. Filmlerinde kahramanlar yoktur. Bir star sineması da değildir. Sinemanın İran için bir tanıtım aracı olduğunu söylemiştik. Yönetmen Hasan Hidayet, sinemanın, düşmanın hilelerini boşa çıkaracak bir tanıma imkanı olduğunu inancındadır: “Nasıl var olduysak, kıyam ettiysek ve nasıl tefekküre sahipsek, kendimizi dünyaya öyle tanıtmalıyız.Bugün kültürel alanda İran’ın gerçeklerini dünyaya anlatacak en etkili araç, görüntüdür: Yani sinema, fotoğraf ve resim. Sinema İran’da, diğer görsel araçlardan daha çok ilgi gördü ve gelişti.” Sinema gözüyle din ise, “ Dini film insanın eşref-ül mahlükat olarak bulunması gereken yüce konuma ulaşma çabasını tasvir etmektedir. Form ve kurgu açısından dini ve gayri dini sinema yoktur. Sanatı dini ya da gayri dini kılan, kaynağı ve içeriği, mesajı ve hedefidir.” Sinemanın maddeyi ruha yaklaştırdığı ifade edilir. Bu da sinemanın irfani yönünü ortaya çıkarır. İran sineması’nda filmler dört ayrı grupta değerlendirilir: 1. Doğrudan doğruya irfani konuların işlendiği filmler. Bu filmlerde cebir ve irade, ilahi ve insani aşkın birliği, aşk vasıtasıyla kendi derinlerine inme ve kendini tanıma tecrübeleri, iman ve tekamül, hayatın hayvani kabuğundan sıyrılmayı başarma vs. temalara rastlanmaktadır. 2. Konuları doğrudan doğruya irfani sayılmasa da, yer yer irfani çağrıştıran sahnelerin yer aldığı filmler. 3. Efsanelere, sırlara ve folklorik görüntülere dayanarak irfani mesajlar vermeye çalışan filmler. 4. İrfani arayışların konu alındığı ve irdelendiği, irfanın tartışıldığı filmler. Aktaş, eserinde Kiyarostami, Mahmelbaf ve diğer önemli yönetmenlerin filmlerinin alt metnini de okuyuculara sunduktan sonra sinemada kadın konusuna geliyor.İran sinemasının en önemli handikapı, kadın oyuncuların perdede yer alış biçimidir. Sorunlar: “Kadın oyuncuların yabancı erkeklerle birarada bulunuşu ve teması, sesi, şarkı söylemesi, gülüşü, elbisesi, koşması, dans etmesi ve jimnastik yapması, duygularını ifade ediş biçimi, makyajı, ziyneti, erkeğe benzetilmesi, eşi rolünde namahrem bir erkeğin oynayışı; ehlikitaptan tesettürsüz kadınların sinemadaki görünümü…” Filmlerde, aile içi ilişkilerde de kadın daima tesettürlüdür. Erkek ve kadın oyuncu, filmdeki ilişkileri ne seviyede olursa olsun birbirlerine karşı mesafeyi korumalıdır. Bütün bu durumlar yönetmenleri zorlayan unsurlar olmuştır. Ben ise genel olarak İran sineması’nda kadınlara yan gözle bakmak bile yoktur, deyip durumu özetliyorum. Aktaş, “İran sinemasını star sineması değildir; çoğu kez seyirci, seyrettiği filmin oyuncularını tanımaz. Kadın oyuncu özellikle çekiciliği ve güzelliği nedeniyle ün kazanamaz veya bir rol için tercih edilemez” diyor. Ben bu durumun son dönem İran sineması’nda değiştiğini düşünüyorum. Nigar Cevahiriyan,Taraneh Alidoosti, Leyla Hatemi gibi kadın oyuncuların starlaşmaya doğru evrildiğini söylemek yanlış bir düşünce olmaz. İran sineması’nın arka planına baktığımızda taziye, deste çıkarmak, sine vurmak, aşura, roze, novhe ve şebihani gibi unsurların hemen hemen her filmin içeriğini doldurduğunu görüyoruz. Yazıma İran sineması’nın başarısının altında yatan gerçekleri birkaç maddede sıralayarak bitirmek istiyorum: 1.Kültürün taşıyıcılarından biri olan şiirin derin unsurlarından ustalıklı bir şekilde yararlanmak. 2.İnsan ilişkilerini evrensel bir dille anlatabilmek. 3.Devletin sinemayı desteklemesi 4.Dini film yapma gayesi 5.Sinemanın propagandaya kurban edilmemesi 6.Özgün bir sinema diline sahip olması 7.Ulemanın sinemayı onaylaması 8.Estetik, fedakarlık, mükemmelleşme ve hakikat arayışı 9.Sinemanın dünya milletleri arasında bir köprü olarak görülmesi Hal böyle olunca bir sinemanın gelişmemesi de imkansızdır. Bugün sinema İran’ın en güçlü silahıdır. Başarıları beni asla şaşırtmıyor. Farsi filmleri izlemekten ve tanıdıklarıma izletmekten büyük bir zevk duyuyorum. Diyeceğim o ki; izleyin, izlettirin. Mahrum kalınamayacak kadar güzel bir sinema.
Şark’ın Şiiri İran Sineması
Şark’ın Şiiri İran SinemasıCihan Aktaş · İz Yayıncılık · 201535 okunma
·
60 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.