Gönderi

780 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
32 günde okudu
"İhanet olgusu, suçluluğa gizlenmiş bir fenomendir. Vahdeddin Ankara'nın uzattığı zeytin dalını gururuna yediremezken, İngilizlere eğilebiliyordu. İzmir ve İstanbul'da cereyan eden bu görüşmeler Büyük Taarruz öncesine rastlar. İngilizlerin yerli işbirlikçilerle kurduğu Kara Cumbo örgütü, Meclisin gizli celselerini bile dinlediği halde Büyük Taarruzun gününü öğrenemedi. Ordumuz İzmir'e girdiğinde Yunan karargahında Sirtaki oynanıyordu. "İngiliz aslanının Yunan Kralı Kostantin'e Ayasofya kilisesinde Bizans imparatoru tacını giydirme" hülyasını Büyük Taarruz söndürdü. Yunan ve İngilizlerden önce bizim saray şoka girdi. İzmir'deki yabancı generaller Mustafa Kemal'i tebrik sırası beklerken, Vahdeddin dona kalmıştı. Sanki kurtulan başkasının vatanı, ırzına geçilen kadınlar başkasının namusuydu. Duygusal nefret nankörlük ötesi bir psikolojiye benziyordu." Kitabın son sayfasından, son bir alıntı ile dilim döndüğünce izlenim ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Hep dile getirdiğim bir söz var: Okumakla geçen zaman bu dünyada geçirilebilecek en kıymetli zaman dilimi. Bir de tüm yönleriyle O'nu anlatan kitapları okumakla geçen zaman var ki, benim dağarcığımda bu zaman dilimini tanımlayacak sözcük yok ne yazık ki.. Atatürk - Vahdettin Kavgası... Mektup, dergi, gazete, yerli yabancı yüzlerce hatırattan yararlanarak özenle ve titizlikle hazırlanmış, dopdolu ve çok kıymetli bir eser. Kapağını açtığım anda bildiklerimi tazeleme fırsatı bulacağımdan hiç şüphem yoktu. Kitap bitip kapağını kapattığımda ise bilmediğim birçok yeni bilgi edinmiş olmanın tarifsiz mutluluğu içerisindeydim. Osman Selim hocamızın bir sözü var: "Mustafa Kemal, anasının değil, tarihin kucağına doğmuş; anasının değil, tarihin memelerini emerek büyümüş bir dehadır. Atatürk - Vahdettin Kavgası'nı okuduğumda bu sözün ne anlama geldiğini çok daha net anlama fırsatı buldum. Uçurumun kenarında bir ülke, ateş cehennemleri içinde yoksul ve gariban bir halk, olaylar, insanlar... bir orkestra şefinin sanatçıları ve enstrümanları ustalıkla yönettiğinde, ortaya olağanüstü bir sanat şaheseri çıkması gibi, insanları yetenek ve yeterliliklerine göre yönetip imkansızı mümküne çevirerek ortaya adına Türk mucizesi denilen bir şaheser çıkaran tarihin doğurduğu askerî ve siyasî bir deha! Bkz: Sayfa 422.. "...Mustafa Kemal bir insanı davasına yararlı olacağı zaman kullanmasını iyi bilirdi. Meclis yeni kurulurken Veliahd'ın şahsiyetinden faydalanmayı düşünmüş ve kendisini Ankara'ya davet etmişti. Halbuki şimdi bir ordu kurulmuş, İnönülerde düşmana iki darbe vurulmuştu. Mustafa Kemal'in Osmanoğullarından birinin maddi ve manevi dayanağına ihtiyacı kalmamıştı.." (Bkz. Asım Gündüz, Hatıralarım, s. 43)" O'nu sevmek, saygıyla anmak, en önemlisi de anlamak... Sevmek, saygı duymak... Bunlar zoraki olacak şeyler değil elbette. Bizim ihtiyaç duyduğumuz şey, bizim için olmazsa olmaz olan O'nu anlamak. Bunu başardığımızda zaten O'nu hayatımızdaki herkesten ve her şeyden çok sevmek ve saygı duymaktan başka tüm seçenekleri elimizin tersiyle ittiğimizi görürüz. Evet, ben O'nu hayatımdaki herkesten çok seviyorum. Çünkü O'nu tanıyorum. Çünkü ne yaptıysa, ne yapabildiyse, hepsini ama hepsini Türk Milletinin özgürlüğü ve mutluluğu için yaptığını biliyorum. Evet, O'nu hayatımdaki herkesten çok seviyorum. Çünkü O'nu anlıyorum. Çünkü hayatımdaki herkesi ve her şeyi O'na borçlu olduğumu(zu) biliyorum. Zaten insanlık onuru denen şeyden zerre nasibini almış herhangi bir kişinin Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü sevmemesi, O'na saygı duymaması mümkün değil. Atatürk - Vahdettin Kavgası, kitaplığımda olduğu için zengindim. Okudum, hem zenginim hem de bahtiyar..
Atatürk-Vahdeddin Kavgası
Atatürk-Vahdeddin KavgasıOsman Selim Kocahanoğlu · Temel Yayınları · 20148 okunma
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.