"Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu."
Suskunlar, romanında Klâsik Osmanlı döneminin Konstantiniye'de, Mevlevî Dergahında ve Sofuayyaş Mahallesinde geçen bir 'musikî anlayışı' aktarmaktadır. Musikînin hoş karşılanmadığı zamanda, Mevlevî musikisinde neyin sesiyle 'Gel' çağrısına kulak veren Eflâtun'unun sürekli işittiği bu sesin kaynağını arayan, aynı zamanda daha sonra sağır ve dilsiz olarak hayatına devam eden biridir. Bunun yanında kardeşi olan Davut, babası İbrahim Efendi ve dedesi Kalın Musa ile beraber yaşamlarının yanında Zâhir ile Bâtınî'nin Rafeal'in Kahin'in ve İskender'in hikayesi iç içe anlatılmıştır. Romanda musikî üstadlardan biri sayılan Eflâtun, maddî dünyadan bîhaberdir. Dönemin önemli musikî üstatlarının birer birer öldürülmesiyle onun canı da tehlikeye girmiştir. Romanda aktarılan bir diğer konu, dünyanın yaratılışında insanın, sesin ve musikînin yeridir. Roman, musikînin bölümleri olarak Yegâh, Dügâh ve Segâh olmak üzere üç bölüm şeklinde düzenlenmiştir. Dünyanın yaratılışının yedi günü ile anlatılan hikâye eş değer biçimdedir:
"Başlangıçta sükut var idi. Ve her şey karanlık idi. Yaradan Yegâh makamında terennüm eyledi. Ve bu ışıltılı nağme ile etraf nûr oldu. Ve nağme boşlukta yankılanıp geri döndü. Ve yaradan, bu Yegâh nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, birinci gün.."
İyi okumalar dilerim..
#Suskunlar
#Musikî bir dünya..