Alice masalı küçüklüğümden beri saçma gelmiştir bana. Bir büyüyüp bir küçülme, saçma kelime oyunları, ilginç karakterler ve onların egoları vs.vs. sonunda Alice'in uyanıp herşeyin bir rüya oluşu... 'Bu masal neyi amaçlıyor ki' derdim. Bu kitabı okuduktan sonra hiçbir masalın sadece görünür cümleden ibaret olmadığını anladım. Diğer masalların taşıdıkları gizli duygu ve düşünceleri de merak etmiyor değilim artık. Ve şunu anladım ki hiçbir masal göründüğü kadar masum değildir. Biz kitaba dönecek olursak, kitap gerçekten güzel çalışılmış, her konu titizlikle araştırılmış, yorumlanmış... Yapılan dipnotlar bazen olaydan koparabiliyor ya da anlamakta güçlük çekebiliyorsunuz, bu ne kadar gerekli bir açıklama diyebiliyorsunuz ama bu düşünce sanırım anlatılan döneme hakim olamadığımızdan kaynaklanıyor. Açıklamada bahsi geçen kişilerin çoğunu ve tarihteki önemlerini bilmediğimden masalda yapılan benzetmelerin bir kısmı benim kafamda havada kaldı ama çok da rahatsız etmedi diyebilirim. Yazarın kelime oyunlarını sevmesi, kız çocuklarına olan aşırı ilgisi ve Alice olan saplantılı sevgisi bu masalı ortaya çıkarmış. Bir düşünsenize Alice, yazarımıza 'bana bir masal yazar mısın' diyor ve yazarımız yüzyıllarca kimse tarafından unutulmayacak bir masal yazıyor... Bu masalı okuduktan sonra Charles Lutwidge Dodgson yani namı diğer Lewis Carroll'un hayat hikayesini merak etmedim değil.