Gönderi

207 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 1 hours
“ANLI, ŞANLI” AMA PEK KANLI TARİHİMİZ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME
Kitabın yazarı Mehmet Halife Enderun eğitimi almıştır. Eserinin giriş kısmında kendini Mehmed b. Hüseyin el-Bosnevî şeklinde tanıtır. Halife unvanı ise sarayda Seferli Odası’ndaki görevini niteler. Eserinden çıkarılabilen bilgilere göre Mehmet Halife Bosnalı olup (1633-34) IV. Murad döneminde İstanbul’a geldi. Bir süre Hasbahçe’de çalıştıysa da buradaki ağır çalışma ortamına dayanamadığı için ayrıldı ve Gürcü Kenan Paşa’nın hizmetine girdi. Onun maiyetinde Revan seferine katıldı, Ahıska’nın fethine şahit oldu (1635). Kenan Paşa Özü valiliğine tayin edilince onunla birlikte gitti. Yine Bağdat seferi sırasında (1638) Revan’ı yağmalamakla görevlendirilen Kenan Paşa’nın yanında yer aldı. Sofu Mehmet Paşa, Kara Mustafa Paşa, İpşir Paşa, Salih Paşa, Abaza Hasan Paşalar ile Sultan İbrahim’in boğdurulması, Çınar Vak‘ası, Erdel ve Uyvar seferleriyle (1660) büyük yangın, Tarhuncu Ahmed Paşa’nın devlet maliyesiyle ilgili takdim ettiği defter, Köprülü Mehmed Paşa’nın Akdeniz ve Boğaz seferleri anlatılır. Saraydaki dedikoduların yanı sıra Halep Beylerbeyi Ali Paşa’nın, Celâlî Abaza Hasan Paşa ve onun ekibinden 31 kişinin katli hakkındaki mektuplarının suretlerine de yer verilir. Hâtime kısmında IV. Mehmed’in özellikleri, halka merhametli muamelesi, harem teşkilâtı, Enderun’da yetişen ve müellifin çağdaşı olan seçkin simalar hakkında bilgiler vardır. Eser, Kösem Sultan’ın, 2 Eylül 1651 tarihinde oğlu Sultan İbrahim’in eşi Hatice Turhan Sultan tarafından boğularak öldürülmesi gibi daha pek korkunç ve pek kanlı olayların birinci elden şahididir. Özellikle Fatih ve ondan sonrası o kadar kanlı, o kadar entrikalar ve isyanlarla doludur ki, Osmanlı tarihinin hangi kesitini okusam içim daralır, bu kadar karmaşa ve kargaşa içindeki bir devletin nasıl ayakta kalabildiğine hayret ederim. Öyle “anlı-şanlı-ulu-yüce”lerle anlatılan Osmanlı nasıl bir devletti görmek isteyenlerin 1623 yılında Abaza Mehmet Paşa ayaklanması ile başlayıp 1665 yılına kadarki olayları anlatan bu kitabı okumasını özellikle isterim. Kitapta anlatılan IV. Murat, Sultan İbrahim ve IV. Mehmet dönemleri Osmanlı’nın en kanlı evrelerindendir. Doğrusu ne Selçuklu ne de Osmanlının, yani tarihimizin kansız bir dönemi de yoktur. Zira Osmanlı’da padişahı denetleyecek, sınırlayacak bir güç yoktur. Tabi denetlenemeyen, kimseye hesap vermeyen, gücünü yasa ve hukuktan almayan bu güç, başta padişahların kendileri olmak üzere her zaman, herkes için büyük ve korkunç bir tehdittir. Lakin keyfi yönetim bir devlette her ne kadar herkes için tehdit olsa da, kendini yasa ve hukukun üstünde gören bütün liderler en büyük zararı bizzat kendilerine vermişlerdir. Boğdurulan, tecavüz edilen, itilip kakılan Osmanlı hanedanı, padişahlar ve fiilen padişahlık rejimini devam ettiren Cumhuriyet dönemi liderlerinin başlarına gelenler buna en iyi örnektir. Eser Osmanlının kırk yıllık bir dönemini birinci ağızdan anlatır ama kitabı okuduğunuzda “bu kadar kan, gözyaşı ve zulüm ancak bin yılda yaşanır” hissine kapılırsınız. Sonuç olarak galiba eseri, dönemi ve Osmanlı’yı en iyi Tevfik Fikret’in Kadim Tarih’i anlatır. KADİM TARİH “İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu. Ve başlar bize maval okumaya. Ninniler uydurup uyutur bizi dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun, zifiri karanlık hayatından. Gösterir bize evvel zamanı, tek doğru, en güzel örnek, der. Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu, çöküverir ağır gölgesi bir bulutun, kanlar yağar dört bir yana. En başta bir kanlı bayrak. Kanlı bir taç gelir arkasından. Sonra araçlar sökün eder kan içinde: Balta, topuz, yay, kılıç, mızrak, mancınık, top, tüfek, sapan. Arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri. En son alay alay esirler geçer. Yenen bir kişiye yenilen on kişi, çiğneyen haklı, çiğnenen hapı yuttu. Yıkımlara, acılara alkış tut, yüksekten bakanlar önünde eğil, insafla birdir aşağılık ve namussuzluk, doğruluk lafta, yürekte değil, iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda. Bir gerçek var, tek bir gerçek: Eli kolu bağlayan zincir. Bir tek şey var sözü geçen: Yumruk. Hak güçlünün, kötünün yanı. Uzun lafın kısası: Ezmeyen ezilir! Nerde bir şeref var, iğreti. Nerde bir mutluluk var, yama. Bir şeyin ne başına inan ne sonuna. Din şehit ister, gökyüzü kurban. Her yanda durmadan kan akacak, durmadan her yanda kan! KİTAPTAN ALINTILAR "Padişah bir olur. Şimdi ise İstanbul'da beş padişah var. Bunların zulümlerine, insafsızlıklarına dayanmak gücümüz yoktur." diye bir kez daha bağırdılar. Bu feryatlardan sonra padişah veziri içeriye istedi. Vezir gelen adama Mühr-ü Şerif'i verip kendisi gitmedi. (Sayfa 38) “Bu kalp akçeyi ne yapalım? Biz bunca yıl Girit'te toprak döşenip, taşı yastık yapıp gece gündüz sınır bekliyoruz. Bize böyle kalp akçe vermek insaf mıdır?” (Sayfa 51) “İsmail Paşa, Hasan Paşa /Abaza'ya katılmış ne kadar Sarıca, Sekban ele geçirdi ise hepsini öldürdükten başka çoluk çocuklarını da yok etti. Mallarını mülklerini satıp devlete gelir kaydetti. Anadolu'yu o derece kalburdan geçirdi ki eşkıya namına kimse kalmadı.” (Sayfa 93) “Sultan (VI.) Murat ün kazanmış bir padişahtı. Gerçi kul tayfasından ve Kızılbaş'tan intikam aldı ama ömrü vefa etmediği için kâfirden intikam alamadı.” (Sayfa 107) “Üç yüz ünlü kâfir hapsedildi. İleri gelen kâfirlerden otuzu Muhzır başı'ya (mübaşir) teslim edildi. Bunlardan biri "Onbeş kese altın ve elli esir vereyim beni salıveriniz." dedi. Buna asla değer verilmeyip boynu vuruldu.” “Veziriazan hazretleri ilk baş getirene elli altın ihsan etti. İkinciye elli kuruş, üçüncüye kırk beş kuruş, sonrakilere kırk, otuz, yirmi beşer, onar, beşer kuruş ihsan etti. Herkese diri getirdikleri kâfirlerin ortağ önünde boyunlarını vurmaları ve kesilen başların birer kulağını kesip getirmeleri emredildi. Herkes emrolunduğu üzere birer kulak getirdi. Beş yüz yirmi kulak sayıldı. Beş kuruşu beğenmeyenler tuttukları kâfirin boynunu vurdu.” (Sayfa 119) “Top tüfek yarası alarak ölmüş bulunan binlerce kişiyi gömecek yer bulunmadığından kalenin içerisi baştan aşağı leş ile dolmuştu. Daha sonra sözü edilen leşlerden kale temizlendi. Bunlar börtü böcek için tam bir ziyafet oldu. Kurtlar, kuşlar vahşi hayvanlar doğuruldu.” (Sayfa 133) “Onlar da üç günde bir aylık yol alarak orduyu hümayunu sayısız tutsak, mal ve hayvan sürüleriyle doldurmuşlardı. Yeniden sapkınlar ülkesine saldırıp yüz binden fazla bakire kız, tüysüz oğlan, cariye ve Kazak esirleriyle dönmüşlerdi. Her bir çadırda iki, üç, hatta yirmişer esir almış kimseler sayısızdı.” (Sayfa 136) “Kırk elli tane Palanka ve binden fazla köy yakıldı. Otuz kırk bin kâfir yok edildi ve kırk elli bin kâfir de tutsak edildi. Tanrı'nın emriyle bu kez kâfirlerin içlerine korku düştü. Türk'ten bir, iki bin adam eksik olması denizden bir bardak su eksilmesi derecesindedir.” (Sayfa 140)
Tarih-i Gılmani
Tarih-i GılmaniMehmet Halife · Kültür Bakanlığı Yayınları · 199913 okunma
··
199 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.