Gönderi

339 syf.
4/10 puan verdi
·
Read in 6 days
DOĞU, BATI MEDENİYETLERİ VE BU ÜLKE HAKKINDA BİR İNCELEME
Bu Ülke: Cemil Meriç’le tanışma kitabım oldu. Anlattığı konulara aşina olduğumdan dolayı sıkılmadan, çabucak ama hayretler içinde kalarak okudum. Kitaptan anlaşıldığına göre Meriç, Marksist, ateist bir görüşe sahip ve tam bir düşünce / fikir özgürlüğünden yana. Bunu nereden anlıyoruz? Aşağıdaki şu alıntılardan elbette. Sayfa 296’da: “Tanrı beşerin en büyük keşfi.”dir diyerek, tanrıların yoktan var olmadıklarını ve insan icadı oldukları iddiasındadır. Sayfa 292’de ise: “Tanrılar bile rolünü bitiren aktörler gibi kâh birer birer, kâh hep beraber çekiliyor bu sahneden. Senin zavallı gölgen zaman perdesine belki bir kere bile aksetmeden, oyuna katılmayan bir kukla gibi unutulup gidecek?” diyerek tanrıların ölümsüz olmadıklarını ve insanların biçtikleri rolleri bitince onların da öleceklerini, yok olacaklarını belirtir. Ve sayfa 288’de: "Üç hücreli bir mahpesteyiz: ütopya, mit, ideoloji. Dışarıda bir deli haykırıyor: "Hakikati söyle!" Hangi hakikat? Her mabut, bir devrin hakikatiydi. Deva’lar dev oldular. Ahuramazda öldü. Zeus nerede? İnsan ormanda unutulan çocuk, yalan zırhı. Yalan hürriyete açılan kapı. Yalan, kaygıların bittiği liman." Diyerek insanların dinler ve tanrılar yalanının arkasına saklanarak, korkularından kurtulmaya çalıştıklarını, hürriyete kapı araladıklarını ama dünyada “hakikat” diye bir şeyin olmadığını, her şeyin fani olduğunu en yalın şekilde ifade eder. Meriç sayfa 287’de: “Yığın kadındır. Irzını teslim edecek bir zorba arar. Çobansız rahat edemeyen kaz sürüsü.” Diyerek, kitlelerin / yığınların koyun sürüsünden farksız ve kullanılmaya, güdülmeye elverişli olduklarını çok güzel anlatır. Sayfa 274’de: “Havarilerini yaratamayan İnsa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil.” Diyerek, inanacak ümmet bulamayan peygamberlerin (İsa, Musa, Muhammed) yerinin tımarhane olacağına dikkat çeker. Sayfa 242’de: “Dini mektebe sokmak yanlış. O, dost bir iklimde kendiliğinden çiçeklenmeli.” Diyerek dinin eğitimden, devletten uzaklaştırılmasını, yani laikliği, dolayısıyla da aklı ve bilimi savunur. Sayfa 94’de: “İdeolojileri yasakladığımız için hışımlarına uğradık. Demokrasinin demopedi olduğunu kimse düşünmedi. Aczin hürriyetperverliği yalanların en namussuzu. Bahşedilen hürriyet ölmek ve öldürmek hürriyeti. “ diyerek Doğu Medeniyetinde ölme öldürme dışında bir hürriyetin olmadığını, ölümün kutsandığını bize anlatır. Bunları anlatır ama sayfa 54’de: “Sağcı dergi ve yayınevlerinde çalışmak... Bu yolu ben seçmedim. Sol'un kadir na-şinas davranışı beni ister istemez gericilerin, kucağına değil, yanına itti. Bu yakınlığın fikri iffetim için bir tehlike teşkil etmediğini kitaplarımı okuyunca anlamak mümkün.” Diyerek aslında bir de itirafta bulunur. Zira sol onu dışlamış, yayın evleri kitaplarını basmamaktadır. Bu sebeple de bir dindar, bir muhafazakâr gibi görünmek için kitabına inanmadığı sözleri de serpiştirmek zorundadır. Aksi halde kendi akılı ve fikriyle ulaştığı gerçekleri yazacak olursa, solcular gibi, muhafazakârlar da onu derhal aforoz edeceklerdir. Sayfa 177’de: “Şato kiliseye dayanıyordu, kilise nass'a. (dogma) Batının düşünce tarihi akılla naklin mücadelesi tarihi. Nakil, (incil) imtiyazların kalesiydi. Üçüncü sınıf, bu asırlık kaleyi aklın dinamiti ile tahrip etmedikçe hürriyete kavuşamazdı. Hristiyanlık, eski toprak köleleri için karanlık bir mahpesti, maddecilik arz-ı mev'ut; din zilletti, dinsizlik haysiyet.” Diyerek, dinin bir “zillet” dinsizliğin ise, “haysiyet” olduğunu ve din tahrip edilmedikçe, zilletten kurtuluşa, haysiyetli bir hayata imkân olmadığını belirtir. Ve yine 177. sayfada: “Mekanist maddecilik, yükselen bujuvazinin kavga silahıydı; diyalektik maddecilik, dördüncü sınıfın kavga silahı oldu. Birinin görevi feodaliteyi yıkmaktı, ikincinin kapitalizmi. Avrupa için din bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. Avrupa tarihi bir sınıf kavgası tarihidir. Osmanlı için şuurdur din, tesanüttür (dayanışma) sevgidir.” Diyerek öyle bir çelişkiye düşer ki, bu çelişkiyi görmemek için, herhalde “din afyonu” bile yeterli olmaz ve gerçek afyon kullanmak gerekir. Öyle ya Avrupa için afyon olan din, nasıl olur da bizim için “şuur, dayanışma ve sevgi” olur!.. Sayfa 178’de: “Dinsizlik, batının yükselen sınıfları için ne kadar hayırlıysa, bizim için o kadar meşumdur (kötüdür) onlar için ilerleyiş; bizim için çözülüş ifade eder.” Der. Sayfa 180’de: “Akıl, devlerin değil, cücelerin silahı. İnsiyaktan (içgüdü) daha ahmak bir meleke. Küstah, şımarık, mütecaviz. Hırsız fenerinin soluk ve şüpheli aydınlığı. Toprak köleleri bu Tanrı sayesinde zincirlerini kırdılar. Fakat insanlık ne kazandı? İnanç asildir. Medeniyetler onun eseri. Biri mühendisleri yaratır, öteki kahramanları.” Diyerek bütün sağcı / muhafazakâr / dindarlar / vaiz vs. tezini savunur. “Batı’da akıl sayesinde toprak köleleri zincirlerini kırdı ama bunun kimseye ne faydası dokunmadı. Sen zincirinle kal, aklını kullanma. Siz bizim gönderdiğimiz yerlerde ölün kahraman – şehit olun, imam, vaiz olun ama sakın mühendis, bilim insanı olmayın, aklınızı zekânızı devre dışı bırakın, bizim dediklerimizi dinleyin, ötesi sizi ilgilendirmez” demeye getirir. Cemil Meriç’i tek başına okursanız bu yaman çelişkileri anlamanız mümkün değil. “Bu adam çıldırmış” diyebilirsiniz ama Doğu’nun bilim, din adamı ve akıl hocası İmam Gazali “Akıl sizi daima yanıltır, ben Tanrı’yı akılımla aradım, az kalsın imanımdan oluyordum, siz nakle bakın (yani Kur-an, hadis ve kendi sözleri)” der. Necip Fazıl ve vaizler de her fırsatta aklı lanetler, akılla alay ederler, mit’leri, efsaneleri daima aklın önüne koyarlar. Dolayısıyla da “dindar” diye tanımlanan kesimleri anlamak için, onların beslendikleri kaynakları bilmek gerekir. SONUÇ OLARAK: Cemil Meriç bu kitabında Batı Medeniyetini kötüler, Doğu Medeniyetini över, dini bütün bir Müslüman gibi sözler serpiştirir kitabının sayfalarına ama aslında Doğu toplumlarının sürü olmasından tutunda, akılını kullanmamasına, kitap okumamasına, dogmalara inanmasına kadar Doğu’nun her şeyini lanetler. Madem Doğu Medeniyeti bu kadar iyi ise, neden kendisinin hep Batı argümanlarını kullandığını, neden iki yüz yıldır milyonların ezan okunan ülkelerden Batı’ya kaçmak için, canını ortaya koyduğuna ise hiç değinmez. Doğu’nun nesi iyi, onun da bir ipucu yoktur kitapta. Meriç, minberden vaiz dinler gibi, hiç sorgulamadan kitap okuyan, hitap ettiği kesimleri kandırmak için çok eski bir numaraya da başvurur ve Batı Medeniyetini “dinsizlik” olarak gösterir. Oysa Batı Medeniyeti, son yüz elli yıl içinde dini devletten ve eğitimden uzaklaştırmış, dinin siyasete alet edilmesinin önüne geçmiş, yargı bağımsızlığı, düşünce ve inanç özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırmıştır. Doğu ile Batı arasındaki bu günkü gelişmişlik farkının temelinde de bunlar vardır. Cemil Meriç gibi, Batı kültürü ile yetişmiş bu kadar değerli bir aydınımız elbette bunların farkındadır fakat hitap ettiği kesime bunları anlatmak imkânsız olduğundan ne yazık ki kitabında ciddi çelişkilere düşmüştür. Ülkemiz ve tüm İslam âlemindeki cehaleti, geri kalmışlığı, yoksulluğu, yolsuzluğu, sapkınlığı, kin ve nefreti ve Cemil Meriç’i anlamak için Necip Fazıl, Kadir Mısıroğlu, Ahmet Şimşirgil, Emine Şenlikoğlu, İmam Gazali gibi, din, tanrı ve kahraman pazarlayan yazarların hiç olmazsa birer kitabının okunması gerekir. Okuyarak kalın.
Bu Ülke
Bu ÜlkeCemil Meriç · İletişim Yayınları · 201821.3k okunma
·
154 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.