Gönderi

Mümtehine/1
Ey iman etmiş olan kimseler! Hem Benim düşmanım hem de sizin düşmanınız olanları birtakım dostlar edinmeyin! Rabbiniz olan Allâh’a inandınız diye onlar o Rasûlü ve sizi (yurdunuz olan Mekke’den) çıkartmaktayken ve size gelmiş olan hakkı (ve hakikati) gerçekten inkâr etmişlerken siz onlara dostluk açıklıyorsunuz/ dostluk ulaştırıyorsunuz/ dostluk sebebiyle (Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in sırlarını) ulaştırıyorsunuz/ (, oysa böyle bir şey size hiç yakışmıyor)! Eğer siz Benim yolumda cihat için ve rızamı aramak için (muhâcir olarak vatanlarınızdan) çıkmış bulunduysanız (, düşmanlarımı dost edinmeyi bırakın)! Ben sizin gizlemiş olduğunuz şeyleri de, açıklamış bulunduğunuz şeyleri de en iyi bilen biriyken, onlara gizlice dostluk bildiriyorsunuz (, ama bunda sizin ne gibi bir faydanız bulunabilir, zira gizli ve açık her şey Benim katımda eşittir, neticede Ben peygamberimi sizin gizli işlerinizden haberdâr edeceğim)! İçinizden her kim bunu yaparsa muhakkak ki o, yolun doğrusundan sapmıştır/düz yolda sapıtmıştır/. Ali ibni Ebî Talib (Radıyallâhu anh) şöyle anlatıyor: Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Zübeyr ve Mikdâd’la birlikte bana: “Doğruca gidin! Medîne’ye yakın bir yerde olan Hâh bostanına varın, orada yanında mektup bulunan bir kadın bulacaksınız, o mektubu ondan alın!” buyurdu. Biz de yola düştük, o bostana vardığımızda birden o kadınla karşılaştık ve ona: “Çabuk mektubu çıkar!” dedik. O, yanında mektup olmadığını söyleyince: “Ya mektubu çıkarırsın ya da elbiselerini çıkarırsın!” dedik. Bunun üzerine hemen saç örgülerinin içinden mektubu çıkarttı. Biz de onu alıp Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e ulaştırdık. Sonra mektubun, Hâtıb ibni Ebî Belte’a tarafından, Mekke’de bulunan birtakım müşrik insanlara yazılmış olup, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in Mekke fethiyle alâkalı bazı sırlarını onlara haber ver diğini anladık. Bunun üzerine Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Ey Hâtıb! Bu ne?” diye sorunca, o: “Ya Rasûlallâh! Hakkımda acele karar verme! Ben Kureyş’in kendi bünyesinden değilim, seninle birlikte olan diğer muhâcirlerin, Mekke’de bulunan aile lerini ve mallarını koruyacak akrabaları var. Ben de orada bulunan akrabamı korumak için: ‘Madem soy bağım yok, bari bir iyiliğim olsun da o vesileyle yakınlarımı korusunlar!’ diye düşündüm. Ben bunu bir kâfirlik ve dinden irtidâd niyetiyle yapmadım. Zaten İslâm’dan sonra kâfirliğe râzı olacak değilim!” diye cevap verdi. O zaman Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) etrafındakilere: “Gerçekten o size doğru söylemiştir!” buyurdu. Bu durum karşısında şaşkına dönen Ömer (Radıyallâhu anh): “Ya Rasûlallâh! Bırak beni de şu münafığın boynunu vurayım!” deyince, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Muhakkak ki o, Bedir’de bulunmuştur! Sen ne biliyorsun ki; Allâh Bedir ehline muttali olmuş ve: ‘Dilediğinizi yapın! Gerçekten Ben sizi (peşinen) bağışladım!’ buyurmuştur.” dedi. İşte bunun üzerine Allâh-u Te`âlâ bu âyetleri indirdi. (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin, Âlûsî)
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.