Bütün askeri bir tuhaf ganimet merakı sardı, hepsi siperlere girmek, etten ve
sebzeden başka bir şeyler bulup yemek, sonra sımsıkı, giyinmek istiyorlar.
Geçen gün bir kumandan hücuma kalkan askerlerinden birisinin hikâyesinianlatıyordu:
- Uzaktan bizim taarruz kuvvetlerine bakıyordum. Bir nefercesetlerin
üstünden geçerken bir şey nazarı dikkatini cel-betti. Dönüp ateşaltında itidal ile ölünün kunduralarını çıkardı ve kendi ayağına giydi. Bundanbaşka ne esvabına, ne ceplerine, ne çantalarına dokundu, sonra sağlam
ayakkabısıyla hücuma devam etti.
Bir alay kumandanı daha garip bir hadiseye tesadüf etmişti, bir akşam kıtalarını
İngiliz siperlerine taarruza gönderdi, sabahleyin alayını tanımak mümkün
değildi. Çünkü hepsi siperdeki askerleri soyup esvaplarını giyinmişlerdi, İngilizbiçimi ceketler, sıcak iklimler için yapılmış kısa pantalon, Anadolu askerininüstünde o kadar tuhaf duruyordu ki, kendileri bile gülüyorlar.
Fakat çokları kısa
pantalonları sevmediler, kimi don yerine, kimi paçavra yerine kullandı.
Ganimetler arasında nefis diş macunlarını bulup iştiha ile yiyen neferler var. Bu
naneli ve lezzetli şeyden o kadar hoşlanıyordu ki, gümüş paraya bile satmıyorlar.
Bulmadığımız zaman hiç yememek, bulduğumuz zaman sonuna kadar yemekzaten adetimizdir, İngilizler bir defa bundan istifade etmek istediler. Bir günbizim kıtalardan biri düşman siperlerinin önüne gerilmiş tel örgülerinde konservekutuları gördü. Herkes hiç kimseye söylemeyerek gecenin gelmesini bekledi.
Sonra içlerinden bir tanesi karanlıkta gizlice siperden çıkıp sürüne sürüne tel
örgüye gitti. Bilir misin, bu kutular içinde ne vardır?
El bombaları... Kapak o
surettle düzeltilmişti ki sert bir temasla bomba ateş alıyordu, ilk tecrübe o kadar
pahalı geldi ve etrafa ibret verdi ki bütün askerler hakiki konservelere bile artıkel dokundurmaz oldular.
Sen hiç ölü tank gördün mü? Öldürmeye mahsus şeylerin cesetleri ne kadar
acıklı... Bunlardan biri hemen siperlerimizin önünde devrildi, iri, eğrilmiş,boşalmış cüssesiyle siperler arasında bir mania oldu. Geceleri tankın önüne
tesadüf eden kıtalar ayaklarına keçe sarılmış sessiz nöbetçilerle bu maniadanistifade edebilecek bir nagihâni baskını bertaraf etmeye çalışıyorlar.
Dolaşan nöbetçilerimizden biri bir gece arkasını dönüp duran bir İngiliz nöbet
neferi görmüştü. Kendi kendine şu iki hali düşündü: Bunu tüfekle vursa bütün
İngiliz siperinin ve Türk siperinin kurşunları bu şüpheli sesin üstüne yağacaktı,
süngüyle vurup öldürse, diri bir esire va'dolunan beş altından beyhude mahrum
kalacaktı. Aklına garip bir çare geldi: Kimbilir nerede giydiği çorabınıayağından çıkarıp sol avucuna gizledi ve evvela ensesine bir yumruk vurupşaşırttıktan sonra erin ağzına bu bezi soktu.
Esir ayıldıktan sonra şöyle diyormuş:
- Evvela bir yumruk vurdu sersemledim,sonra ağzıma bilmediğim bir zehir tıktı, işte bu zehirle bayıldım....