Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

#sır
Geçen gün herkesin zengin olması ve bahçelerinde nilüfer havuzları olması gerektiğine dair arzunu dile getirdin. Peki o zaman neden ne eve, ne bahçeye, ne havuza, ne de nilüfere sahip olmayan bunca insan var? Soru şu: neden bu Hindistan’da bu kadar çok yoksulluk var? Yoksulluğun oluş nedeni bu ülkenin son derece ahmakça davranmış oluşu. Başka hiç kimse sorumlu değildir bundan. Bundan siz sorumlusunuz. Ama bu ahmakça davranışı o kadar asırdır sergiliyorsunuz ki, yalnız aynı şekilde davranmaya devam etmekle kalmıyor, bundan gurur bile duyuyorsunuz. Bu ülke orantısız bir hayat yaşamaya karar verdi. Bu ülke hayat karşıtı, beden karşıtı olmaya karar verdi. Şimdi hayat karşıtı, beden karşıtıysan zengin bir şekilde yaşayamazsın ki; yoksul kalmaya mecbursundur. Hayatı sevmedikten sonra zenginliği nasıl yaratacaksın? Hayatı sevmedikten sonra nilüferleri, gölleri, bahçeleri ve güzel evleri nasıl seveceksin? Bedenini sevmiyorsan, bedenle neden uğraşasın? Bırak köpeklere gitsin. Olmuş olan da budur. Aslında senin sözde-dindar insanların sana beş bin yıldır öğrettikleri hep yoksulluğun güzelliğine, ruhaniliğine dair şeylerdir. Yoksulluğu en yüce hedef olarak göklere çıkarmışşın. İşte şimdi o hedefe ulaşmış durumdasın- tüm ülke “ruhani” leşti- peki ya bu kimin suçu? Düşün sadece. Buda’yı neden yüceltiyorsun? Çünkü o krallığından vazgeçti. Mahavira’yı neden yüceltiyorsun? Çünkü krallığından vazgeçti. İnsanlar bana, “Madem ki bir Buda’sın, o halde neden her şeyden vazgeçip dilenci olmuyorsun?” diye mektuplar yazıp duruyorlar. Bana karşılar. Morarji Desai benim Mahavira’yla kıyaslanamayacağımı söyledi. Neden? Çünkü o krallığından vazgeçmişti. Dilenci oldu, sokaklarda çırılçıplak dolanan bir dilenci. Oysa ben güzel bahçelerle çevrili, saray gibi bir evde yaşıyorum. Mahavira’yla nasıl kıyaslanabilirim ki? Şu mantığa bak. Mahavira’yı krallığından ve hayatın zevklerinden vazgeçtiği için yüceltiyorsan o zaman dilenciler gerçekten çok talihliler. Yapmaları gereken hiçbir şey yok- zaten ruhani onlar! Buda’nın yapması gereken bir şey vardı. Geçmiş hayatında bir takım günahlar işlemiş olmalı ki kral olmuştu. Peki ya dilenci? O en başından beri, asırlar, hayatlar boyunca hep çok ruhani bir şekilde yaşamış olmalı. Dilenciliği, yoksulluğu geçmişte işlemiş olduğu büyük sevapların bir sonucu olmalı. Eğer dilenci olmak ruhani olmak demekse, o zaman burası başlı başına ruhani bir ülke. Yoksulluk yüceltilegelmiş ama yoksulluğu yüceltir, ona taparsan, onu nasıl yok edebilirsin ki? Taptığın bir şeyi nasıl yok edebilirsin? Yoksulluğun nedeni başlı başına senin zihniyetin. Ben senin zihniyetine karşıyım, zihnini yok etmek istiyorum çünkü enerjini serbest bırakabilmenin tek yolu zengin olmaktır. Sanıyor musun ki Amerika özel bir şeye sahip, senden daha iyi veya daha iyi bir iklimi var? Bu doğru değil. Sen dünyadaki en güzel ülkelerden birine sahipsin. Senin ülkende tüm iklimler yaşanıyor. Ülken neredeyse minyatür bir dünya gibi. Senin Kaş-mir’in İsviçre gibi. Böylesine zengin, böylesine bir potansiyele sahip başka bir ülke daha bulamazsın ama dünyadaki en yoksul insan sensin. Bunu başarabilmiş oluşun mucize gibi! Zihnin yüzünden bu. Hayata karşı çok yanlış bir tavır taşıyorsun. Hayata karşısın ve sen hayata karşı olduğunda o senin yanında olamaz. Varoluşla hiç dost olmamışsın. Daima “öteki” dünyayı yüceltmişsin. Öteki dünyayı yüceltirsen doğal olarak bu dünyadan faydalanamazsın. Oturmuş bekliyorsun sadece. Hintli mahatmalar müritlerine ve takipçilerine “Hayat tren garındaki bekleme odası gibidir” diye vaazlar verip duruyorlar. Bekleme odası kimin umurunda? Trenin gelecek ve göçüp gideceksin. Öyleyse kirletebildiğin kadar kirlet orayı! Kimin umurunda? Sadece birkaç dakikalığına veya birkaç saatliğine buradasın öyleyse elinden gelen her türlü pisliği yap! Orayı senden sonra gelecek olanlar için dayanılmaz bir hale getir; o artık onların bileceği iş. Eğer hayatı bir gardaki bekleme odasından ibaret olarak algılıyorsan, onu güzelleştiremezsin. Onu temiz tutmazsın. Batı’dan gelenler Hintliler’in nasıl yaşadığına, pislik, kirlilik içinde yaşayıp bu duruma tamamen kayıtsız kalışlarına inanamıyorlar. Tamamen kayıtsızlar çünkü asırlardır böyle yaşamışlar. Sadece böyle yaşamayı biliyorlar, başka türlüsünü değil. Başka bir şeyle kıyaslama şansları bile yok. Bu yüzden bu şekilde yaşayıp gidiyorlar. Herhangi bir Hint mutfağına gir sadece. Batı’daki tuvaletler kadar bile temiz değildir. Aslında kimin umurunda? Bir de Hint tuvaletlerini düşün! Bu beden başlı başına pis, çürümüş bir şeydir; beden senin düşmanındır. Herkes bu bedeni terk edeceği anı bekler; tren gelince gideceklerdir. Bu beden bir bekleme odasıdır sadece. Onu temiz, güzel, sağlıklı, sevilir tutmakla alakan olmaz. Hayır. Sevgi pis bir kelimedir. İnsanlar öylece sürüklenip giderler. Bir de bana bu ülke neden böyle yoksul diye soruyorsun. Sizin, hepinizin yüzünden. Hala zihninin yüce, ruhani bir zihin olduğunu düşünmekte ısrar ediyorsun! Dünyaya verilecek bir mesajın olduğunu düşünmekte ısrar ediyorsun. Ters gitmiş olan şey insanın şimdiye kadar asla bir bütün olarak kabul görmemiş oluşudur. Batı’nın da Doğu’nun da sefaleti buradan kaynaklanır. Batı sadece beden kısmını seçip ruhu unutmuştur. Batı kültürü dışa, Doğu kültürü ise içe dönüktür. Doğu sadece ruh olarak, Batı ise sadece beden olarak yaşamaya çalışır. Batı zengindir ve gitgide daha da zenginleşecektir. Dünyayı güzelleştirmek için çok çalışmıştır. Batı nasıl yaşanacağını bilir ama ruh ihmal edilmiş olduğundan, içinde müthiş bir gerginlik barındırır. Batı’nın içi yoksuldur- dışı zengin, içi yoksuldur. Doğu meditasyon yapmaya, dua etmeye, içsel gerçeği aramaya çalışmış ama dışını ihmal etmiştir. Bu yüzden dışı çok yoksullaşmıştır ama içi belli bir zenginliğe sahiptir. Ama her ikisi de sadece yarım oldukları için acı çekerler. Acı çekmek yarım olmak demektir- çemberin tamamlanmadıkça, her iki yarıyı da tatmin etmedikçe bu böyle devam eder. Çünkü sen ne yalnız ruh ne de yalnız bedenden ibaretsin. Her ikisinin bir araya gelişisin, bir beraberliksin. İnsan hem beden hem de ruhtur ve ikisinin de tatmin edilmesi, doyurulması gerekir. Bu asıl insan doğmayı beklemektedir. Bu asıl insan, geleceğin insanı, ne öteki dünyanın ne de bu dünyanın insanı olacaktır. Geleceğin insanı ne eski Hintli anlamında dindar biri ne de Batı’lı anlamında materyalist biri olmayacaktır. Yeni insan bütün biri olacak, hem dindar hem de materyalist, her ikisi birden olacaktır. Benim yeni insana dair vizyonum budur. Ama zorluklar var. Yeni insan herkesi kızdıracak. Yeni insan daima bedene karşı olmuş olan dindarları kızdıracak. Yeni insan daima ruha karşı olmuş olan materyalistleri de kızdıracak. Yeni insan dünyadaki gerçek asi olacak.
·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.