Gönderi

Gibi Gibi
Birazdan bir kadın gelip karşımdaki sandalyeye oturacak ve ben ona aşık olacağım. Daha önce hiç görmediğim, adını bile bilmediğim bir kadına hem de. Kadını tanımıyorum ama kendimi tanıyorum çünkü. Hayatım boyunca hep böyle oldu. Okulda, mahallede ve meslek hayatımda tanıdığım her kadına aşık oldum ben. Hep sevdim, sevildiğimi hiç bilmiyorum. Bilmiyorum diyorum, belki de platonik olarak sevenler olmuştur. Sevgilim hiç olmadı. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, hiçbir kadın beni reddetmedi. Bununla övünecek değilim. Çünkü hiç birisine açılamadım. Böyle bir cesareti kendimde bulamadım. Tabii bunda çirkin olmamın etkisi büyüktü. Çirkin bir adamım ben. Göreceli bir çirkinlik değil bu. Herkese göre çirkinim. İnsan kendisini beğenmezse çatlar derler ya o da yalan. Ben kendime göre de çirkinim. Aslında yüzümdeki organlara tek tek bakıldığında güzel sayılırlar. Gözüm güzel, dudağım güzel, kulaklarım güzel. Ama bunlar toplanıp bir araya geldiklerinde ortaya çirkinlik çıkıyor. Yüzümde kolektif bir uyum yok. Gerçi diğer organlar ne yapsın? Ben de bir burun var, Allah düşmanımın başına vermesin! Hangi organın yanına koysan, diğerini de çirkinleştiriyor. Yiğit lakabıyla anılır. Benim lakabım da Burnu Büyük Bekir. Mecazi anlamda değil ama gerçek anlamda burnum büyük. Kocaman bir burnum var benim. İnsanlar gözünü, burnunu, dudağını ya da kulaklarını görmek için aynaya bakar ya, ha işte ben burnumu görmek için aynaya bakmıyorum. Burnum hep gözümün önünde, "Ben buradayım Bekir" diyor. Bir yeri ya da varlığı göreceğim zaman ilk olarak burnumu görüyorum. Mesela sizler sabahları gözünüzü açınca ilk ne görürsünüz? Birçoğunuz tavanı, yastığı ya da yorganı görür. Ben gözümü açınca ilk olarak burnumu görüyorum. Hem de tüm ayrıntılarıyla. Tabii burnu büyük olmanın avantajları da yok değil. Ayna kullanmadan burun kıllarımı koparabiliyorum mesela. Ergenlik döneminde burnum çok büyüdü. Annem, "Ergenlik geçince küçülecek" demişti. Otuz beş yaşına geldim hala küçülmesini bekliyorum. Kendine göre bir standartı var burnumun, hakkını yemeyeyim şimdi. Standartını hep koruyor. Ne büyüyor, ne küçülüyor. Böyle bir burun ile yaşamak gerçekten zor. Hem benim için hem çevremdekiler için. İnsanlar burun ile ilgili bir deyim kullanamıyor yanımda. Bazen ağızlarından kaçıyor, sonra dudaklarını ısırıp "Eyvah, ben ne yaptım!" bakışı atıyorlar burnuma. Sanki burnumdan özür diler gibi. Geçen gün amcam nasihat verdi bana mesela. "Burnunu her işi sokma" dedi. Sonra güldü. "Gerçi bu mümkün değil Bekir" dedi. Ben de güldüm tabii. Gülmesen ne yapacaksın? Belli bir yerden sonra insanların alaylarına alışmasan da alışmış gibi davranıyorsun. Dün akşam arkadaşım Neco telefonla aradı. "Sana birini buldum, senin gibi onun da sevgilisi hiç olmamış" dedi ve ekledi. "Şanslısın seni daha önce görmediği için." deyip, buluşacağımız yeri ve saati söyleyip telefonu kapattı. Çok mutlu oldum. Kadının beni görmediği için neden şanslı olabileceğimi düşündüm ama çok da üzerinde durmadım. Keşke Facebook'taki fotoğrafımı gösterseymiş kadına. Askere gitmeden, on beş yıl önce çekinmiştim. Şimdi otuz beş yaşındayım ama her yerde aynı fotoğrafı kullanıyorum. En beğendiğim fotoğrafım o çünkü. Ben de birçok insan gibi fotojenik değilim maalesef. Gerçi fotoğraf şu anki halime her ne kadar benzemese de, dikkatli birisi o fotoğraftaki burna bakarak, o kişinin ben olduğumu rahatlıkla söyleyebilir. Sonuçta burnum hiç değişmedi. Telefon kapanır kapanmaz ders çalışır gibi bu randevuya hazırlık yaptım. Elimde telefon, ha bire Google'a sorup durdum. " İlk tanışmada bir kadını etkileme yolları" "İlk buluşmada neler konuşulur?" " Karşındaki birisini etkileme bakışı nasıl atılır?" "En komik şakalar" Ne söyleyeceğime önceden hazırlanma gibi bir huyum yoktur ama buraya gelirken her şeye hazırlıklı geldim. Soracağı her soruya verecek cevabım vardı. Kadın gelmeden ufak bir tekrar yapsam iyi olacak. Dur bakalım Google'da başka neler aramışım? "İlk tanışmada konuşulacak konular" Onu öğrenmiştim: Edebiyat, sinema. " Önemli olan iç güzelliği değil mi?" Sorunun içinde cevabı gizleyerek Google'ın kafasını karıştırmaya çalışmışım burada da. " İç güzelliği önemli midir?" diye sorsam "hayır" cevabını alabilirdim. İnsan Google'a cevabını bildiği soruları sormamalı. Cevabını bildiğimiz soruları sorup, gönlümüzün istediği cevapları alamayız çünkü. "Çirkinler de sever" diye kadim bir kaide vardır ama " Çirkinler de sevilir" diye genel bir kaide yoktur. Çirkinin sevmesi kendisi ile ilgili; sevilmesi ise başkasına bağlıdır. Rivayet o ki, bazı kadınlar dış güzelliğinden ziyade iç güzelliğine önem verirmiş. Demek ki önemli olan, " Önemli olan zaten içgüzelliği" diyen birisini bulmak. Gerçi benim içim de güzel değil ki! Bütün kötü huylar toplanmış bedenimde: Kıskançlık, haset, dedikodu, yalan. Ayrıca ne ararsan var: İçki, sigara, kumar, kadın... Hayır kadın yok! Ben bunları düşünürken sarışın, yeşil gözlü bir kadın gelip karşıma oturdu. "Bekir Bey mi?" dedi oturmadan önce. " Evet" diyebildim gözlerin içine bakarak. Gözlerinin içinde bir orman vardı sanki. Biraz daha baksam bu ormanın içinde kaybolabilirdim. Yeşil gözleri severim, kahverengi gözleri de severim, ela gözleri de severim. Aslında ayırt etmem, göz severim ben. Ama bilirim ki önemli olan o gözlerin beni sevmesi. İnsanın içine ferahlık veren ormanın derinliklerine bakarken bütün bildiklerimi unuttum. O kadar hazırlık boşa mı gidecekti? Hay aksi! O sırada sessizliği Barış Abinin radyodaki sesi bozdu. "Ben yaralı kurt, sen kınalı kuzu. Biraz cilve, aşkın biberi tuzu. Sanki biraz naz ediyorsun ama Senin bana gönlün var gibi gibi." Şarkıya eşlik etmem güzel olmadı tabii ki. Ardından "Nasılsınız?" diyebildim. Karşılıklı konuşmalarımız bir süre devam etti. Sonunda konuyu bir şekilde edebiyata getirdim. Kitap okumayı çok sevdiğini öğrendim. Benim ise hiç aram yoktu edebiyatla ama bu konuya da hazırlanmıştım dün gece. En son okuduğu kitaptan bahsedip bana da şu an okuduğum kitabı sordu. "Şemsettin Sami'den Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ı okuyorum." dedim. Kahkaha attı. O an anladım ki KPSS Edebiyat Ders Notları'nı okumak iyi bir fikir değildi. Adını sormadığım aklıma geldi. "Adınız ne?" "Kamuran." Kamuran mı? Hay aksi şu işe bak! Bu babamın adı ama. Şimdi ben ona nasıl hitap edecektim. 'Kamuran' desem babamın o kalın kaşları gelecekti gözümün önüne. Anne babalar da tuhaf yahu, güzelim kıza Kamuran adını vermişler. "İkinci bir adınız yok mu? Kamuran Gül ya da Kamuran Naz gibi? "Yok, sadece Kamuran" Neyseee diye iç geçirdim. Ammaaan! dedim ardından da. Kamuran olsun! Ammaaan diye diye ömrümüz geçmiyor muydu zaten? Sırf soru sormak için O da sordu. "İkinci bir isminiz var mı? Bekircan gibi." " Yok, düz Bekir" dedim. Düz Bekir'e de kahkaha attı. Güzel bir şeydi bu. Kadınların, kendini güldüren erkekleri sevdiğini duymuştum önceden. Gülmesi hoşuma gitmişti ama sohbet ilerlemiyor, iki de bir telefonunla oynuyordu. O sırada çaylarımız geldi, onları da susarak içtik. Vakit ilerliyor ama biz bir gıdım ilerleyemiyorduk. Artık vakti geldi diye düşündüm. "Eee! Numaralarımızı verelim mi birbirimize?" İstemsizce bir kahkaha attı bu kez. Belliydi bu. Sanki yer altından aniden fışkıran bir su gibi fışkırmıştı kahkahası. Hani gülmemek için kendinizi sıkarsınız sıkarsınız da bir evrede tutamayacak hale gelip "pıhh" diye kahkahayı püskürtürsünüz. O biçim bir kahkahaydı. Yoksa hala Düz Bekir espirime mi gülüyordu. "Neden güldünüz?" "Yok bir şey" deyip yine bastı kahkahayı. Karnını tutarak gülüyordu artık. Ben de onunla beraber gülmeye başladım tabi. Bazen bir ortamda anlatılan bir fıkrayı anlamaz ve ama sırf insanlar gülüyor diye gülersiniz ya, öyle bir gülmeydi benimkisi de. Yok, bu gülüş Düz Bekir gülüşü olamazdı. Düz Bekir'e hafifçe tebessüm edebilirsiniz, Düz Bekir insanın gözünden yaş getirecek kadar güldürmez. Kamuran, sinirleri bozulmuş gibi gülüyordu. Belli bir süre sonra gülmekten yaş gelen gözlerini sildi. "Düşünelim önce. Olumlu olursa numaranızı Necmettin'den alıp ararım sizi" dedi. "Peki" dedim. Ne denirdi ki? Kız da haklıydı. İlk günden numara mı verilir? Benimki de laf! Kendisini ağırdan satacak, naz yapacaktı. Kıza en etkili olduğunu düşündüğüm bakışım ile baktım. O sırada radyoda çalan Barış abinin şarkısının sözleri bakışımı süsledi. Şarkıya da hafiften eşlik ettim. "Sanki biraz naz ediyorsun ama Senin bana gönlün var gibi gibi. "Peki o zaman görüşürüz" deyip kalktı ayağa. Arkasından seslendim. "Olumlu olursa Neco'dan numaramı alırsınız." Hiçbir şey demedi. Onun yerine Barış abi devam etti. "Kimse sevemez, benim gibi seni, Kırk yılda gelir Bekir gibisi Sen de fazla naz ediyorsun ama, Yine de, bana gönlün var gibi gibi." youtu.be/vqFb0kCvE5o
··
2,755 views
Gülcan Coşkun okurunun profil resmi
Harika bir öykü:) 👏🏻👏🏻 Edebiyatınıza sağlık Herkese bişeyler çağrıştırmış bu öykün Mustafa hocam.Bana da bu büyük burun İlyas Salman filmlerini çağrıştırdı.Hele bir tanesi var ki Almanya’dan Bmv siyle döndüğü..Araba vapurunda yeşil gözlü bir hatun ile iki çift laf etmeye çalıştığı.. Bu öykü çok daha eğlenceli ,düşündürücü ve gerçekçi olmuş.Düşündürdüğü kısım Bekir’in gösterilen fotosundaki burunu fotoğrafçının nasıl saklamayı başardığını ve de Kamuran acaba içinde o burnu yakından görme isteğini bastıramayacak kadar ne türden sıkıcı bir hayatın içinde debelendiği.. Hocam kitaplaştırmak planınız varsa öykülerinizi edebiyat dünyası kazanır👍🏻☺️
Mustafa A. okurunun profil resmi
Sarı Mercedes filmiydi galiba. Hatta kadın İlyas Salman'a "ayı" diyordu. O da ona " Ayı sensin bayan" diyordu.:)) Bu arada Kırşehir'de lisenin önünde otururken bir araba durdu. Camı indirdi İlyas Salman. ÖDP binasını sordu bana. İlk defa bir ünlü görmenin verdiği şaşkınlıkla olsa gerek "aaa İlyas Salman felan" diyemedim. Binanın yerini tarif ettim. Bu da öyle saçma bir anı işte.:) Bu güzel övgüleri sizden duymak çok güzel hocam. Teşekkür ederim.:)
2 next answer
Eylül Türk okurunun profil resmi
Bugünün koca burnu kpss 'den atanamamış olmaktır. Bugünün koca burnu, asgari ücretle çalışıyor olmaktır, bugünün koca burnu, otobüs, metro, tramvay gibi toplu taşıma araçlarını kullanıyor olmaktır. Bugünün koca burnu, minik burunlu, yakışıklı, ahlaklı ama parasız olmaktır :) Bu durumda Barış abi yine yetişir imdadımıza ; Ce sera le temps ou chacun trembleras Ce sera le temps ou chacun se souviendras Il arrivera Il feras tres sombre :) Şaka şaka. Şöyle diyor; Ailecek çok severiz. youtu.be/iI7LxayqmFo ... Hocam yine hem dağıttınız bizi, hem güldürdünüz. Yazın artık bir kitap. :) Yüreğiniz varolsun.
Mustafa A. okurunun profil resmi
Anlıyorum Eylül Hanım.:)) Kitap yazmak çok kolay değil diye düşünüyorum. Gelecekte bir gün olabilir belki. Güzel yorumun için teşekkür ederim.
1 next answer
Nesrin A. okurunun profil resmi
Diyalogları hiç hatırlamasam da aklımda aşağı yukarı şöyle olan bir sahne var. Eklemeler de yapmış olabilir belleğim on beş yirmi senede :) Sadri Alışık bir filminde kendinden yaşça epey küçük ve güzel esas kıza ‘rol icabı’ birbirlerini sevdiklerini söyler. Kadın da ‘abi olur mu öyle şey’ diye bir güler. Bizim Sadri hani rol icabı der, artık küçük sevgi dilenen bir kedi gibi tipi ama, kadın kahkahalarıyla çınlatır ortalığı abi nasıl olur diye diye. Küçükken sonunda üzüldüğüm bir filmi tekrar izleyince bari bu sefer şunu yapsa da şöyle olsa diye beklerdim. Hikayeyi okurken de sonunu tahmin ede ede, belki dedim belki sever. Güldüre güldüre üzdünüz yine Mustafa Bey, elinize sağlık, çok güzel 😊
Mustafa A. okurunun profil resmi
Sevgi dilenen kedi tipi, güzelmiş. Yine trajikomik olmuş demek ki hikaye.:) Beğenmeniz mutlu etti beni Nesrin Hanım. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Necip G. okurunun profil resmi
Tam da Reşat Nuri’nin Miskinler Tekkesi’ni okuduğum bir dönemde denk geldim öykünüze. Orada da baş karakterin kafası vücuduna göre hayli büyük ve kitabın ilk bölümlerinde mizahı bir üslupla tamamen bu ‘kusurunun’ hayatındaki yansımalarından bahsediyor. Sizin öykünüz çok daha güncel öğelere sahip tabii ki... :) Okuması çok keyifliydi. Emeklerinize sağlık Mustafa hocam, ilhamınız bol olsun... Yeni öykülerde buluşmak dileğiyle...
Mustafa A. okurunun profil resmi
Reşat Nuri'nin Çalıkuşu hariç başka bir kitabını okumadım. Eğlenceli bir kitapsa okumayı düşünürüm. Yorumunuz çok değerli benim için Necip Bey. Beğenmenize sevindim. Teşekkür ederim.;)
2 next answer
Liliyar okurunun profil resmi
Tıpkı Beethoven'ın 14. Sonatında söylediği gibi; "Mavi göz,yeşil göz, ne ela gözler. Benim için en güzeli manalı gözler.." 😅😅 Çok güldüm yine. Kalemine sağlık. :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
Bekir için manasız da olur gibi.;)) Teşekkür ederim Liliyar mutlu ettin.
Semih Doğan okurunun profil resmi
Mustafa hocam sen bu işi iyi kıvırdın. Belki bu sefer kahkaha attırmadın ama sıcacık bir öyküyle yine gülümsettin. Kalemine sağlık. Bol bol yazmaya devam et lütfen. İlk öykü kitabını imzalı isterim, ona göre :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum Semih senden bunları duymak çok güzel. Tabii ki öyle bir şey yapabilirsem gönderirim ama Youtube incelemesi de beklerim. :))
1 next answer
Kul Hâlid okurunun profil resmi
Çoğu yeri okurken kendim geldi alkıma. İnsanın kendisi de mi gelir aklına ☺️
Mustafa A. okurunun profil resmi
Aslında okuduğumuz, izlediğimiz birçok şeyde bizden az da olsa bir şeyler buluruz. :)
Nejla Beloğlu okurunun profil resmi
Gérard Depardieu ' nin oynadığı Cyrno de Bergerac aklıma geldi okurken yazınızı... Yaratıcı ruhunuza sağlık...
Mustafa A. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim yorumunuz için.:)
Sibel G. okurunun profil resmi
"Arkasından seslendim." Söyleyemediklerinin gürültüsüyle " bitti " Bekir. Emeğine sağlık olsun Mustafa Hocam, yine güzel bir öykü okudum kaleminden. :)
Mustafa A. okurunun profil resmi
"Söyleyemediklerinin gürültüsü" güzelmiş. Bekirler de umut bitmez.:) Teşekkür ederim Sibel. Mutlu ettin.
Kaan okurunun profil resmi
Çok güzel bir hikaye, keyifle okudum. Kalemine sağlık.☺
Mustafa A. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Kaan.😊
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.