Güzel bir aşk hikayesi üzerine kurgulanmış, tarihi savaşların da gerçekliğine zarar verilmeden yazılmış içi dolu dolu bir roman daha. Bu kadar zengin bir roman nasıl kısaca anlatılır bilemiyorum.
Ruh küçük olduğu zaman etrafındakilere zarar verir. Büyük olduğu zaman da kendisine...s.500
İşte ruhlarinin buyukluklerinden kabına sığmayan derinliklerinden kendine zarar vermiş iki büyük şair ve onlarin aşklarından heba olmuş güzeller güzeli sara.
Kitap hz. Peygamberin (s.a.v) risaletinin ilanından(610) Huneyn savaşına (630)kadar olan 20 yıllık süreci anlatmakta. Tabi bu cümleye dayanarak alışık olduğumuz siyer kitapları gelmesin aklınıza çok daha farklı. Okurken tebliğ sürecini yüzeysel geçiyor diyorsunuz ancak kitap bittiğinde anlıyorsunuz ki derinliği yüzeyselliğinde. Hem öyle bir derinlik ki özenle seçilmiş ayetlerle de insanı şöyle bir sarsıyor. (Tekvir, adiyat, karia)
20 yıllık süreci ele alsa da o yüzyıldaki(600-700) orta Asya devletlerinin hem coğrafi hem de siyasi konumlarını da anlatıyor yazar.
Arap yarımadasındaki çöllerden, bedevi çadırlarından çıkıyorsunuz yolculuğa. Gassanilere, Avarlara, Lahmilere, Sasani Imparatorluğuna , Roma imparatorluguna ve Batı Göktürk devletine kadar.Arabistan ve Batı Göktürk devletinin kültür ve gelenekleri diğerlerine göre daha geniş ele alınmış. Ama Türk olmanin verdiği gururu hissettirmesi de başka bir ayrıntı tabi.
Kitapta anlat anlat bitmez diyeceğimiz pek çok incelikler var. Hatta bir şiir yarışması var ki sanki canlı canlı izliyor ve heyecanlaniyorsunuz.
Ama incelemeyi fazla uzatmak istemedigimden beni en çok etkileyen "Bizi arap yapan şey çöldür" (s.297 fanus)başlıklı bölüme değinmek istiyorum.
Şöyle ki; monoteist inançlara dair bir tartışma başlatıyor yazarımız. Bu tartışmada müşriklerden, yahudi ve Hristiyanlardan alim insanların görüşlerini, bilgilerini sunduğu bir şûra toplantisi şeklinde. Yahudi ve Hristiyanlar peygamber ve kitap ile Tanrıya inanıyor, müşrikler ise putlar aracılığıyla inaniyor. Romanın başka bir bölümünde ise Türklerin kam inancıyla Tanrıya ulaştığı bilgisine de değinmişti. Hepsinin yolu farklı ama Tanrı aynı ve bir tane. Herkes kendi dışındaki dini saçma, bozulmuş ya da uydurulmuş bulduğuna göre Tanrı'nın sonsuzluğunu ve birliğini bu dinler akıl yoluyla nasıl buluyorlar nasıl ispatlıyorlar, iman aklı aşan bir olgu mu, Şayet çoğunluk atalarının dinine inanıyorsa taklidi iman ile mi tahkiki iman ile mi inanıyorlar? kısacası bunları sorguluyor ve sorgulatıyor yazar. Güzel bir tartışma şöleni . Ama ben bu noktada bir gariplik de bulmadım değil. Zira burada biraz vahdeti vücut ilmine, oradan da panteistçe bir yaklaşıma yön tutmuş gibi geldi.Bir de dini inançların sanatı arka plana attığı gibi bir görüş sezinledim diyebilirim.
Hasılı okurken romanı adeta yaşıyorsunuz. Tavsiye ederim. Keyifli okumalar olsun.