Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

344 syf.
·
Puan vermedi
Bu kitap... atmosferiyle bana günümüzün neden bu kadar bize yetmediğini veya boşlukta hissetmemizin nedenini yavaşça açıkladı sanki. Grange'de veya Uğultulu Tepeler'de yaşamak... insanlardan uzakta, doğayla iç içe, teknolojinin olmadığı bir dönemde... Günlerini ateş başında kitap okuyarak, yürüyüşe çıkarak, sevdalara kapılarak geçiren insanlar... İnsanın az ve doğanın kendini gösterebildiği yerde nefretler de yoğun aşklar da, takıntılar ve ihtiraslar da. Duygularını bu denli yoğun yaşayabildikleri ıssızlıkta olmaları hem her birini "hayatta" kılıyor son derece... hem de erkenden öldürüyor. Çünkü en çok "hayatta" hissettiğimiz anlar duygularımızı en yoğun hissettiğimiz anlardır. Ama insanı en hızlı tüketen de bu hisleri benimsemek, onlara birer tasma takmayı akıldan geçirmemektir. Duygularımızı kontrol etmemiz bize yıllar kazandırır, geç ölürüz evet. Ama destansı bir hikayeye gebe kalmamış hayatınızı ne kadar diri bir bedende ne kadar uzun yıllar sürdürebildiğiniz kimin umurunda? Günümüzde aşklara kendimiz için çizdiğimiz kariyer planları veya egomuzu beslemesi için çoktan yaşama kararı aldığımız hayat evrelerini ne kadar etkileyeceği gözetilerek kalkışılıyor. Birini tutkuyla, gönül gözüyle görebilmeyi ve içselleştirebilmeyi geçtim, insanlar artık kendilerinin sevilmesine dahi tahammül edemiyor. Herkes o kadar benliğine ve bireyselliğine takmış durumda ki, birinin onlara duyduğu sevgisi veya bağlılık duygusunu "atlatılması gereken", kendilerini sıyırmaları gereken bir durum olarak görüyorlar. Tabii her durum gibi, haklılık payı olan bir durum bu da. Fakat duyguları yoğun yaşamanın hayat akışımızı baltalayacağı korkusuyla "büyük işler" kovalamaya bu kadar gönlümüz kapalı şekilde devam edersek, ölmeye başladığımızda (bu kitapta da görüldüğü üzere ölmek başlanan bir meseledir) ruhumuzdaki hiçbir deliğin dolmadığını düşünmek korkutucu. İnsanı doğadan uzaklaştırarak kendinden uzaklaştırmış medeniyet... vahşi yanımızdan bizi sıyırarak kendimizi dolu dizgin yaşama hakkımız elimizden alınmış. Bir kalp kırmak bile güzeldir bazen, onu onaracaksan eğer. Bir nedenin varsa eğer. Kendini bu hırçınlığı yaptığında biraz daha yaşıyor hissettiysen eğer, kırmalısın. Fakat hikayeni devam ettirdiğine ve bir anlam serptiğine emin ol. Bir insanı en çok yalnızlık incitir. Birine, o insan mesafelerinden ve sınırlarından bahsedip duruyorsa bile sadece yeteri kadar saygı duyduğunuzdan emin olun. Birine çok saygı duymanız da onu pekala incitebilir. Bariyerlerini devirmenizi ne çok istediğini bilseniz, samimiyet her insanın tek aradığıdır günün sonunda. İnsanı çok insanın içine koyarak onu anılar biriktirmekten korkutacak bir temkin ve tedbire sürüklemişler. Kitaptaki her karaktere o kadar hayran kaldım ki, kontrol duygusunun getirdiği ruhsuzluk yoktu hiçbirinde. Ben bu kitapta nefretini içtenlikle yaşayan Heathcliff'i bile sevdim o acımasızlığına rağmen. Çünkü her biri gerçekti, içtendi. Duydukları kindeki samimiyet, öfkelerinin derinliğinde yatan kırık kalpleri. Kendi hikayeleri... İyileşmek, kişisel gelişim, unutmak, devam etmek, pozitif olmak, iyimserleşmek falan filan. Evet, bunlar güzel şeyler. Kötü anıları geride bırakmak günümüzde bir güç göstergesi. Fakat yaşanan hiçbir anının tesirine sadık kalmamak güzel değil. Belki de duyduğun tutkuyu/yediğin tokadın kinini diri tutmak o kadar da uçuk bir fikir değildir. Neticede her yaradan iyileşebilen biri veya her sevgisi elbet sönen birinin ne sevgisinin anlamı kalır ne de yarasının. Gözlerimizi sürekli parlak ve kendimizi hep nazik tutmaya kalkmak kimin aklına kötü anılarımızı iyileştirmeyi veya dünkü o ayaküstü sohbetinizde yanlışlıkla yarattığı kalbinizin küskünlüğünü gidermeyi getirir ki? Belki de tüm bu "rasyonel" davetler, dengeli ruh hâli için satılan biletler, iyileşme çağrıları... sistemin insanı kazanmak adına kurduğu bir aldatmacadır, ne dersiniz? Uzun yıllar, belirlilik, tok karın ve sağlıklı kalmanıza yetecek kadar yanan doğalgazınız karşılığında doruklarda gezsin diye size üflenmiş ruhunuzu ve böyle sesli bir karakterin getireceği kendi özgün hayat hikayenizi satıyor olabilir misiniz? Belki de en ufak bir magazin skandalını dahi iştahla arayan gözleriniz bir gün bastırılmayacağını ve kendi skandalını yaratacağını uman ruhunuz tarafından satın alınmıştır.
Uğultulu Tepeler
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Zeplin Kitap · 201942,3bin okunma
·
372 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.