Bir fabrika işçisi adı Bahadır
Gözü tok, karnı açtır.
Soyu sopu fukara özü fakir
Ne varsa çekmiştir ıstıraba dair
İçi dualı,
Dışı sıvalı
Yıkık bir gecekonduda kalır.
Bir kendisi birde hasta kızı vardır.
Karısını göçük altında bırakmıştır.
Gözyaşına ekmek banıp
Kara kara ağlaması bundandır.
Söver gibi güler, döver gibi konuşur.
Bir fabrika işçisi adı Bahadır.
Hiç güneş görmemiştir yıllardır
Sabah olur sislenir,
Akşam olur paslanır,
Yorgun yüreği hastanelerde yaşlanır.
Kahrından ne çiçekler solmuştur
Yavrusunun ürkek gözleri hep gözlerini vurmuştur.
Anası onu nasılda güzel büyütmüştür
Gel gelelim,
Günlerden bir gün;
Çelimsiz vücudu teklemeye başlamış
Güneş çehreli gök alınlı, akpak Zelihası
Bir baş soğan gibi kırılmıştır.
Köz düşmüştür artık yanar kavrulur ciğeri
Siz söyleyin a dostlar
Varmıdır bundan daha beteri.
Bir fabrika işçisi adı Bahadır
Çığlık çığlığa çırpınmaktadır.
Derdi dağlardan yücedir.
Kara sakalları hayli uzamış,
Zelihası sıçramış uykusundan uyanmıştır
Küçük elleri yaralı serçeler gibi üşür,
Her dakika başka bir yola düşülür,
Sanki her dakika gökten bulutlar dökülür,
Denizin bile gözü kanlanmış,
İzmit körfezi siyaha boyanmıştır.
Bahadır acısını bir yerlere koyamaz.
Düşünür de düşünür,
Havada kanatlı bir kız çocuğu,
Sonsuzluğa doğru süzülürde süzülür
O gün, bugün boğazından bi kuru ekmek bile geçmemiştir
İşçi Bahadırın ne yaşamaya nede yaşatmaya gücü yetmemiştir.