Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar – Taha Kılınç
Seyahat Kumbarası Edinmek..! Seyahat tavsiyesinde bulunduğum muhatapların, çoğu kez öğrenci kardeşlerim oluyor. Yukarıdaki cümleleri benden duyduklarında, "Sen bize seyahat etmeyi öneriyorsun, ama biz öğrenci adamlarız. Burslarımızı bile denkleştiremiyoruz ki kalkıp seyahate çıkalım!" şeklinde itirazlar yükseltiliyorlar. Haklı olarak. Ama ben teslim olmuyorum, onlara ikinci bir tavsiyede bulunuyorum: Seyahat kumbarası edinmek. 40 yaşından Önce Ziyaret Etmesi Gereken 5 Coğrafya..! 1- Kudüs 2- Kahire 3- Balkanlar 4- Endülüs 5- Buhara-Semerkand "İki yılda bir, buralardan birine seyahat" olarak planlasak, 10 yılda tamamlanacak bir hedef bu. Nasıl Gezmeli..! 1- Haritalarla Samimiyeti Artırmak İçin. 2- Görülecek Yerlerin Tarihi Güzelce Okumalı. 3- Sürprizlere ve Anlık Gelişmelere Hazır Olmalı. 4- Coğrafyanın Vereceği Şeylere Önyargısız ve Şartsız Açık Olmalı. 5- Fotoğraf Çekme Çılgınlığına Esir Olmamak da Hayati Derecede Önemli. Harita Bilgisine Dair..! Harita bilgisi çok hayati. Üzerinde konuşacağımız ve fikir yürüteceğimiz coğrafyayı fiziken tanımak, yola çıkmanın da ilk adımı. Ortadoğu veya İslam dünyası hakkında bilgi sahibi olmanın ve yorum yapabilmenin başlangıç noktası, bölgeyi fiziksel açıdan tanımak. Karadağ'da İslam Ve Müslümanlar..! Müslümanların, 645 binlik genel nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu Karadağ huzurlu ve sakin bir ülke. En azından şimdilik. 21 Mayıs 2006'da düzenlenen referandumla Sırbistan'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Karadağ'da, bağımsızlık yanlısı oy kullanan Müslümanlar, ülkenin siyasi dengesinin de merkezine yerleşmiş. Hükümette altı bakanla temsil edilen Müslümanlara, siyasi arenadaki kritik rolleri nedeniyle "altın azınlık" deniyormuş. Büyük Liderleri "Popüler Kültüre" Kurban Etmek..! Hayatını İslam'a ve onun insanlığa verdiği mesaja adamış bir büyük mütefekkir-lidere yapılabilecek en büyük kötülük, herhalde onu elden ele, dilden dile dolaşan bir "popüler kültür" imgesine dönüştürmektir. Muhammed Tayyib Okiç Hoca (1902-1977)..! Türkiye'deki ilahiyat fakültelerinin kuruluşunda yer alan, bölümleri ve kütüphanelerini kuran, asistanlar yetiştiren Muhammed Okiç. Özellikle hadis ve tefsir ilminde derinleşen Okiç'in rahle-i tedrisatından geçenler arasında Mahmud Esad Coşan Hocaefendi bile bulunuyor. Mehmed Akif'e Dair Bir Kaç Bir Şey..! Mehmed Akif Ersoy'un Safahat'ını okuyanlar, Abdurreşid İbrahim ismine sıklıkla tesadüf edeceklerdir. Kendisi Akif ve diğer "dertli" zevat ile münasebette bulunduğu gibi, Akif merhumun, Japonya ve Japonlar hakkındaki -yer yer belki fazlasıyla iyimser- ifadelerinin ilham kaynağı da Abdurreşid İbrahim'den başkası değildi. Abdurreşid İbrahim Kimdir ? Tokyo'da bir cami inşa ettirilmesine öncülük eden, 1939'da da şahsi girişimleriyle İslam'ın Japonya'da resmi din olarak kabul edilmesini sağlayan Aburreşid İbrahim, 17 Ağustos 1944'de Tokyo'da vefat etti. Tokyo Cami..! 12 Mayıs 1938 'de kalabalık bir davetli topluluğunun katılımıyla ibadete açılan Tokyo Cami, günümüzde tamamen "Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın İdaresinde"..! Yıllar içerisinde yıpranan, doğal afetler nedeniyle kullanılamaz hale gelen ve bakımsızlıktan harebeye dönüşen Tokyo Cami, 1980'de Tokyo'daki Tatarlar tarafından Türkiye Cumhuriyeti'ne hibe edilmiş.. Türkiye, enteresan ve acıdır, 1980’de harabe halde hibe yoluyla teslim aldığı ve 1986’da yeniden inşa edilmek üzere tamamen yıkılan camiye 1996’ya kadar elini sürmemiş. Açılışına Suudi Arabistan ve Mısır’ın üst düzey temsilci gönderdiği ve bu yolla nüfuz oluşturmaya çalıştığı bir mabedin, ilginç tesadüflerle Türkiye’nin uhdesine geçmesi bir nimet olarak görülmesi gerekirken üstelik. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bir Tokyo ziyareti sırasındaki basın toplantısında, bir Japon gazetecinin “Bulgaristan’daki eski ve yıkık camilerin durumunu eleştiriyorsunuz, peki neden Tokyo Camii’ni yeniden yapmıyorsunuz?” şeklindeki sorusu olmasaydı, belki bu iş daha da ertelenecekti. Japonlar'da Toplumsal Hayat..! Japonya’yı ve Japonları yakından tanıyanların bu sorulara verdikleri cevaplar, bu millete karşı ölçüsüz hayranlıklarımızı dengeleyecek cinsten. Kamusal alanda şahit olunan temizlik ve düzenin evlerde aynı şekilde mevcut olmamasından ailelerin içindeki iletişim kopukluklarına ve sıradan yabancıya üstten bakışa kadar, bir dizi tespit çıkıyor karşımıza burada. Japon Mimarisine Dair..! Binaların yapımında, çevredeki yaşam alanlarının güneş ışığı almasının uzun süre engellenmemesi esasmış örneğin. Farklı bölgelere göre değişmekle birlikte, bir evin ya da sokağın aralıksız dört saat güneşten mahrum kalmaması gerekiyormuş. Komşusunun ışığını kesen, güneşini engelleyen binaların ruhsat alması imkânsızmış. Abdurrahman bunları anlatırken, bir yandan da Shibuya’da Japon mimari hukukuna göre inşa edilmiş, ilginç görünümlü binaları gösteriyordu bana. Sırf yandaki evlerin güneşini engellemesin diye tepesi yarıdan kesilmiş, görünüşleri farklı şekiller almış yapılar dikkat çekiyordu. Japonların Son Hali ve Amerikan Kültürü..! 6 Ağustos 1945’te ABD tarafından atom bombasıyla yerle bir edilen Hiroşima şehrini gezerken, en az 140 bin insanın feci şekilde can verdiği bu saldırıdan sonra, Japonların bugün nasıl olup da çılgın biçimde Amerikan hayranlığına savrulduklarını düşünmeden edemedim. Özgün Japon kültürünü koruma çabalarına rağmen, Amerikan kültürü Japonya’yı istila etmiş durumda bugün. Kurtuba'ya Dair..! Halife Üçüncü Abdurrahman’ın 50 yıllık uzun saltanatı döneminde (912-961) altın çağını yaşayan Kurtuba, 500 bini aşan merkez nüfusuyla, Avrupa’nın en kalabalık ve büyük şehriydi. Cadde ve sokakları muntazam taş döşeli olan Kurtuba, Avrupa’da kamusal aydınlatmanın ilk kullanıldığı şehirdi. Bir Zamanlar Batılılar Müslümanları Taklit Ederdi..! Arapça’yı oldukça fasih bir lehçeyle konuşan Kurtuba halkı, dillerini Hıristiyanlar’ın da öğrenmesine ön ayak olmuştu. O dönemde Arapça o kadar yaygın ve baskın konumdaydı ki, Avrupa’nın birçok bölgesinden Arapça öğrenmek için Kurtuba’ya gelmek oldukça sıradan bir işti. Hıristiyan din adamları, gençlerinin Arap özentisinden kurtulamadığından, kendi dinî ve kültürel metinleriyle ilgilenmek yerine Arap şiiri ezberlemekle uğraştıklarından şikâyet ediyordu. Avrupalı gençler, Araplar gibi giyinmek, günlük hayatta sarık ve cübbe kullanmak, Arap geleneklerini taklit etmek gibi konularda açık bir özenti saplantısı içindeydi. Avrupalılar’ın Endülüslü âlimlerde görüp benimsediği sarık-cübbe, zamanla Avrupa akademi ve hukuk çevrelerinde de kullanılmaya başlamıştı. Hatta bugün akademisyenlerimizin ve hukukçularımızın giydiği cübbelerin kaynağı da, tam olarak burasıydı. Tarihten İbret Almak, İmtihanlar Değişir..! İnsan, tarihin hangi döneminde yaşayacağına kendi karar veremez. Zafer dönemlerinin de, hezimet dönemlerinin de kendine göre imtihanları vardır. Galip olunca verilen sınav ayrıdır, mağlup olunca verilen ayrıdır. İnsan hangi dönemde var olacağına kendisi karar veremediğine göre, geçmiş güzel günlerin hayalini kurup ağlamak da gelecek muhayyel güzellikleri düşünüp uyuklamak da beyhude bir çabaya dönüşebilir. Çünkü her ikisinde de günümüzün şartlarını ve acil vazifelerini ıskalama riski mevcuttur. Tarih, Sadece Tek Bir Coğrafya Ve Düzlem Üzerinden Okunamaz. Tarih, sadece tek bir coğrafya ve düzlem üzerinden okunamaz. Örneğin, Endülüs’ün düşüşüyle eş zamanlı olarak, İslâm coğrafyasının doğu tarafında Osmanlı’nın ihtişamı yükselmekteydi. Ebû Abdullah’ın tahttan indirilmiş üzgün bir hükümdar olarak Fes’te yapayalnız vefat ettiği yıl, İstanbul’daki Osmanlı tahtında Kanuni Sultan Süleyman oturuyordu. Mısır'da Osmanlı Mirası..! Sabah saat 08.35’te eski Kahire’nin görkemli kapılarından Bâbu’l-Futûh’ta taksiden indim. Surlardan içeri doğru önümde uzayıp giden Muizz Caddesi’nde sadece birkaç köpek, sokakları süpüren temizlikçiler ve ben... Kendisini “Sabah el hayr” diye selamladığım yaşlıca bir temizlikçi hanım, cevap olarak “Sabah en-nûr efendi” diye cevap verince gülümsedim. Osmanlı’nın Mısır’a miras bıraktığı kelimelerden biri de bu: Efendi. Sonuna iyelik eki getirip “efendim” şeklinde söylemek de çok yaygın. Anlamı, bizdekinin aynısı. Umman ve İbadilik Hakkında..! Umman’ın resmi mezhebi İbâdîlik. Ülke nüfusunun yüzde 75’inden fazlasının mensup olduğu mezhebin kurucusu ve isim babası Abdullah bin İbâd et-Temîmî (v. 757). İbâdîlik, tarihsel olarak Hâricîliğin devamı olsa da, günümüzde eskinin teolojik ve politik çatışmalarından eser kalmamış. Bugünün İbâdîleri, ayrışmalar üzerinden tartışma çıkarmak yerine, ortak paydaları esas alan bir yaklaşım geliştirmiş. Örneğin, Maskat’taki Sultan Kâbus Camii’nde kıldığımız cuma namazında imam “Hulefâ-i Râşidîn”e (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) dua etti. Başkentin dışında namaz kıldığımız yerlerde, İbâdî Müslümanlar bizim cemaatimize tabi olarak bizimle namaz kıldılar. Biz de, denk düştüğünde onların arkasında namazlarımızı eda ettik. İbâdîler, -tıpkı Mâlikîler ve Şiîler gibi- namazda ellerini bağlamayarak iki yana salıyor. Fatiha suresinden sonra “âmin” denmiyor, namazın bitiş selamı da sağ tarafa “es-selâmu aleykum” sol tarafa ise “ve rahmetullah” denilerek veriliyor. İbâdîlikte, cuma namazları her şehrin ve bölgenin en büyük camilerinde kılınmak zorunda. Bu nedenle, mahalle camilerinde minber bulunmuyor. İbâdî teolojisinde amel imandan bir cüz kabul edildiği için, namaz hayatın merkezinde. Sokaklarda sigara içenlere rastlamak neredeyse imkânsız, çünkü sigara da toplumsal açıdan ifşa edilmemesi gereken bir günah olarak görülüyor. Alkollü içkiler kamusal alanda yasak; turistlerin kılık-kıyafetleri konusunda da ülkenin birçok yerinde kibar (ama ısrarlı) uyarlarla karşılaşmak mümkün. Umman, masal kahramanı "Denizci Sinbad"ın ülkesidir malum. Gidip gördükten sonra, şu cümleyi rahatlıkla kurabilirim: O büyü masal, bugün de sürüyor. Kudüs Nasıl Gezilmez? 1- Kudüs, -olumlu ya da olumsuz- önyargılarla gezilmez. 2- Kudüs, eleştirerek gezilmez. 3- Kudüs, sosyal medya hesaplarımıza malzeme toplamak için gezilmez. 4- Kudüs, halkıyla hemhal olunmadan gezilmez. Kudüs’teki günlerini sadece otel-Aksâ-çarşı üçgeninde geçirmek de, galiba bir başka nasipsizlik türü. 5- Kudüs, sadece Osmanlı’yı aramak için gezilmez. Biz Neden Mağrib'e Fas Diyoruz? Mağrib'in Fes şehriyken, (Sultan İkinci Mahmud döneminde) oradan kırmızı keçe başlıkları ithal etmeye başlamışız. Böylece hem o başlık "fes" adını almış, hem de bütün bir bölge başkentin adıyla zihinlerimize yerleşmiş. Fas'ın bizde Mağrib şeklinde karşılık bulmamasının nedeni, tamamen dönemsel bir alışkanlık kısacası. Bizim İlklerimiz :D Dünyada, Mağrib'e Fas diyen tek ülkeyiz. Suriye'nin başkenti Dimaşk'ı Şam olarak isimlendirilen tek ülke oluşumuz gibi tıpkı. Basra Körfezi'ni (Araplar "Arap Körfezi", İranlılar "Fars Körfezi" der) bu şekilde adlandırılmış tek ülke olma "imtiyazı" da yine bizde. Fas/Mağrib'in Son Durumu..! Afrika üzerinde başlayan Fransa-İspanya rekabeti Mağrib'e direkt şekilde tesir etmeye başlayınca, Aleviler, Fransa'nın askeri koruması altına girmeyi uygun buldular. Böylece, bugün de hala somut şekilde görülen Fransız etkisi Mağrib'de yerleşti. Fransılar, 1912'den itibaren fiilen kontrol altında tuttukları ülkeye 1956'da bağımsızlığını verdiklerinde, Fransız kültürü Mağrib'de çoktan kök salmış bulunuyordu. Fas'ta camiler sadece namaz vakitlerinde açık. Namaz aralarında camileri ziyaret mümkün olmadığı gibi, camilerde siyasi iktidardan bağımsızders halkaları, konuşmalar, kitap okumları vb. faaliyetler düzenlemek yasak. Bakü'ye Dair..! Bakü, yılın her mevsimi rüzgarlıdır. Zaten ismi de "rüzgarın dövdüğü yer" anlamına gelir. Bakü'de Ezan Okunmuyor mu?! Bakü, İstanbul gibi her vakit gürül gürül ezan sesleriyle yankılanan bir şehir olmasa da henüz, özellikle dini alandaki özgürlüklerin günden güne gelişiyor olması, umut verici. Bilgisi olan var mı? Nedvetu'l-Ulema'nın 4 Hedefi..! 1) Dinî kültürle modern çağın gereklerini bünyesinde toplamış yeni nesiller yetiştirmek.. 2) Hint Alt Kıtası’ndaki ders müfredatını ıslah etmek, İslâm’a uygun hale getirmek ve İslâm’la çelişmeyen modern ilimleri de müfredata eklemek.. 3) Fıkıh mezhepleri ve ekolleri arasındaki ihtilafları en aza indirmek.. 4) İslâm’ı, dünyanın dört bir köşesine yaymaya çalışmak, bunun için de bilhassa yabancı dil eğitimine önem vermek. .
··
570 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.