Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bombacı Mehmed Çavuş(Uzun Ama Okunmaya Değer.)
Bir insan ne kadar cesur olabilirse, o kadar cesur... Ne kadar kahraman olabilirse, o kadar kahraman... Ne kadar fedakâr olabilirse, o kadar fedakâr... Ve bir insan ne kadar vatansever olabilirse, Bombacı Mehmed Çavuş o kadar vatansever. Çanakkale'de sadece zaman değil, mesafeler kısalmıştır artık... Siperler arasındaki mesafe yer yer on-on beş metreye kadar düşmüştür... O kadar ki, düşmanlar, “ateş kes" anlarında bazen birbirleriyle şakalaşıyor, bazen yiyecek, içecek değiş tokuşu yapıyorlar. Ama Bombacı Mehmed Çavuş'un ne yiyecek umurunda ne içecek... Sohbete filan da katılmıyor... Siperde daima ayakta... Çakır gözleri karşı mevzilerde... Sürekli tetikte, devamlı kollamada... Çünkü düşman kalleş!.. Ne zaman vuracağı belli olmuyor. En umulmadık zamanda el bombalarını fırlatıyor. Mehmed Çavuş çevik mi çevik, atak mı atak... Bildiği en iyi işi yapıyor... Bildiği en iyi iş ise, düşman siperlerinden siperlerimize atılan el bombalarını havada yakalayıp, gerisin geri fırlatmak... Öyle uzmanlaşmış ki işinde, kitabında ıskalama diye bir şey yazmıyor. Mutlaka bombayı havada yakalıyor ve müthiş bir hızla düşman siperlerine gönderiyor: "Ya Allah, bismillah!" El bombasını her fırlatışında böyle bağırıyor: “Ya Allah, bismillah!" Fakat kısacık bir gaflet anı... Göz açıp kapayana kadar kısa bir zaman... Küçücük bir ihmal... Bu kez İngiliz'in bombası Mehmed Çavuş'un sağ elinde patlıyor... El param parça, herkes şaşkın... “Eyvah Çavuş!.." Siperde metin olan tek kişi var: Bombacı Mehmed Çavuş. “Aman gözünüzü seveyim kumandana söylemeyin," diyor. “Ben böyle de iş görürüm." Sağ eli birkaç sinirin ucunda sallanıyor... Kan revan elini arkadaşlarına doğru uzatıyor Mehmed Çavuş: “Allah’ını seven bir kasatura atsın şuna, çalışmamı engelliyor.” Büyümüş gözlerle baka kalıyorlar... Şaşkınlıktan kimse yerinden kımıldayamıyor... Bakıyor ki, arkadaşlarından hayır yok, çekiyor diğer eliyle, koparıyor sağ elini... Yere fırlatıyor... Parçalanmış gömleğiyle sarıyor yarasını, ucunu dişleriyle tutarak bir sıkı düğüm atıyor: "Hah” diyor. "Oldu işte. Hiçbir şey olmamış gibi, düşman siperlerinden atılacak bombaları gözlemeye başlıyor yine. Derme çatma sargıdan şıpır şıpır kan damlıyor... Arkadaşları neden sonra toparlanıp harekete geçiyorlar... Sedyecilere haber salınıyor. Sedyeciler hemen geliyor. Fakat Mehmed Çavuş'u siperden ayrılmaya razı etmek ne mümkün? “Kardaşlarımı bırakamam!" diye bağırıyor, çırpınıyor, ellerinden kurtulmaya çalışıyor. “Onları gavurun bombalarına terk edemem!" Zorla tutup yere yatırıyorlar. Yarası doğru düzgün sarıldıktan sonra da sahra hastanesine götürülüyor. Ama kanaması durur durmaz isyan ediyor: "Siperime dönmem lâzım” diyor, sürekli kaçmaya çalışıyor. Sonunda karyolaya bağlamak zorunda kalıyorlar. O haliyle komutanına bir mektup yazdırıyor. “Kumandanım, evvela mahsus selam eder, ellerinden öperim... Sağ kolumu kaybettim. Ama zararı yok. Sol kolum var. Onunla da pekâlâ iş görebilirim... Beni üzen ve yeniden birliğime katılarak, düşmanla çarpışmama engel olan şey, yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden çıkıp, harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz. Bunun için beni affediniz kumandanım.” Bu mektuptan sonra komutanı hastanede ziyaretine gidecek, göğsüne bir “Şeref Madalyası" takıp alnından öpecek, “Berhudar ol evlâdım! Senin gibi kahramanlar yetiştirmiş bir milletin sırtı yere gelmez," diyecektir. O gün bugündür, tarihi labirentlerden geçen, zaman zaman ateşle imtihan veren, zaman zaman içeriden ve dışarıdan kuşatılan bu milletin sırtı yere gelmiyor.
Sayfa 122Kitabı okudu
··
490 görüntüleme
Dicleww okurunun profil resmi
Çok etkileyici. İnsan düşünüyor; Bizler bazı durumlarda, bazı işlerde,elimizi kolumuzu kıpırdatacak güç bulamıyoruz, o ise eli kopmasına rağmen hala siperine dönmek istiyor. Utanıyor insan kendi aciz halinden.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.