Geçinmek için ne yaptığın beni
ilgilendirmiyor. Özlediğin, arzuladığın
şeylerin hayalini kurmaya cesaret edip
edemediğini bilmek istiyorum.
Kaç yaşında olduğun beni
ilgilendirmiyor. Aşk için, hayallerin için,
yaşıyor olma serüveni için aptal gibi
görünme riskini göze alıp alamayacağını
bilmek istiyorum.
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye
çalışmadan kederlerimizle yüzleşip
yüzleşemeyeceğini bilmek istiyorum.
Yüreğin doğanın ritmi ve yaşama
sevinciyle dolu bir sevdanın sınırlarına
vardığında, o sınırları feda edip
edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Anlattığın hikâyenin doğru olup
olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi
ruhuna ihanet etmemek için bir başkasını
hayal kırıklığına uğratıp uğratmayacağını
bilmek istiyorum. İhaneti göze aldığın
her seferinde, sonuçlarını ayakta
karşılayıp karşılayamayacağını bilmek
istiyorum.
“Güven” kelimesinin senin için ne
ifade ettiğini bilmek istiyorum. Bazen
sana karanlık gibi görünse bile, gelen
günün içindeki o büyülü ışığı görüp
göremeyeceğini bilmek istiyorum.
Hatalarımıza fırsat verip vermeyeceğini,
bir gölün kenarında durduğumuzda
gümüş ay’a benimle birlikte “Evet!”
diye bağırıp bağırmayacağını bilmek
istiyorum.
Nerede yaşadığın ya da neye sahip
olduğun beni ilgilendirmiyor. Keder
ve umutsuzlukla geçen bir gecenin
ardından, kırılmış, yorgun ve bitap, ayağa
kalkıp kalkamayacağını; “çocuklar”
için yapılması gerekenleri yapıp
yapamayacağını bilmek istiyorum.
Kim olduğun, buraya nereden ve nasıl
geldiğin beni ilgilendirmiyor. Birlikte
bir ateşin ortasına düştüğümüzde,
gerektiğinde yanmayı göze alıp
alamayacağını bilmek istiyorum.
Yalnız kalmaya katlanıp katlanamadığını
bilmek istiyorum. İçinde yüreğinden
başka tutunacak hiçbir şeyin
kalmadığında, o amansız varlığını
sevmeye devam edip edemeyeceğini
bilmek istiyorum.
Bugüne kadar ne öğrendiğin, ne
okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her
şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne
olduğunu bilmek istiyorum…
Davet – Oriah Mountain Dreamer (Kanadalı bir Kızılderili)
Milattan 900 yıl önce, insanlar bir tapınağa aşağıdaki yazıyı asarak okurlar ve bayramlarını kutlarlardı:
“Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma! Başka türlü davranmak gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış! Sana bir kötülük yapıldığında, unut ve bağışla! Ama kimseye teslim olma! İçten ol! Telâşsız, kısa ve açık seçik konuş! Başkalarına da kulak ver! Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları! Çünkü, dünyada herkesin bir hikâyesi vardır.
Yalnız planlarının değil, ne kadar küçük olursa olsun başarılarının da tadını çıkar! İşinle ilgilen! Seveceğin bir iş seçersen, hayatında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini çok seveceksin!
Olduğun gibi görün!
Ve göründüğün gibi ol!
Sevmediğin zaman, sever gibi yapma!
Çevrene nasihatlerde bulun ama, hükmetme!
İnsanların kusurlarını bulmaya çalışırsan, onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın yüz yıllardır öğrendikleri bir kumsaldaki kum tanecikleri değildir.
Kaybetmeyi, ahlâksız bir kazanca tercih et! Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür. Yılların geçmesine öfkelenme!
Rüzgârın yönünü değiştiremiyorsan yelkenlerini rüzgâra göre ayarla! Çünkü insanlar, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da, hatırla ki insanları yargılamak imkânsızdır. Doğduğun zamanları hatırlar mısın? Sen ağlarken herkes sevinçle gülüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, sen öldüğünde herkes ağlasın!
Sabırlı, sevimli ve vefakâr ol! Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kötülüğüne rağmen, dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır...
(Xsenos MÖ 9. yüzyıl)