Gönderi

404 syf.
·
Not rated
·
Read in 14 days
Avar, kızların okula geldikleri günün fotoğrafları ile bir yıl sonraki fotoğraflarını çekip aradaki farkı göstermek için Rüştü Uzel’e getiriyor. Rüştü Uzel ilk başta bir gelişim albümü hazırlamasını sonraki zamanlarda da bunların hatıratını yazmasını istiyor. Avar da Elazığ’a tayininden itibaren hatıra defteri tutmakta idi. Avar’ın anılarını bir kitapta toplama hayalini kızı Bahu ve eğitimci Sati Erişen ölümünden sonra gerçekleştirecekti. Sıdıka Avar, Dağ Çiçeklerim’de öğretmenlik yıllarının son 20 yılını kapsayan dönemini, yaşantılarının kesitlerini sunuyor. Anılarıyla 1940-1959 yıllarında Doğu’daki insanların hangi koşullarda yaşadıklarını, hangi koşullarda çocukların okuduklarını ve kendisinin yaşadığı mücadele ,ulaştığı başarıyla da o korkunç görünen karanlığın içine girmekten korkmamayı göstermek istemiş. “Karşıdan korkunç görünen karanlık, içine girildikçe munisleşir.” öğüdünü almıştı bir kere. Belki de cehalete karşı savaşmamız gerektiğini bundan sorumlu olduğumuzun farkında olmamızı da istedi. Zira Dağ Çiçeklerim ile cehaletin nice hayatları yaşarken öldürdüğüne şahit olacak ve sorumluluk hissedeceksiniz. Kızlarını okula göndermemek için 11-12 yaşlarında evlendiren analar, babalar; temizlik nedir ,mendil nedir bilmeyen insanlar. Kendi olamayan, yaşamı sömürülen nice kızlar. Bit içinde saçlar, yıkanmadığı için kabuklaşan tenler, yırtık elbiseler; kalbi kırık, sert bakışlı, geçmişin yükü yıkılan saf çocuklar. Sert coğrafi koşullarda soğukla, açlıkla savaşan aileler… Ve bu karanlığı aydınlatacak nice insanlar yetiştirmek üzere yollara düşen, yollarla arkadaş olmuş, o dik uçurumları aşmış, çocukları ellerinden tutarak okula getiren bir köy müdiresi, Sıdıka Avar. “Biz gittiğimiz gün kazada on üç düğün vardı. İlden kaymakam vekilliği de yapan tahrirat katibine telefonla haber verilmiş. Türkçesi yetersiz olan vekil de bunu, <Hükümet on iki yaşından itibaren kızları zorla alıp mektebe gönderecek>diye anlamış, halka da öyle duyurmuştu. Kazanın 11-12 yaşında ne kadar kızı varsa evleniyordu o gece.” “Aldığımız çocukları bir çatı altında topluyoruz. Müdire Hanım onlara burada ilk yaşama dersini veriyor. Kendilerine Elazığ’dan getirdiği, kar gibi beyaz birer patika parçası dağıtıyor: Destimel, yani mendil!.. Üç küçük kızın medeniyetle ilk teması mendildir. Destimal ellerinde, <şimdi ne yapacağız> gibi soru dolu gözlerle bize bakıyorlar. Çünkü onlar için mendil, burun silecek değil, saklanacak kıymetli bir şeydir.” Köyden okula gelen çocuk ile okuldan köyüne giden çocuk aynı kişi olmuyor. Okul, onlara başta temizliği,biçki dikiş gibi maharetleri, sağlıklı yaşamı,Türkçe’yi öğretiyor. Çocukların çoğu Kürtçe biliyor, konuşuyor. Çok nadir Türkçe’yi biraz bilenler. -Sabahtır, kalk yok Pırıngın büyük olmuş, ne olmuş, kalk yok! -Ez nahoşem Türkey - Şifa…diyerek çıktı. On dakika geçti mi bilmem, yine geldi. -Müdür Hanım, keyfete hoşa? -Berhudar bi kızımına. -Nahoşe? Anıların çoğunlukla yatılı okulun bulunduğu Elazığ ve yaşı 12 ye gelmiş öğrencileri okula getirmek için gittiği Bingöl, Tunceli gibi illerde geçtiğini söyleyebiliriz. Buralarda köylerde yaşayan halk Kürtçe dilini konuşuyor. Avar anılarında yer yer Kürtçe diyaloglara yer vermesi , o yöredeki ağızları yansıtması kitaba doğal bir hava katmış. Kürtçe dilini bilmeyenler içinde sayfanın aşağısında Türkçe karşılığı yazılmış. Okulun önemini anlıyoruz kitapta. Okuldan çıkan bütün kızlar köyüne birer Sıdıka Avar halinde dönüyor ama çok defa da büyük zorluklarla karşılaşıyorlar. “Kız mektepten çıkmış, köyüne dönmüş, evlenmiş, çocuğu olmuş…Mektepte ışık ve temiz havanın ne demek olduğunu öğrenerek köyüne dönen kız yalnız mazgal delikleri bulunan elinde pencere istemeye kalkınca yer yerinden oynuyor. Pencere de ne demek? Annesi de mi pencereli evde büyümüş?.. Şayet kız ne yapıp yapıp evine bir pencere açtırırsa, kaynana da ne edip edip bunu kapattırıyor.” Toprak-sabun davası, kıyafet davası gibi birçok sorunlar yaşıyor genç kızlar. Büyükleri sen mi adeti değiştireceksin diye üzerlerine yürüyorlar. Cehaletle savaşmak gerçekten çok zor sabır , emek, mücadele gerektiriyor. Okuldan mezun olan kızların Avar’a mektupları, Avar hakkında yazılan gazete yazıları, Avar’ın yaşadıklarına tanıklık edenlerin yazılarına da yer verilmiş. “O yol vermez, geçit tanımaz dağları at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, Atatürk’ün söylediği gibi, bazen hiç Türkçe bilmeyen çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp mektebe götürür.”(Feridun Es) Avar, geçtiği yolları, uçurumları betimleyerek orayı , coğrafi koşullarını da tanıtmış. Coğrafi koşulları içinde bulunduğu ortamı belirtmesi yaşadığı zorlukları daha iyi anlamamızı sağlıyor lakin o coğrafyayı bilmeyen ben, hayalimde canlandırmakta biraz zorlandım. Avar Atatürk’ün isteğiyle de İstanbul’dan Doğu bölgesine gidiyor. Bölmek isteyenler, bölgenin halkını dışlayanlar, yanlış davrananlar vardı. Dışlamak ,ayırmak düşmanlığı getirirdi. Paylaşmak, sevmek, insanın içindeki canı gözlerde görebilmek, o cana değer vermek bir çatıda birleşmeyi sağlayabilirdi ancak. İyi okumalar :)
Dağ Çiçeklerim
Dağ ÇiçeklerimSıdıka Avar · Berikan Yayınevi · 2011117 okunma
··
212 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.