Gönderi

Gregor Samsa
“Bay Samsa!” diye seslendi Müdür Bey yüksek sesle. “Neler oluyor? Odanıza kendinizi hapsediyorsunuz, soruları evet ve hayırla yanıtlıyorsunuz, anne ve babanızı gereksiz yere çokça üzüyorsunuz ayrıca –şunu da yanı sıra söylemiş olayım– mesleki sorumluluğunuzu çirkin bir şekilde savsaklıyorsunuz. Burada ebeveyniniz ve patronunuz namına konuşuyor ve sizden ciddi olarak derhâl, açık ve net olarak duruma bir açıklık getirmenizi rica ediyorum. Şaşkınlık içindeyim, şaşıp kaldım. Ben sizi ağırbaşlı ve makul bir insan olarak bilirdim ama şimdi birden tuhaf kaprisler sergiliyorsunuz. Gerçi patron, bu sabah gelmeyişinize neden olabilecek bir hususa imada bulundu –kısa bir süre önce size emanet edilen tahsilat belgelerini kastetmişti– fakat ben gerçekten bu açıklamanın doğru olamayacağına dair neredeyse şeref sözü verdim. Şimdi ise akıl almaz dikkafalılığınıza şahit oluyor ve sizi savunma isteğimi büsbütün kaybediyorum. Ayrıca işinizdeki yeriniz de kesinlikle garanti altında sayılmaz. Bunların hepsini size esasen biz bizeyken anlatma niyetindeydim ama burada boşu boşuna zamanımı harcamama neden olduğunuz için, yani bilemiyorum, neden ebeveyniniz de öğrenmesin ki? Son zamanlarda performansınız oldukça yetersizdi; gerçi şu sıralar iyi bir iş çıkarmanın sezonu değil, bunu kabul ediyoruz ama hiç iş yapmamanın mevsimi de olmaz, olmamalıdır da Bay Samsa.” Gregor kendinden geçerek, “Fakat Müdür Bey!” diye seslendi ve heyecandan geri kalan her şeyi unuttu. “Kapıyı şimdi hemen açıyorum, hafif bir keyifsizlik ve baş dönmesi yüzünden yataktan kalkamadım. Hâlâ yatakta yatıyorum. Ama şimdi canlanıverdim. Kalkıyorum. Yalnız birazcık müsade! Düşündüğüm kadar iyileşememişim. Ama kendimi daha iyi hissediyorum. İnsanı nasıl da sarsıyor. Dün kendimi gayet iyi hissediyordum; ailem biliyor, hatta gayet iyi biliyor ki daha dünden biraz sezmiştim. Aslında yüzümden anlaşılırdı. İş yerine niye bildirmedim ki? İşte insan hep rahatsızlığı ayakta atlatabileceğini sanıyor. Müdür Bey, lütfen annemle babamı esirgeyin! Şu an beni suçladığınız hususlar için hiçbir neden yok; bu konuyla ilgili tek bir kelime de edilmedi zaten. Son gönderdiğim siparişleri okumadınız herhâlde! Ayrıca sekiz treniyle yola çıkacağım; birkaç saat istirahat beni dinçleştirdi. Müdür Bey, burada artık beklemenize gerek yok; ben de hemen geleceğim iş yerine. Lütfen bir iyilik yapıp bunu patrona ileterek bana referans olur musunuz?” Gregor, ne dediğinin bile farkında olmadan tüm bunları aceleyle söylerken, daha önce yatakta yaptığı alıştırmalar sonucu olacak ki kolayca sandığa yanaşmış ve şimdi ona tutunarak ayağa kalkmaya çabalıyordu. Gerçekten kapıyı açmak istiyordu, gerçekten kendini gösterip Müdür Bey’le konuşma niyetindeydi; kendisine ısrarla seslenenlerin, onu gördüklerinde, gösterecekleri tepkiyi çok merak ediyordu. Şayet korkarlarsa artık Gregor’un bir sorumluluğu kalmaz, böylece sakinleşebilirdi. Ama her şeyi kabullenirseler, Gregor’un da heyecanlanmasına gerek kalmazdı ve acele ederse gerçekten saat sekizde tren istasyonunda olabilirdi. İlk başta sandığın düz zemininden birkaç kez kaydı fakat giriştiği son hamleyle ayağa dimdik kalkabildi; ne kadar sızlasa da gövdesinin alt bölgesindeki ağrıları dikkate bile almıyordu. Yakınında duran bir sandalyenin arkalığına yaslanıp, arkalığın kenarlarına da küçük bacaklarıyla sıkıca tutundu. Tam da şimdi sakinleşmişti ve Müdür Bey’in söylediklerini dinleyebilmek için de hiç ses çıkarmadı. “Siz de bir sözcük olsun anlayabildiniz mi?” diye sordu Müdür Bey annesiyle babasına. “Bizimle dalga geçmiyordur herhâlde, değil mi?” “Aman Tanrım!” diye ağlamaya başladı annesi. “Belki de ağır hasta ve eziyet ediyoruz ona. Grete, Grete!” diye seslendi sonra. “Efendim, anne!” Gregor’un odası arasından sesleniyorlardı birbirlerine. “Hemen doktoru çağırmalısın. Gregor hasta. Çabuk doktoru çağır! Gregor’u konuşurken duydun mu şimdi?” “Bu bir hayvan sesiydi,” dedi Müdür Bey, annesinin bağırtılarına kıyasla sesi dikkati çekecek kadar alçaktı. Babası antreden mutfağa doğru seslendi ve ellerini çırptı: “Anna, Anna! Hemen bir çilingir çağırın!” İki kız hışırdayan etekleriyle –kız kardeşi ne çabuk giyinmişti böyle? Hemen antreden geçip, dış kapıyı açtılar. Kapının kapandığı hiç duyulmadı; herhâlde büyük bir felakete maruz kalmış olan bütün evlerde olduğu gibi kapıyı açık bırakmışlardı.
Altın Bilek Yayınları - Çevirmen: Nurten KutsalKitabı okudu
··
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.