“Bay Samsa!” diye seslendi Müdür Bey yüksek sesle.
“Neler oluyor? Odanıza kendinizi hapsediyorsunuz, soruları
evet ve hayırla yanıtlıyorsunuz, anne ve babanızı gereksiz yere
çokça üzüyorsunuz ayrıca –şunu da yanı sıra söylemiş olayım–
mesleki sorumluluğunuzu çirkin bir şekilde savsaklıyorsunuz.
Burada ebeveyniniz ve patronunuz namına konuşuyor ve sizden ciddi
olarak derhâl, açık ve net olarak duruma bir açıklık getirmenizi rica
ediyorum. Şaşkınlık içindeyim, şaşıp kaldım. Ben sizi ağırbaşlı ve
makul bir insan olarak bilirdim ama şimdi birden tuhaf kaprisler
sergiliyorsunuz. Gerçi patron, bu sabah gelmeyişinize neden olabilecek
bir hususa imada bulundu –kısa bir süre önce size emanet edilen tahsilat
belgelerini kastetmişti– fakat ben gerçekten bu açıklamanın doğru
olamayacağına dair neredeyse şeref sözü verdim. Şimdi ise akıl almaz
dikkafalılığınıza şahit oluyor ve sizi savunma isteğimi büsbütün
kaybediyorum. Ayrıca işinizdeki yeriniz de kesinlikle garanti altında sayılmaz.
Bunların hepsini size esasen biz bizeyken anlatma niyetindeydim ama
burada boşu boşuna zamanımı harcamama neden olduğunuz için, yani
bilemiyorum, neden ebeveyniniz de öğrenmesin ki?
Son zamanlarda performansınız oldukça yetersizdi; gerçi şu sıralar iyi bir iş
çıkarmanın sezonu değil, bunu kabul ediyoruz ama hiç iş yapmamanın mevsimi
de olmaz, olmamalıdır da Bay Samsa.” Gregor kendinden geçerek,
“Fakat Müdür Bey!” diye seslendi ve heyecandan geri kalan her şeyi unuttu.
“Kapıyı şimdi hemen açıyorum, hafif bir keyifsizlik ve baş dönmesi yüzünden
yataktan kalkamadım. Hâlâ yatakta yatıyorum. Ama şimdi canlanıverdim.
Kalkıyorum. Yalnız birazcık müsade! Düşündüğüm kadar iyileşememişim.
Ama kendimi daha iyi hissediyorum. İnsanı nasıl da sarsıyor.
Dün kendimi gayet iyi hissediyordum; ailem biliyor, hatta gayet iyi biliyor
ki daha dünden biraz sezmiştim. Aslında yüzümden anlaşılırdı. İş yerine
niye bildirmedim ki? İşte insan hep rahatsızlığı ayakta atlatabileceğini sanıyor.
Müdür Bey, lütfen annemle babamı esirgeyin! Şu an beni suçladığınız hususlar
için hiçbir neden yok; bu konuyla ilgili tek bir kelime de edilmedi zaten.
Son gönderdiğim siparişleri okumadınız herhâlde! Ayrıca sekiz treniyle yola
çıkacağım; birkaç saat istirahat beni dinçleştirdi. Müdür Bey, burada artık
beklemenize gerek yok; ben de hemen geleceğim iş yerine.
Lütfen bir iyilik yapıp bunu patrona ileterek bana referans olur musunuz?”
Gregor, ne dediğinin bile farkında olmadan tüm bunları aceleyle
söylerken, daha önce yatakta yaptığı alıştırmalar sonucu olacak ki kolayca
sandığa yanaşmış ve şimdi ona tutunarak ayağa kalkmaya çabalıyordu.
Gerçekten kapıyı açmak istiyordu, gerçekten kendini gösterip Müdür Bey’le
konuşma niyetindeydi; kendisine ısrarla seslenenlerin, onu gördüklerinde, gösterecekleri tepkiyi çok merak ediyordu. Şayet korkarlarsa artık
Gregor’un bir sorumluluğu kalmaz, böylece sakinleşebilirdi.
Ama her şeyi kabullenirseler, Gregor’un da heyecanlanmasına gerek
kalmazdı ve acele ederse gerçekten saat sekizde tren istasyonunda olabilirdi.
İlk başta sandığın düz zemininden birkaç kez kaydı fakat giriştiği son hamleyle
ayağa dimdik kalkabildi; ne kadar sızlasa da gövdesinin alt bölgesindeki
ağrıları dikkate bile almıyordu. Yakınında duran bir sandalyenin arkalığına
yaslanıp, arkalığın kenarlarına da küçük bacaklarıyla sıkıca tutundu.
Tam da şimdi sakinleşmişti ve Müdür Bey’in söylediklerini dinleyebilmek
için de hiç ses çıkarmadı.
“Siz de bir sözcük olsun anlayabildiniz mi?” diye sordu Müdür Bey
annesiyle babasına. “Bizimle dalga geçmiyordur herhâlde, değil mi?”
“Aman Tanrım!” diye ağlamaya başladı annesi. “Belki de ağır hasta ve
eziyet ediyoruz ona. Grete, Grete!” diye seslendi sonra. “Efendim, anne!”
Gregor’un odası arasından sesleniyorlardı birbirlerine. “Hemen doktoru
çağırmalısın. Gregor hasta. Çabuk doktoru çağır! Gregor’u konuşurken
duydun mu şimdi?” “Bu bir hayvan sesiydi,” dedi Müdür Bey, annesinin
bağırtılarına kıyasla sesi dikkati çekecek kadar alçaktı.
Babası antreden mutfağa doğru seslendi ve ellerini çırptı:
“Anna, Anna! Hemen bir çilingir çağırın!”
İki kız hışırdayan etekleriyle –kız kardeşi ne çabuk giyinmişti böyle?
Hemen antreden geçip, dış kapıyı açtılar. Kapının kapandığı hiç duyulmadı;
herhâlde büyük bir felakete maruz kalmış olan bütün evlerde
olduğu gibi kapıyı açık bırakmışlardı.