Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Biraz Uzun Ama Kesinlikle Okuyun.
Zamanında bir hocama telefon açtığımda, 'Selamun aleyküm, nasılsınız hocam?' demiştim. - Evlâdım, darılmazsan sana bir hususu belirtmek istiyorum. - Estağfirullah hocam, buyurun. - İstanbul kültür ve âdabında küçük büyüğe değil; büyük küçüğe hâl hatrını sorar, demişti. Eski bir İstanbul beyfendisi olan hocam daha sonra İstanbululların altta arz edeceğim şu vasıflarını sıralamıştı. Ama önce şu hususu arz edeyim: İstanbullunun tabakaları; avammı, havassı ve ehassü‘l-havassı vardır. Aşağıda sayılan faziletlerin bazısı avama, bazısı havassa, bazısı ehassü‘l-havassa ait olabilir. Bu fazilet ve meziyetleri kitaplardan ve gerçek İstanbulluları görüp tanıyarak öğrenilmiştir. Bendenizde bu kemalâtın bulunduğunu iddia edecek kadar akılsız ve idraksiz değilim. Çok okuyan, hasbelkader hayli insan tanımış olan değersiz bir vatandaş olarak birikimimi arz ediyorum. İnşallah birkaç kardeşime faidem dokunur, hizmetim olur. 1. Terbiyeli, kibar, medenî gerçek bir İstanbullu ben kelimesini çok kullanmaz, onun yerine bendeniz veya fakir der. İstanbul kültür ve âdâb-ı muaşeretinde sık sık ben demek çok ayıptır, büyük bir nakisedir. 2. Benim evim demez, fakirhane der. 3. Sizin eviniz demez, devlethaneleri der. 4. Baban anan nasıl diye sormaz, pederiniz beyefendi, valideniz hanımefendi nasıllar diye sorar. 5. Çeşitli konularda yazılı olarak (mektupla ve mail ile) teşekkür eder. Meselâ: "Dünkü nazik davetiniz ve ikramlarınız için çok teşekkür ediyorum. Sohbet çok faydalı ve zevkli oldu. Hiç unutamayacağım saatler geçirdim..." Davet sahibi de misafirlerine ayrı ayrı "Fakirhaneyi lutf edip teşrifinizden dolayı size minnettar ve müteşekkirim..." mealinde mektup yazar. 6. İstanbullunun en çok kullandığı kelimelerden biri efendim‘dir. Nasılsınız efendim?.. Teşekkür ederim efendim... Saat kaç efendim?.. Saat beşe çeyrek var efendim..." 7. İstanbullu, iki öğün yemeği atlamış ve açlıktan başı dönmüş durumda olsa bile, sofraya sakin sakin oturur, sanki hiç aç değilmiş gibi ağır ağır sakin sakin yer. (İstisna: Bir yerde misafir ise ev sahibine hürmeten istiğnada ölçülü olur.) 8. İstanbullu oturduğu evin caddeye veya sokağa bakan balkonuna çamaşır asmaz. Kadın çamaşırlarını başkalarının göreceği yerde kesinlikle kurutmaz. 9. Genç İstanbullu toplu taşıma vasıtalarında yaşlılara, çocuklu kadınlara yer verir. Onlar ayakta iken kendisi kesinlikle oturarak seyahat etmez. 10. İstanbullu sokakta, meydanda, çarşıda pazarda açıkta yemez ve içmez. 11. Dondurmacıdan bir külah dondurma almış, sokakta herkesin arasında inek gibi yalayarak yiyor... İstanbullu böyle bir kabalık ve mürüvvetsizlik yapmaz. 12. İstanbul terbiyesine sahip kadın ve kızlar sokakta, toplu taşıma vasıtalarında, yabancıların arasında çıngıraklı kahkahalarla gülmez, hattâ dışarıda hiç gülmez. 13. Hakiki İstanbul görgü ve terbiyesinde sokak veya caddedeki kadın ve kızlara adres veya başka bir şey sormak çok ayıptır ve laf atmaktır. 14. Hakikî ve görgülü İstanbullu evde veya dışarıda yediği yemekleri ve tatlıları başkalarına anlatmaz. Çok yakın dostu veya akrabası ise "Evvelki gün çok enteresan bir lokanta keşf ettim, inşallah birlikte gidelim..." şeklinde bahs edebilir. 15. İstanbullu bir kapının zilini bir kere çalar. Aynı anda birkaç kere zile basmaz. Kapı açılmazsa bir iki dakika bekler, tekrar çalar, yine açılmazsa geri döner. Durmadan zile basmak, kapıyı yumruklamak çok ayıptır. 16. İstanbullu (bu telefon devrinde) randevu almadan ziyarete gitmez. 17. İstanbullu, ziyarete gittiği yerde (binde bir zaruret olmadıkça) tuvalete gitmez, abdest tazelemez. Dindar bir kimse ise, abdestli olarak gider. 18. İstanbullu bir Müslüman, dindar ve namazlı bir kimse ise başı açık namaz kılmaz, ibadet esnasında başında mutlaka İslamî bir serpuş, takke, imame bulunur. Başı açık olarak namaz kılmak bedevîliktir. Başın örtülü olması sünnet ve edebtir. 19. Bir lokantada yemeğe davet edilen İstanbullu, yemek listesindeki en pahalı yemeği söylemez. En ucuzunu da istemez. En pahalısı olmamak şartıyla iyi yemeklerden birini söyler. Tatlısının üzerine kaymak istemez. Her hâl ü kârda mutedil olur. 20. Ramazanlarda, orucu açıp birkaç lokma aldıktan sonra akşam namazı cemaatle eda edilir, ondan sonra yemek yenir. 21. İstanbullu edebî, yazılı, zengin Türkçe bilir. Konuşurken ve yazarken yanlış yapmaz. 22. İstanbullu faydasız, boş, mâlâyâni konuşmaz. Söylerse hikmetli ve lüzumlu şeyler konuşur ve söyler. Asla zevzeklik ve gevezelik yapmaz. 23. Kibar İstanbullu ulan, yuh, be, aha oha, kral gibi kaba kelimeleri ve ünlemleri kullanmaz. 24. İnce ruhlu ve mürüvvetli bir İstanbullu kendine bir ziyafet çekmek üzere bir halk lokanta ve kebapçısına gitti. Parası var, niyeti karışık bir kebap yemek. İçeriye girdi, boş masa yok. Bir kişinin oturduğu bir masaya geldi, "Afiyet olsun efendim, müsaade eder misiniz?" ..diyerek izin istedi. "Rica ederim, buyurun" cevabını aldı oturdu. Göz ucuyla o kişinin yediğine bakar, kurufasulya ve pilav... Bizim ince ruhlu İstanbullu, o vatandaşın yanında, lüks sayılabilecek pahalı karışık kebaptan vaz geçer, daha mütevazı ve orta bir şey yer. 25. İstanbullu lâf olsun diye saçma sapan, dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı cinsinden aptalca sorular sormaz. Soruları incelik doludur. Bana bir soru yönelt senin kim olduğunu söyleyeyim... Bir adamda veya kadında İstanbul terbiye ve kültürünün olup olmadığı, konuşmasından ve yönelttiği sorulardan anlaşılır. Bazı soruları sormak çok ayıptır. 26. İstanbul İslam kültür ve edebinde selamı önce küçük büyüğe verir. Hal hatır sormak, nasılsınız demek önceliği büyüğe aittir. 30. Kibar bir İstanbullu ziyarete gittiğinde yer gösterilmeden oturmaz. 31. İstanbullu yapmacık, câli hareket ve sözlerden, aşırılıklardan kaçınır. 32. Kibar bir İstanbullu balkonunda, dumanı ve kokusu komşularına gidecek şekilde ızgara yapmaz. 33. İstanbullu bir Müslüman çok teşekkür eden bir kimsedir. Çünkü o, "İnsanlara teşekkür etmeyen Allaha şükr etmemiş gibi olur" mealindeki hadîs-i şerifi bilir. Lakin teşekkür derken câli (yapmacık) hareket etmez, teşekkür etmeye alışmıştır, içinden gelir. 34. Eskiden İstanbullular Mekke demezler Mekke-i mükerreme, Medine demezler Medine-i münevvere, Şam-ı şerif, Kuds-i şerif, Haleb-i şahba derlerdi. Beyazıt camiine gittim demezler, Beyazıt Cami-i Şerifine gittim derlerdi. 35. Merhum Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil üstadımız ziyaretine giden yirmi küsur yaşındaki gençlere beyefendi diye hitab ederdi. 36. İstanbullu Allahü Teala, Peygamber-i Zişan, Kuran-ı azimüşşan, evrad-ı şerif diyerek saygılı konuşur. 37. Gerçek bir İstanbullu, kendi şeyhine ettiği hürmeti öteki şeyhlere de eder. Ulemadan, fukahadan, meşayihten hiçbirine saygısızlık etmez. 38. İstanbul kültüründe paylaşma ve infak fazilet ve hasleti vardır. Eski Ramazanlarda konakların kapıları herkese açık olurmuş. 39. İstanbullu bir Müslümanın evinde, zenginse orijinal hatlı ve tezhipli, bütçesi darsa matbaa baskısı bir Hilye-i şerif levhası, başka hatlar (ayetler, hadisler, kelam-ı kibar, hikmetli mısra, beyit ve kıtalar ) bulunur. 40. Bir tarikata girmiş, bir şeyhten el almış İstanbullu zaruret veya büyük lüzum olmadıkça bunu söylemez, reklam yapmaz. Tarikata girmenin bir nasip meselesi olduğunu bilir. İstanbullu kesinlikle tarikat ve cemaat holiganlığı, taassubu, militanlığı yapmaz. Necip Fazıl, yaklaşık 40 sene önce kaleme aldığı “Çerçeve”lerinin birinde İstanbul'da nesli tükenen bir türden söz açar. Gazetede okuduğu bir habere göre İstanbul'da kala kala, ancak yüzde on nispetinde kalmış bu türden. Ne hazin, diye hayıflanıyor Üstad:“Eski İstanbul Beyefendi ve Hanımefendisi gerçekten çarpıcı bir keyfiyet sahibiydi ve bu keyfiyet, kendi medeniyetinden bıkkın Piyer Loti'yi büyülemişti... Bugün bu keyfiyet, kemiyetten yana bunca eksildikten sonra, o güzelim renkleri, çizgileri, sesleri ve edâları, edepleri yeni nesillere anlatabilmek, eşyanın dördüncü buudundan bahsetmek gibi bir şey oluyor.” İstanbul efendisi'nin 1918'e, yani Mütareke yıllarına kadar mevcut olduğunu, Cumhuriyet'in ilanından sonraysa her gün, yavaş yavaş solan eski konakların kadife perdeleri gibi tavanarasına kaldırıldığını söyleyen Necip Fazıl.. 2. Dünya Savaşı sırasında gecekonduların kurulmasıyla şehrin adeta bir “Moğol istilası”na uğradığını belirtiyor. Hocam aslında listeyi daha da uzatmıştı, bense 40 taneyle iktifa ettiğim gerçek bir İstanbullunun hasletlerini okuyunca siz de benim gibi ümitsizliğe kapıldınız mı? Çok soran oldu, "Kimdi bu İstanbul Beyfendisi" diye... Yukarıda arz ettiğim konuşma merhum Üstadım Mehmed Şevket Eygi idi. O söylemiş ben not almıştım. (Alıntı)
··
199 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.