Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Casus Modernizm’in zirve yaptığı bir dönemde post-modern ve aykırı görüşlerle yaşayan ‘’tehlikeyle flört eden bir kadın’’ın hikayesini anlatıyor. Hikâye annesinin kendisine sembolik olarak verdiği bir hediye ve öğütle başlıyor. Gelgelelim Mata Hari bu öğüdü anlamsız bulacak, dinlemeyecek ve ne yazık ki her şeyini kaybettikten sonra anlayacaktır: ‘’ Evden ayrıldığım gün annem beni yanına çağırdı ve elime bir kese tutuşturdu. Keseyle ne yapacağımı sordum anneme. ‘İçinde lale tohumları var, ülkemizin sembolüdür. Ama daha da önemlisi, sana verecekleri bir ders var; onlar görünüşte başka çiçeklerden ayırt edemediğin anlarda bile hep lale kalacaklar. Ne kadar isteseler de güllere veya ayçiçeklerine dönüşemeyecekler. Kendi varlıklarını inkâr etmek istedikleri taktirde hayata küskün ölecekler.’ ‘’ Mata Hari böyle atılır hayata… Genç yaşta, henüz bir lise öğrencisiyken okul müdürünün cinsel istismarına uğrar ve cinselliği, cinselliğin gücünü çok çirkin bir tecrübeyle kavramış olur. Önceleri o da herkes gibi bu lekeden kurtulmak ve saygın bir hayata kavuşmak uğruna genç bir subayla evlenir ve Hindistan dolaylarında bir adaya gider. Burada kendince hayatının aydınlanmasını yaşayacaktır, hayalleri peşinde koşmanın azmini ve ilhamını yakalayacaktır burada. Eşinin arkadaşlarından birinin eşi, bu ‘’kadınların klasik yazgısı’’na daha fazla katlanamayarak intihar edince Mata Hari de bu takma adını alır kendine ve arkasında çocuğu ve eşini bırakarak yeni bir hayata atılır. Bu kadınların kaçınılmaz mutsuz yazgısıyla ilgili şöyle düşünmektedir o: ‘’Doğmak, okula gitmek, koca bulmak için üniversiteye devam etmek, dünyanın en fena adamıyla bile olsa sırf kimsenin bizi istemediğine dair söylentiler çıkmasın diye evlenmek ve çocuk sahibi olmak, yaşlanmak, son demlerde kaldırıma bir sandalye koyup gelen geçeni seyretmek, hayatta her şeyi biliyormuş gibi davranmak ama yüreğinin, ‘Başka bir şey yapmayı deneyebilirdin,’ diyen sesini bir türlü susturamamak.’’ Bu hastalıklı yazgıya olan nefreti neticede yine tam karşı kutupta beliren bir başka hastalıklı ideali keşfetmesiyle değişmiştir. Ne yazık ki içinde barındırdığı bu aşağılık kompleksi, güç, para ve şöhret sevdası eşliğinde erkekleri bundan sonra kullanıp bir kenara atarak, paralarını alarak ve ünlenerek yaşamayı seçmiştir artık. Kendince der ki ‘’Değişmek ve iyileşmek için değişmek birbirinden farklı şeyler.’’ Kılıfını uydurmuştur artık. Kendini sonraki zamanlarda yaşayacak ve ‘’özgürlüklerine kavuşacak’’ kadınların önderi ilan etmiştir. Bu şekilde Fransa’ya göç eder Mata Hari. Orada tanıştığı bir adamın mekânında Hint dansları sergileme ve sanatını icra etme yanılgılarıyla bir gösteri yapar. Gösterisi bir sanatın değil, cüretkarlığın ve cesaretinin gösterisidir. Akabinde ünlenmesi, yükselmesi, farklı saygın ve zengin erkeklerin metresi olmasıyla ‘’yalancı bir özgürlüğün kölesi’’ olur Mata Hari. Zamanla -pek tabi olarak- güzelliğini ve cazibesini yitirdikçe hem üzülecek hem daha da hırslanacak ve kendini daha da tehlikeye atacaktır. Yine de az da olsa aklı başına gelmiş ve artık annesinin öğüdünü anlamaya başlamıştır: ‘’Bu taş da bedenimin ve ruhumun çektiği eziyet için; o ilk ve berbat cinsel deneyimimden zengin erkeklerle birlikte olduğum ve gözlerimi yaşlarla dolduran şeyler yaptığım şimdiye dek. Hepsi güç için, para için, elbiseler için, eskiyen şeyler için. Kendi kendime yarattığım kabusların kıskacında sürdürüyorum yaşamımı.’’ Yine de bırakamaz bu hayatı, yediremez kendisine ve sürekli hayali bir dünyada yaşar durur. 1. Dünya Savaşı başlamıştır ve o hala Fransa aşkıyla yanıp tutuşurken beklediğini ve aradığını orada bulamadığı için Almanya’ya göç eder. Bu sırada hem itilaf hem de ittifak devletlerinin ajanları tarafından casusluk teklifi alır. Çünkü her iki devletin de kritik noktalarındaki erkekleriyle yatmış ve yakınlık kurmuştur. Onun bu özelliğinden faydalanmak isterler. Tüm uyarılara rağmen (ki bu uyarıları yapanlardan biri de kendisine aşık centilmen bir beyefendidir.) yine sırf güç, para ve şöhret için tehlikeyle dans eder ve her iki tarafa da yanaşır. Gerçekte hiçbir yararlı bir bilgi sunmamasına ve tamamen başka maksatlarla bu işe girişmesine rağmen -yine pek tabi olarak- ikili ajan damgası yiyerek o çok sevdiği Fransa’nın hükümeti tarafından tutuklanarak idama mahkûm edilir. Kendisini savunacak avukatı (ki o da kendisine aşık başka bir centilmendir.) ne yazık ki tüm bu suçlamaları savuracak bir savunma yapamaz ne kadar aksini istese de. Kaldı ki normal bir mahkeme de değildir bu, bir savaş mahkemesidir. Bu şekilde bir hiç uğruna idam edilir Mata Hari. Yine de ölümüne giderken bile dimdiktir. Hala yalancı bir özgürlük inancının kıskacındadır. İdam sahnesi de romanın başında, ilk bölümde yer alıyor. İdam kararı kesinleştikten sonra avukatı biraz itiraf niyetiyle biraz da vicdanını rahatlatmak maksadıyla uzunca bir mektup yazar Mata Hari’ye. O bu mektubu okumamış olacak ki ölene değin aklı başına gelmez hiç. Hem aşık hem de buna rağmen aklı başında olan bu beyefendi, Mata Hari’nin kendisinin bile kabul edemeyeceği gerçekleri yazar mektubunda: (Fransa askeri mahkemesinde) ‘’Alman Yüksek Komiserliği’nde bir sürü tanıdığınız olduğuyla böbürleniyordunuz; herkes duysun diye bunu yüksek sesle dile getiriyordunuz. Sevgili Mata Hari, aklı başında hangi casus düşmana böyle bilgiler verir? Şöhretinizin zayıfladığı bir dönemde insanların ilgisini çekme arzunuz her şeyi daha da zora soktu.’’ Hayatının nihai maksadının gerçek aşkı bulmak olduğunu sıklıkla dile getiren Mata Hari, yine bir başka sözüyle kendisiyle çelişiyordu: ‘’ Zaten ne fark ederdi ki? Bana göre aşk ve güç aynı şeydi. ‘’ Romanda her ne kadar iki tanesi işlense ve anlatılsa da kendisini gerçekten her yönüyle seven erkeklere de sahipti ancak hep görmezden geldi. Avukatı devam ediyordu: ‘’Bana kalırsa, sevgili Mata Hari, sizin hatanız da buydu. Senelerinizi dağın buz tutmuş tepesinde geçirince aşka olan inancınızı tamamen kaybettiniz ve onu kendinize köle etmeye kalktınız. Aşk kimseye itaat etmez ve sadece gizemini çözmeye çalışanlara ihanet eder.’’ Yaşadı Mata Hari, ünlendi, güç sahibi oldu, zenginleşti. Ama hiçbir zaman ruhunu seven bir insanla birlikte olamadı. Hırsı, öfkesi ve ‘’gelecekteki kadınların özgürlük timsali’’ olacağını sandığı yalancı özgürlüğünün kıskacında bir yanlış anlaşılma yüzünden öldürüldü. Geriye arkasında bir casusluk suçlaması ve kızını bırakarak süzüldü göklere… Paulo Coelho’nun gerçek olaylara dayanarak kurguladığı bu roman kesinlikle çok akıcı bir üslupla kendini okutan kısa bir kitap. Aynı Mata Hari gibi yalancı özgürlüklerine kapılan ve bunu feminizm ideolojisiyle süsleyen her genç kadının okuması elzem. Zira romanın ana düşüncesi bugünlerde hiç olmadığı kadar yaşıyor içimizde. Erkekler özelinde konuşacak olursak, bir kadının psikolojik derinliğini görebilmek adına enfes bir kitap. Herkese iyi okumalar…
Casus
CasusPaulo Coelho · Can Yayınları · 20165,8bin okunma
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.