Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

496 syf.
10/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Her şey bir varış hikâyesine dayanmakta. Martin Eden varılacak yolun ne kadar büyük zorluklarla çevrili olduğunu gösteren bir eser ve mantık açısından bakacak olursak Martin Eden sağduyunun eksikliğine karşı yükselen bir büyük çığlıktır. Yazar ve entelektüel olarak bir kişinin birey olabilme mücadelesi olarak da adlandırabileceğimiz eser, birçok noktadan oluşuyor. Onun sistemli olarak ilerleyişini belirli noktalara ayırdım. Kendimce, okur macerasına bağlı olarak çıkardığım bu noktalarda hatalar olabilir. Belirtmenizi ve beni aydınlatmanızı ama Martin'in Nietzsche'ciliğiyle hakikate yönelerek yapmanızı yürekten isterim. Neyse oyalanmayalım: İlk nokta: Ruth. "Martin bir öğrenci zihnine sahipti ve öğrenme yeteneğinin ardında inatçı yapısıyla Ruth'a olan aşkı vardı." s.99 İlk noktada Martin'in hareket noktası ve onu büyük bir dalga gibi ileriye taşıyan güzeller güzeli varlık. O, kendisine yerleştirilen kültürel ahlakla ilerlerken Martin bir denizci olarak hayatını kazanmaktaydı. Martin onunla tanışana kadar yerleşik düzene geçebilecek biri değildi. Daha doğrusu alışmış olduğu "yolculuktan" kendisini alıkoyacak böylesine büyük güzelliğe sahip bir varlıkla karşılaşmamıştı. Şiiri güzelliğin hatırına seven Martin (s.78), Ruth'la birlikte bunun daha da ötesine, aşka yöneldi ve o anda fark etmese de sonradan bunu yazarak da ifade edebilmesini sağlayacak gücü verdi kendisine. Ancak zaman içerisinde ne Ruth Martin'i anlayabildi ne de Martin onun isteklerine başarılı bir şekilde karşılık verebildi ve zaman içerisinde Ruth yerleşik yaşama adapte olan denizcinin iç devinimini devam ettiren bir nesne konumuna geldi; yani Ruth bilinçsizce ilerlenen bu aşk kuyunda bir amaç değil araç oluverdi. Bunu noktada kanıtlar şekilde öncelikle şu iki alıntıyı gösterebiliriz: --"Browning'in şiirlerini ezbere biliyordu ama insan ruhuyla oynamanın ters bir şey olduğunu asla idrak edememişti. Martin'e olan ilgisi arttıkça onun yaşamını yeniden şekillendirmek Ruth için bir tutku halini aldı." s.93/"Ruth, Martin'in önemli ve güçlü yönleri ya ıskalıyor ya da daha kötüsü yanlış anlıyordu. Hayatın birçok farklı kalıbına girerek sürdürebilecek kadar esnek bir hamura sahip olan bu adama, bildiği tek yaşam kalıbına girecek şekli veremediğinden onun inatçı ve dik başlı olduğunu düşünüyordu." s.246-- Tehlikeli bir oyun oynayan bir kız çocuğu rolündeydi maalesef Ruth ve bunun farkında olan sadece Olney'di. <Olney de, "Saçmalık, sen de bunu biliyorsun," diye yorumda bulundu. "Martin kültür değil, bir meslek edinme peşinde. Onun açısından kültür, mesleğin ardından ikinci derecede önemli. Eğer Martin bir kimyager olmak isteseydi kültüre ihtiyaç duymazdı. Martin yazar olmak istiyor fakat senin yanılgın ortaya çıkmasın diye bunu söylemeye korkuyor. s.143> Bunları söylemenin ardından dayanak noktasını içine doğdukları yaşamın farklılığına bağlıyor ve gerçekten de sadece aile yapısı olarak değil, gelişim olarak Martin'in ilerlemesini nesnel olarak takip etmesinin imkansız olduğunu açıkça hanımefendinin yüzüne vuruyordu çünkü kendilerinin, "ailelerinin miraslarını yüklenecek kişiler" olarak yetiştirildiklerinin ve Martin'in ilerlemesi için ona (Martin'in) kendi yönüyle yaklaşmasını salık veren, bunun ilişki için daha yapıcı olduğunu söyleyen tek kişiydi ama Ruth ne içinde büyüyen aşkın farkındaydı ne kendisinin ne de olaylara ne kadar yanlış yaklaştığının. Okuyucu ikiye bölen bir karakter, hakkında çok şey söylenebilir, söyleyebilirim fakat ilk noktada Ruth'un Martin'i harekete geçiren kişi olması, zaman ilerledikçe de araç haline gelmesi ana karakterin ilerlemesi için oldukça büyük bir önem arz ediyor ki, Martin sonradan kendisi de bunun farkına varıp gülüyor. İkinci nokta: Martin'in çıktığı deniz seferinde balık gözlü Norveçlinin okumadığı Shakespeare külliyatını -tabiri caizse- hatmetmesi ve dönüşünün ardından (IX. bölüm) yazmaya yönelebileceğini, içinde barındırdığı yaşamı anlatarak hayatını kazanabileceğini fark etmesi ve bunu Ruth'a yaşadığı yerden uzakta başka hangi güzelliklerin olduğunu göstermek için derin bir istek duyması. Öylesine büyük bir istek ki bu, 21.000 kelimeden oluşan yedi bölümlük macera hikâyesini yedi gün içerisinde bitiriyor. Normal bir insanın karşılayamayacağı bir tempoda hem de. Ve sadece bununla da kalmıyor, editörlerle arasındaki ileti savaşı başlıyor. "Eski yaşamıyla" birleşen ayakta kalanın hayatta kalacağı düşüncesinin halen zihninde olması, hatta zihnindeki bu düşüncenin taşıyıcısı olması kendisine Peynir Surat ile arasında geçenleri hatırlatıyor ve "ya hep ya hiç" diyerek Ruth'u amaçken araç haline getiren yazma eylemine büyük bir iştahla atılıyor. Üçüncü nokta: Oakland çevresinde kütüphaneye giderken şahit olduğu alt tabakanın entelektüel tartışmasında Herbert Spencer'la ilgili bir söylem duyması ve gider gitmez filozofu araştırarak kendisinin yazma sürecine bilimin gerçekçiliğini dahil etmesi (XIII. bölüm). Martin araştırmalarıyla birlikte diyalektiği öğreniyor. Bir sentez olabilmesi için tez ile anti-tezin olabilmesi gerektiğini hayretle fark ediyor ve onu Nietzsche'ci düşünceye sürükleyecek fikrin ilk adımlarını atmış oluyor. Herbert Spencer'la birlikte Martin, yapılan benzetmeye bağlı olarak, yani doğru bağdaştırmayla saçmanın yok olduğunu fark ediyor ve bununla da kalmayıp yazma eyleminin "güzelliğin bilinçsiz dile getirilişi" olduğunu keyifle fark ediyor. Detaylandırılmamış gerçeklik hakikatten yoksundur ve hakikati arayan bir adam ancak detaylarla bulabilir yolunu. Ormanda yol ikiye ayrıldığında en kullanılmamış olanı seçen o adam gibi Martin Eden da kendisini nereye götüreceğini bilmediği ve daha önce hiç kullanılmamış o yola giriş yaptı ve kendi fikir dünyasına hakikati, gerçekçiliği ekleyerek yoluna devam etti. Dördüncü nokta: Ruth'un anne ve babasının Martin'deki kültürel çarpıklığı genç hanımefendinin yüzüne vurmak için düzenledikleri davetlerin birinde Profesör Caldwell'le tanışması (XXVII. bölüm). Profesör ile birlikte Martin elde ettiği hakikatin ancak açık yüreklilikle dile getirildiğinde anlamlı olabileceğini anladı. Görüp yüz çevirmek değil, görüp işaret etmek önemliydi. Onun Spercer ile gelişen açık yürekli söylemi böyle daha da iyi bir şekil almış oldu. Beşinci ve son nokta: Yine bu davetlerden birinde Brissenden ile tanışması ve onun geride bıraktığı eserine karşı yapılanları büyük bir dehşetle izlemesi. Brissenden ile ilgili ayrıntı büyük bir hüzün barındırıyor. Veremli sosyalist arkadaşı artık dayanamadığından olacak, kendi otel odasında intihar ediyor. Bu beş gün öncesinde gerçekleşiyor. Bu günler içerisinde Martin istediğini elde etmeye başlamış ve çevresindekilerin haksız olduğunu göstermeye başlamıştır. Brissenden'ın "dünyaya bıraktığım tek güzel şey" diye nitelediği eseri, yapmamasını istemesine rağmen dergiye gönderiyor ve haberi vermek için gittiği otelde bunu öğreniyor. Martin Eden şüphesiz yakın arkadaşına son bir saygı duruşu sergilenmesi için derginin bu uzun şiiri yayınlaması için haber gönderiyor ama sonuç hiç de beklediği gibi olmuyor. Arkadaşının yazdığı şiir bekledikleri gibi edebiyat camiasında büyük bir kaos yaratıyor ama eser -yine daha önce kendisine yapmış oldukları gibi- bazı kısımları değiştirilmiş olarak yayınlanıyor ve bununla da kalmıyor, anısına yapılan bu saygısız tavır edebiyat çevresinde birçok kişiyle birlikte varlığını sürdürüyor. Bu yapılanları hayret ve dehşet içerisinde izleyen Martin'in içinde o an bir şeyler kopuyor, gerçekten kopuyor ama sadece bunlardan dolayı değil. Çevresindeki insanların birden değişen tavırları, kendisiyle ilgili değişen herhangi bir durum olmamasına rağmen, konuştukları kişi halen Martin Eden olmasına karşın ününden dolayı kendisine yakınlık göstermeleri karakteri hem şaşırtıyor hem de Brissenden ile içine yerleşen hüznün ağırlığını daha artırıyor. Martin hem insanların bu derece ileri gidebilecek kadar vahşi olduklarını unutmuştu hem de artık her şeyi onuruna bırakıp insanlardan, yaşamdan umudunu kestiği bir anda bütün bu olanlar onun psikolojik durumunu daha da dengesiz hale getirmişti. Buradan sonra her şey yokuş aşağı. Çünkü Martin Eden bir vicdani çöküş içerisindeydi. Brissenden onu öylesine derine çekti ki, öylesine derin bir hüzne boğdu ki, Martin Eden'ı hayatta kalma çabası bile kurtaramazdı artık.
Martin Eden
Martin EdenJack London · Can Yayınları · 201991,7bin okunma
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.